- 809 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Vicdan
Vicdan
“Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muâmele ederim.”
“Vicdan” sözcüğünü ilk defa babamdan duydum!
O’na suçluların neden hapse atıldığını sormuştum. Hapse atılmazsa başka suçlar da işler, yaptığının sonucunda kendi zarar görürse daha iyi anlarmış başkasına verdiği zararı. Yakalanmaz ya da suçu ispat edilemez serbest kalırsa diye sorduğumda; “İşte o zaman da vicdan azabı onu yakar” demişti. Anladım ki insanı ilk olarak vicdanı yargılıyor.
İnsanlık tarihi boyunca iyi/kötü; günah/sevap şeklinde öğrenilen davranışlar vicdana etiketleniyor. Bu kodlarla yapılıyor tüm vicdani değerlendirmeler. Bireyin kendi tercih ve davranışı bu kodlar üzerinden iyi veya kötü hisleri üretilmesine kaynak oluyor. Bu öğretilerin, kodların sağlıklı olması, yerli yerinde olması kişinin isabetli duygular üretmesini sağlıyor. Vicdanın rahat olması için doğru kodlanması esastır. Dünyaya suçlu olarak geldiğine inandırılan bir birey “af” peşinde koşacak devamlı günah çıkaracaktır. Günah korkusu ile yaşayacak, günah olmayan şeylerden de kaçınmaya başlayacak; buna da kendince takva diyecek. Takvalı olunca da diğer insanlardan üstün sanacak gereksiz yere kısıtladığı şahsını…
İmam-ı Gazali’nin “İhya-i Ulumiddin” eseri muhteşemdir 4 dev cilt. Zamanında temel kaynak olarak büyük fayda sağlamış. O kadar ince ve ayrıntılı bir eser ki bu zamanda okuyan için kaçınılması imkansız görünen günah kodları yüzünden bazıları aklını yitirme derecesine gelebilir.
İslam öğretisinde ayakta işemek hoş karşılanmaz! Bazıları bunu abartıp; “Kabe yolunda anasıyla zina etmiş gibi kötüdür” şeklinde güya sakındırmak için söylerse ne olur? Pek çok insan bir şekilde bir yerde ayakta işemiştir. Vicdanda bu eylemin kodu da böyle aşırı olunca o vicdanın bozulması kaçınılmazdır. Kaş yaparken göz çıkarmak bu olsa gerek.
Vicdani kodlamaların önemlileri egemenlerce yapılır, gücü elinde bulunduranlar kendi çıkarları doğrultusunda vicdanları kodlayacak kişileri yemler veya korkuturlar! Kodlamayı yapan her kim ise kral, halife, tarikat şeyhi, hatta en yukarda olan kişiler kendilerini ayrıcalıklı tutarlar. Özellikle saltanatın korunması ve kadınlar konusunda ayrıcalıklıdır onlar. Çocuk yaştaki suçsuz insanı ilerde suç işleyecek diye öldürmek İslam dininde yasaklanmışken saltanat sahibi halifeler, şeyhülislam fetvası ile onlarcasını boğdurmuştur! İlerde tahta gözünü dikebilir ihtimali ile öldürülen çocukların günahı neydi acaba! Belki de tahtı umursamayacaktı bile. Bilinmez… Hani firavunu kötülerler; israiloğullarından biri çıkıp tahtını sarsacak diye erkekleri katledip kadınları köle eden firavunu. Şehzadelerin boğdurulma eyleminin ondan farkı yok ki. Böyle bir anlayış fal açarak geleceğe dair söylemler şüpheler üzerine insanları katletmek. Zulüm yani. Hem Halife seçim ile gelir babadan oğla ya da kılıçla halife olunmaz. Yukarda bahsettiğim gibi kodlamayı yapanlar, yaptıranlar her zaman kendilerine ayrıcalık yapar. Tamamen erkekler tarafından yapılan bu kodlamada kadınlar ikinci planda kalır. Çünkü kodlama güçlülerin ayrıcalığını sağlar. Kadın ve para konusunda kendilerine sınır koymazlar.Kutsallarla desteklerler kendilerini. Fazla söze gerek yok araştırmak yeterlidir.
İyi/kötü; günah/sevap vicdani kodlamayla belirleniyor değil mi?
