"SİL BAŞTAN UÇMAK GEREK BAZEN"
Bir zaman tünelinde, ışıksızlığın balçık çamurlarla süslendiği; gizemli bir kabilenin son öyküsünün kısa bir nakaratının kelebek kanatlarına nakış nakış işlendiğini; sonrada o böceğin sesini duyduğunu farz et. Yeşil kurdelesini uzun saçlarından rüzgârın çaldığı o kızın, birikmiş cümleleri içinde uzayan ve sürekli yenilenen geçmişinin, ” aksarken kör” bir korsan tarafından her gün kamçılanırken, çıkarttığı sesteki yılgınlıkların dolaşan ayak seslerini duy. Sil baştan oynanan oyunları, atılamayan ağların hiç yakalayamadığı balıkları, akan derelerdeki su yosunlarının yağmur damlalarıyla oynaştığı, ıslak duvarları kolaylıkla yıkabilen gündüz kâbuslarını bul; sev sarmala…
Öykünün içinde kendini yok eden benim bulanık öyküm. Girdiğin zaman tünelinde, yolun sonunda koca bir bahçe içinde; yaşaçiçeği yerine ölçiçeği yetiştiği , hafızanın gitgellerine rağmen tüm geçmişi bilip de yıllar öncesine geri dönüp yine aynı ölçiçeğini kopardığını düşün; bakarken o bahçeye. Duvarlarda rengârenk martı resimleri, boyanan dolaplarda yeşil yeşil yeşil, mavi mavi mavi; yeşil ve mavinin hükümdarlığının estiği, bakan gözlerin neye dokunduğu ve neyi seçtiğini, saç uçlarındaki garip kırıkları seçerken, kesip atmadan önce kimsenin dokunmadığı beline onların nasıl ince nasıl naif dokunup temas ettiğini hatırla. Yeni yaşın da yeni renklerin annelik ettiği, yatağında devrilen günün seninle bir kaybettiklerini, bir avuç dolusu şekerin o renklerden nasıl rol çaldığı fark et ve gülümse. Sil baştan yaşadığın her yeni yaşın; gökte usul usul uçuyor sessizce. Bir kartal olduğunda anladığını anladım; Hazerfen’ le karşılaşmak için şimdi bir eski zamanın içinde İstanbul göklerinde ki uçuşların…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.