14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1864
Okunma

DEVELER TELLÂL İKEN
Radyolar vardı eskiden.
Ve arkasını bir türlü bitiremediğimiz, Arkası Yarınlar.
Radyo Tiyatroları, Okul Radyoları, Uğurlugiller, Orhan Boran ve Yuki. Değerli usta, Yuki karakteri ile insanların beynine böyle bir varlığı sabitlemişti.
Henüz yarınların ne olacağını bilmeden ötüyordu duvardaki saatin guguk kuşu. Zaten gözüm bir guguk kuşuna takılırdı, bir de sobanın üstünde pişen kestaneye. Dumanı tüterdi sevgilerin, sevgiler gibi, kestanelerinde.
O zamanlar divanlar ve divan örtüleri vardı... renkli, çiçekli. Yerlerde kilimler. Kilimleri yapan, kilimciler vardı. Eskimiş elbiselerimizi birkaç cm. den keser kilim yaparlardı. Evimize gelen her yeni kilim bayramlarda serilmek üzere saklanırdı. O yüzden eski divan örtülerine, kilimlere yayılıp oturmak, oynamak özgürlük demekti. Dök, kır, oyna, kimse özgürlüğümüzü elimizden almazdı.
Ninem; her gece bir şeyler örerdi, tek yaşam kaygısı vardı ki, o da elindeki ipi yetmezse ne yapacağıydı. Dedem derdine derman olmak isterdi.
- Üzülme hanım ben sana bir sürü ip alırım.
- ya bu ördüklerim, onlarıda örebilir misin ?
- bak onu yapamam ama, sizi Viyana’ya, Paris’e götürebilirim.
Sonradan anladık ki, teyzemin Almanya’dan getirdiği radyonun kanallarıymış Viyana, Paris, vs. vs... Dedem de bizi oralarda gezdiriyordu aklınca.
Nedense hep boyumuzun yetmeyeceği yüksek yerlere konurdu. Kolay değildi biletsiz Paris’e gitmek.
Sahi; o tarihlerde her şeyi kullanmakta özgürdükte, radyoya dokunamazdık bile. Duvara çivili bir tahtanın üstündeydi, mübarek. Üstünde de kolalı bir dantel örtüsü mutlaka olurdu...
- misafirler radyonun örtüsüne bakar yarın, örtüyü düzelt örtüyü Mehmet Efendi. Derdi ninem, tahtada cilalı olurdu, radyoda. Pırıl pırıl parlardı her ikiside.
Akşama doğru reklâm programları başlardı. Ho ho ho hover, süpürür döver, demeye başladığı zaman eyvah, evde zıplamanmadık divan kalmazdı.
- Hover hover. diye arkasını evde bulunan bütün çocuklar hep beraber devam ederek bitirirdi.
Sonra Orhan Boran ve Yuki başlardı. Dedem Yuki’nin sesiyle ninemden çay isterdi. Ninem de Uğurlugillerdeki Arap Bacının sesi ile
- çay bitti, bittii derdi.
İpana diş macunu reklâmına katılabilmek için günde üç defa dişlerimi fırçalamam gerekiyor dediler. Meğer aldatılmışım. Şimdi o aldanışım sayesinde dişlerimi göstere, göstere gülebiliyorum.
Okul radyosuna çıkan çocukların sesini duyabilmek için, bir kaç kez kapıdan eve geri dönerdim,
- kalemim evde kalmış,
- şimdi de kalemtrâşım,
- silgim,
- off her şeyi unutuyorum,
- sefer tasım anne, sefer tasım.
Radyo başında olmak, aile olmak demekti.
RADYO TİYATROSU;
Efekt: Korkmaz Çakar,
Seslendirenler: .... .....
Bazen okuldan çıkışımda evde Zeki Müren’in sesi ve ocakta pişen kahvenin kokusuyla karşılanırdım.
Hey Heyyy Lingo Lingo Şişeler... eşliğinde teyzemin gelinliği hazırlanırdı.
Komşulardan bazıları gelinliği bir kenara atıp, ortaya çıkıp oynamaya başlardı.
- bende radyo aldırmazsam hadi bakalım görün... hey heyy lingo lingo şişeler...
öyküsatıcısı2012Davidoff