Minimal Devinimler
Mantık sınırlarını zorlayan fikirlerim zaman zaman sıkıntıya sokmuştur şahsımı. Lakin çap ve civarımdaki arkadaşlarımın da, en az benim kadar muzdarip olduğunu söylemek isterim bu konudan. Zira kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış paşam.
Bi keresinde –halısaha ayakkabısına krampon diye hitap ettiğimiz yıllar- Tuğrul’la okuldan kaçmıştık sanırım. Terminalin yanındaki halısahanın civarları bağlık bahçelik yerlerdi, oralar hep dutlukmuş o yıllar. Neyse. İllegal faaliyetler içerisindeyiz. Büyük ihtimal ortaklaşa girilen bir paket Lark’ı çakıyoruz tabutlara. Bizden mesudu yok paşam, yürüyoruz muhabbet ederekten. Bi ara kafamı kaldırdım ottan böcekten. Baktım ki halısahanın yanına gelmişiz geçecez, halısa boş. O günlerde festival kapsamındaki turnuvalar sürmekte geceleri. Karşılaşmalar acayip çekişmeli ‘’Bellona – Pala’nın Yeri’’, ‘’Kardeşler Kıraathanesi – Ticaret Lisesi’’ gibi eşleşmeler mevcut. Belediye başkanı falan geliyor sülalesiyle. Ondan mütevellit de plastik sandalyeler, masalar falan var sağda solda.
Anlık bir hışımla, içimde tutmam gereken bir fikriyatı dışa vurumculuktum. ‘’La Tuğrul’’ dedim ‘’Şu sandalyeyi alıp halısaanın tellerine soksak ya ?’’ Demez olaydım fakat o da demedi ki ‘’Aga bok mu var niye sokuyoz durup dururken’ diye. Yavrum koşa koşa gittik telleree. Bu cengaver aldı koca sandalyeyi dayadı örgü bakırlara. Koordinasyon önemli burda, zira sandalyenin her bacağı tellere geçmeli. Evirdik, çevirdik başaramadık fakat takdire şayan bir çaba sarf ettik. Bir ya da iki bacağı sokabildikten sonra muzaffer bir komutan edasıyla yürüyüşümüze devam etmeye başladık. Fak aat, bu çabamıza tanık olan bazı işletmeciler tanıyacaktık. Önümüzü iki ya da üç adam kesti. ‘’Nerenize battı lan o sandalyeler !’’ şeklinde nazikçe mevzuya girdiler. Biz tabi içe doğru sıçıyoruz o anda, sigaraları falan neremize sokacağımızı bilemedik. Adam ‘’Babanız neci !? Kimin oğlusunuz lan siz!?’’ dedi. Şimdi basit bi soru gibi durduğunu biliyorum fakat o zamanlar müthiş bir tehdit unsuruydu bu cümle. Tuğrul’a baktım bi an, fena tırsmıştı ama belli etmek istemiyordu. Kimse istemezdi. ‘’Felancanın oğluyum babam felanca lisede öğret’’ diyebildi, ‘’- men’’ demeye vakit kalmadı. Adam çaat bir geçirdi bunun kafasına ! Arkadaş ! Gülme geliyo gülemiyosun da, acayip sinir bozucuydu. Neyse adamlar gittiler. Ben azcık gülebildim başka mevzularla harmanlayarak durumu. Neticede arkadaşım şaplağı yemiş benim yüzümden. Gülünür mü ? Gülünmeez.
Ha bu arada şu anektodu da paylaşmadan geçemeyeciğim: Bana vurmadı la herif unuttu galiba eheheh.
H. Barış Beledin
cellde.tumblr.com