Yalnızlar KÖŞKÜ
İkisi de yaşlıydı ve yalnızdılar… Hayatın demir örslerinden dövünmüşlerdi. Zaman, bedenlerini pörsümüş yıllar ise çok şey çalmıştı onlardan!
Mevsim sonbahardı ve yapraklar hüzünle dökülüyordu…
Yaşlı adam, her zaman ki gibi Kent parkındaki doğanın tüm şiddetine dayanmış bir eski banka oturup etrafı seyre koyulurken,
bir yaşlı kadının az ilerde kümelenen kuşlara dikkat kesildiğini ve onları hayranlıkla izlediğini görmüştü. yaşlı adam kuşlara dönük söylenerek:
“Ne güzel şeyler değil mi?”
“Ben serçe kuşları çok severim!” dedi kadın
“Serçeler mi? Cıvıltıları gün boyunca duyabilir üstelik oldukça kavgacıdırlar ve ara sıra kuyruklarını yelpaze gibi açarak dövüşürler. Yazın yerde kum ve toz banyosu yapan serçelere adım başı rastlanabilir” dedi yaşlı adam
“Anlaşılan kuşlarla aran iyi!” dedi. Kadın etrafına bakındı, oturmak için bir yer ararken, yaşlı adam:
“Buyurun” deyip bankta ona yer verdi.
İki yabancı olarak yan yana oturup bir şeyler düşündüler. Aynı noktalara odaklanmış, etrafı seyrederken kadın tatlı ve sevecenlikle “merhaba” dedi. Yaşlı adam bunu bekliyordu sanki ve hemen “Merhaba” deyiverdi. İki yaşlı ama genç gülümsemeyle birbirilerine baktılar.
Rüzgâr, solmuş yaprakları önce bu iki yaşlının ayaklarına dolandırdı sonra tekrar onları alıp uzaklara sürüklemeye devam etti. Sonbahar, yaşlıların ruh hallerini ne güzel betimliyordu ve akıp gidiyordu da.
“Çocuk, torun var mı” dedi kadın.
“Vardı… Hepsi uçtular!”
“Eşiniz…” dedi kadın.
“sizlere ömür!” başını öne eğip “göçeli beş yıl oldu!”
“üzüldüm. Benim ki de iki yıl oldu…”
“Çocuklar” dedi adam.
“Biri kız diğeri erkek, ikisi de çok uzaklarda!”
“Ya, görüşüyor musunuz?”
“En son dokuz ay önceydi, sanırım!”
“Ben üç yıldır onlardan bir haber alamadım ve onlar da hiç aramıyorlar!” dedi adam
İki yaşlı ve yalnızdılar, parkta oturuyorlardı!
Oradan, genç evlilerden bayan olanı:
“Bak şu yaşlılara! Ne güzel sohbet ediyorlar ve mutlu… Acaba biz yaşlandığımızda onlar gibi mutlu olabilecek miyiz?”
“Sanmam, sen yaşlanınca çekilmez olursun” dedi genç erkek
“Yargısız infaz yapıyorsun!”
“Kendini beğenmekten, önemsemeye zaman bulamıyorsun!”
“Sen de beni yargılamaktan, sevmeye zaman bulamadın!”
“Uzatma”
“Gene döndük başa, derdin ne senin?” dedi kadın
Genç evliler ateşli bir tartışmayla, ite kaka oradan uzaklaştılar.
“Bizim zamanda, eşimize karşı gelmek, saygısızlık etmek… Bir dediğini iki etmezdik” dedi kadın
“Evet, öyleydi. Ara sıra tartışmalar veya kavgalar olurdu fakat öyle ulu orta yerde asla olmazdı”
“Şimdiki gençler, elbise değiştirir gibi sevgili değiştiriyorlar da ondan!”
“Haklısınız” dedi adam
Yaşlıların oturduğu bankın yakındaki başka bir banka, iki genç gelip oturdular ve hemen ateşli bir öpüşmeye koyuldular! Yaşlıların orda olmasına aldırmadan dakikalarca seviştiler.
