- 1102 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sonrası mı ? ...
Vedalar zayıftı demiştin, oysa vedamız bile olamadı.
...
Boğaza bakan küçük penceredeki kırmızı perdeyi araladı beyaz elleri...
Bir rüzgar çanında kör düğümdü tüm sesler. Kuruyan sardunyalarda can çekişirken mevsim, yalnızlığı ağırlıyordu ahşap masa.
Çıplak düşünceleriyle bakınıyordu kadın...
Sarındığı havlunun altında kadın da çıplaktı, tavandaki ayna karşısında adam da çıplak !
Tütsüyle tütünün birbirine karıştığı, birkaç renkli mumun isine bulanık örtülü sevinçler vardı yatakta.
Sevişli kaç kadının sır küpüydü bu duvarlar ! ya da kaç ıslak ayaklar heyecanla çıktı şu dar tahta merdivenleri ?
...ve gözleri aralandı adamın, mavisinde kırmızı çentikler, nefesi anason. Dünün, gecenin onca kadının yorgunluğu vardı sırtına doğru kıstırdığı omuzlarında.
Sıradan sevişmelere çekilmişti gül desenli battaniye. Yeşil bir kazak geçiyordu adamın
boynundan. "Derin bir yıkımdan doğruluyordu başı.
Mırıldandığı bir albümün telaşında, "-bunu çok severim hayatım, dinledin mi ?" dediğinde kadın çoktan dalıp gitmişti boğazın serinliğine.
Alt katta binlerce kitaba gömülmüştü adamın esrarengizliği. Küçük bir noel ağacına asılı bebek patisinde haylaz çocukluğunu dolaştırdı kadın. Şarap şişesinin yanında geceden kalan elma şekerinde renklendi duvardaki siyah beyaz resimler, biblolar ayaklandı, kentin boynunu kesti güneş.
Kırmızı perdeler açılmadı !
Dik bir yamaçta sivri topuklarıyla eziliyordu imkansız aşk ve küçük bir köpekle sağa sola dökülüyordu sadakat, dört ayak üstü kaçak aşklar. Döngel sokağı tabelasına çarpıyordu yaşlı rüzgar,
dönmemecesine.
Kesme taşlı bir meydanda hasır taburelere çöktü ikisi de, yanlarında denize akıyordu şehir ve kısa vedalara ses oluyordu çapkın martılar. Tost ve ayran zenginliğindeki kahvaltıda suskunluk katık ediliyordu, sanki ne kadar konuşulsa o kadar çabuk dağılacaktı yaşanan onca şey. Kadın susuyordu, soruları demleniyordu adamın bakışlarında.
Öğleni çoktan geçmişti vakit. Bir sergiye yetişecekti adam, telaş içinde gitti. Ne olacak bundan sonra diye kalabalığa karıştı kadın.
Saatler geçti...
- ya günler de böyle habersiz geçerse, diyecek oldu kadın, bir mesaj geldi telefonuna.
Parmaklarında heyecan yüzündeki tebessümle durdu. Saatine baktı, birkaç saat sonra tekrar bir arada olacaklardı.
Kadınlığıyla, çocukluğu arasında sallanan asma salıncak duruverdi vapur düdüğüyle, irkildi kadın. Eminönü köprüsünde şoför; -abla ya keşke tramvaya binseydin yılbaşı alışverişinden her yer kilit.
...
Bekliyordu adam; balık tezgahlarından sızan suların kokusunda.kadın koştura koştura gidiyordu bilmediği balıkçı lokantasına.
Birkaç basamaklı koyu renkli bir kapının kolunda derince soluklandı, içeri girdi. Garson O’nu bekliyordu sanki, parmağıyla yön verdi. Şaşkınca başını uzattı kadın, mavi bir gülüş vardı, sımsıcak...tabağında beyaz bir gül.
-Bayanların servis tabağına koyuyorlarmış çiçekleri, dedi adam... gülüştüler.
Bir şarap ve bir rakı döküldü geceye... döküldü gece kadın ve adama.
El ele gittiler keskin kıvrımlı sokağın ilerisindeki beyaz evin çatı katına. Muamma güne battı ay, tek tek söndü ışıklar kadının yorgun gözlerinde. Kulaklarından uzaklaşıyordu coşkun sesleri adamın.
-Bu gün çok mutluyum valla, uzun zamandır böyle keyifli olmadım ! Serseriyim ben, serseri...kim ne yapsın beni ?
dediğinde çöktü yatağın ucuna yarı çıplak bedeni, dikilen kadehte onca öfke, kovduğu bir şeyler vardı dalgın suskunluğunda.
Şehrin orta noktasında gizli kapaklı iki gecedeydi kadının mutluluğu.
Belki yıllar sonra bir kitapta görürdü aşkın küçük ellerini...
ellerine bakardı; kırmızısı yitik kadınlığının
parmak izlerini sıkıştırırdı avuçlarına.
Kırmızıyı sevmemişti ama ;
Gülün rengini çalan elma şekerinde, aşkı vermişti adam
bilmeden.
Gözlerini kısarak şehre baktı kadın
ellerine baktı,
sevmişti elleri …
Sonrası mı ?
kadın hiç görmedi adamı, adamın olmadı hiç yalnızlığı…
01.01.2008