İspanyol’uma...
Denizi çok severim. Ve bilirim ki öfkelenirse deniz, susarım.
İçimden geçenleri yazmakta zorluk çekiyorum. Kaç kilo çekiyor olmamın ise esprisi kalmıyor. Seninle yaşıyor olduğum bütün güzellikleri, ifade etmek çok zormuş. Bunu öğrendim. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Belki de başlayamam.
Çıkmaz sokaklarımın köşe başlarını tutmuş olan yalnızlığım ile tanıştın. Ve şimdilik yalnızlığım ile küsüştük. Kaybolmaya yüz tutmuş olan özgüvenim ise sana çok kızgın ve beni de bir daha görmek istemiyor.
Unutmadan içimde var olan çocukla da anlaşıyor olmana ise çok sevindiğimi yazmadan geçmek istemem. Etrafımda o kadar büyükler var ki onları gördükçe içimdeki çocuğun ellerini bırakmak istemiyorum.
Seninle yan yana yürüdüğüm için çok mutluyum.
Geriye dönüp baktığımızda ise arkamızdan su döken gülücüklerimizin olduğunu görüyorum.
Bu kadarının da bize yeteceğine inanıyorum.
Hayatın çekmeye çalıştığı ama düzgün çekemediği fotoğraf karelerine benzeyen hayatıma girdin. Çıkmanı da istemediğimi çok iyi biliyorsun. Anımsarsan doğum gününde pastanın üzerine küçük bir not yazmıştım.
“Bir tadımlık olmasın.”
Bundan sonra yıllar gelip geçecekse, onlara seninle birlikte el sallamak isterim.
Anlamımsın.
Canımsın.
Her şeyden önemlisi de
İspanyol’umsun…
Çıkışım. Ama yeşil zemin üzerinde kaçan beyaz adam değilim…
19.01.2012
02.13
İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.