“Bunlarda saygı, utanma kavramları yok olmuş!” dedi kadın
“Biz el ele dolaşmaktan bile çekinirdik oysa”
Genç kız başını üstünü toplarken:
“Kötü bir şey mi yaptık? Savaşmıyoruz sadece sevişiyoruz!” dedi
“Morukları boş ver de, gidip başka yerde kaldığımız yerde devam ederiz!” dedi genç erkek
Yaşlı adam gayet sakince:
“Evladım, sevişmeyin demiyoruz, evlenirsin kendi evinizde bol bol sevişirsin!” sonra “Ulu orta yerde de olmaz ki… Ortalıkta ancak hayvanlar çiftleşir ve sevişirler!” deyince, gençler apar topar oradan uzaklaşıp gittiler.
Yaşlılar rahatsız olmuşlardı.
“Oysa biz sevdiğimize dokunmaya kıyamazdık. Gözlerimizle, sözlerimizle aşk yaşardık” dedi kadın
“Bir de çiçeklerin dilleriyle…” dedi adam.
Hangi yönde geldiği belli olmayan güleç yüzlü, şirin bir kız çocuk, elinde bir demet papatyalarla koşup iki yaşlının boyunlarına sarılıp öptü ve çiçekleri onlara bıraktı. Sonra ellerinden öperken:
“Büyük baba, büyük anne sizleri çok seviyorum” dedi. Minicik ellerini kenetleyip “Biliyor musunuz? Hiç dedem ve ninemleri görmedim, ben doğarken ölmüşlermiş!” dedi. Sonra onu bekleyen babasına tekrar koşup gitti.
“Sanırım, çocuklar daha duyarlıdır yaşlılara ve ben çok duygulandım, içime bir huzur aktı” dedi yaşlı kadın
“Keşke, hepimiz çocuk kalbiyle etrafımıza bakabilseydik, onların küçücük pencerelerinden hayatın tüm güzelliklerini bulabilirdi insan”
“Saf ve masum gözleriyle renk katıyorlar hayatımıza belki o yüzden birer günahsız meleklerdir çocuklar”
Yaşlı Adam kolundaki saate baktı, heyecanla:
“Lafa daldık geceye kaldık!” dedi.
Ölgün güneş batmıştı. Ay titrek ışıklarını yeryüzüne gönderirken kararsız yıldızlar da bir görünüp bir kayboluyordu yağmaya gebe bulutlardan.
Yaşlı adam sordu:
“Sizin ev nerde?”
“Ana yolun düş sokağında… Önünde bir koca Çınar ağacı olan bir evde otururum” biraz durdu “Ya siz?”
“Ben de Sevilikleri bol olan ‘Servi Mezarlığı’nda’ bir bekçi kulübesinde yaşarım!” dedi.
“Ya… Birbirimize yakınız” dedi yaşlı kadın
“Evet, insanlar diri de, ölü de olsa huzur bulamıyor!”
“Birbirimize yakınız” dedi kadın.
Birbirimize yakın…
Devam edecek.
YORUMLAR
anafikri veriş tarzınız yani öyküleme hoşuma gitti..
güzel bir fikir..
beğenerek okudum..
sevgilerimle..
DemAN
Çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Selamlarımla
Merhaba...gençlerin ve yaşlıların dünyalarını sergilemişsiniz...Kuşak çatışmaları hep kaçınılmaz...hayatın gerçekleri...içimizden birileri...güzel ve akıcı...çok tebrik ediyorum efendim...saygılar...
DemAN
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Saygılarımla
Saede ve akıcı bir dili var... Mesajını abartıdan uzak, hıkaye orgusunun ıcıne taşımayı başarmış... Yaşlı bir çıftın etrafında gelişen olay örgusunden daha çok, gençlık, çocukluk ogelerınıde katarak ınsanın butun yasamına daır ızler tasıması çalışmayı oldukça başarılı kılıyor...
Emeğine sağlık, yeni kelimelerde buluşmak dileğiyle
DemAN
Değerli ve besleyici yorumunuz için çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Selamlarımla