Bu kodlama ise kişiye göreceli , izafi oluyor. Birinin iyi dediğini diğeri kötü sayabilir! Geniş açıdan bakalım olaya. Bir eylem kişinin vicdanında “kötü” olarak kodlanmışsa ve bu eylemin kimseye zararı yoksa fakat kişide “günah” olarak kodlanmışsa bu batıl inanç olarak adlandırılabilir. Eylem “kötü” değil ama “kötü” sanılması zarar veriyor. Deliler köyünde akıllıya deli demelerine benzer bir durum. Çoğunluğun kodlaması topluma öyle yansır ki zincirleme çoğalan bir etki oluşur. Daha bebekken kulağına “Arapça ezan” okunan bebek büyüdüğünde Arap hayranı olmakla kalmaz Arapça ezan kavgası da verir. Cinlerle, muskalarla şartlananlar da büyüdüklerinde kendilerini hocalardan ve cinlerden daha aşağı zanneder. Halifeye, şeyhe itaat de “sevap” ile kodlanınca aciz ve geri kalmış toplumların alt yapısı oluşur.
Bu yanlış kodlamalar silinmez, resetlenmezse çoğalarak artan bir şartlanma kaçınılmaz. Gönüllü köleler kendilerinin aşağılık efendilerinin ise kutsal ve ayrıcalıklı olduğunu kabul ettikleri gibi herkesin de kabul etmesi için kavga verirler.
Bir eylem kişinin vicdanında “iyi” ise o eylemin getirisi Cennet gibi bir şey olur. Eğer o eylem “kötü” olarak kodlanmışsa kişi vicdanında Cehennem’i yaşar. Bakınız iyi/kötü; Cennet, Cehennem dahi kişinin vicdanında saklı.
Orjin insanın vicdanı her zaman doğrudan yanadır. Bozulması ise kodlamanın, yüklemenin yanlış yapılması yüzünden olur.
İslam inancında aklı olmayanın sorgusu da olmaz ama insanlara zarar vermelerine de müsaade edilmez. Akıl hastanesine kapatılır. Tedaviye çalışılır. Demek ki vicdan akıl olmadan doğru işlemiyor. Başkasına zarar vermeyi “yanlış” kabul etmeyen bir vicdan da akıl sağlığı yerinde olan kişide bulunmaz. Aklı olmayan vahşi hayvan ve haşaratın zararına nasıl müsaade edilmezse aklı olmayan , vicdanını kullanamayanların da toplumda önemli yerlerde bulunması zulüm olur. Deli halifeleri hatırlayınız! Zulme rıza gösterenlerin vicdanlarının yanlış kodlandığını anlarız. Bu yanlış kodlama aslında egemenler için doğru kodlamadır. Çünkü zulme alkış tutan zavallılar kutsallarla kodlanmış, eli kolu bağlanmıştır.
Münafıklığın en alçak bir hal olarak tanımlanmasının sebebini anlamak için bir örnek vereyim. İki kişi olsun, şu eylemlerin en az birini ikisi de yapsın. İçki, zina, eşcinsellik türü gizli yapıldığında topluma zararı olmayan bir eylem… Bakınız gizli diyorum, açığa çıktığında zararı olabilir oraya takılmayalım. Birinci kişiye sorulduğunda diyor ki; “Bu üç eylem de zinhar haramdır, zararlıdır” Diğerine sorulduğunda; “Bu üç eylem de başkasına zarar vermedikçe ahlakidir, kötü değildir”. Bu eylemlere “haramdır” diyen (en az birini işlemişti) bu yüzden vicdanındaki kodlamadan dolayı sıkıntılı olacaktır. Eylemleri doğal bulan ise vicdanındaki kodlama olumsuz olmadığından sıkıntı yaşamayacak. Vicdan kodu ile yaptığı farklı olan kişi münafıklık ediyor demektir. Diğeri ise tercini(başkaları kötü kabul etse de) doğru algısı ile yaşıyor. Ve daha huzurlu. Vicdan kodu ile yaptığı arasında bir çelişki yaşamıyor.
Son tahlilde; kişinin yaptığı tercih ettiği bir eylem kendi vicdanında “doğru” olarak kodlandırılmış ise bu eylemin de başkalarına zararı yok ise cevap hakkı doğurmuyor ise yaptığı eylemin başkalarının vicdanında nasıl kodlandığının o kişi açısından önemi yoktur.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Vicdan kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç...(TDK)
Vicdan insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisidir. (Felsefi tanım)
Vicdan kişiye eylemleri hakkında yargılayarak, onaylayarak, hesap sorarak, suçlayarak hükümler veren öznel bir bilinçtir.
Vicdan insana hata ve doğruyu bildiren bir iç sestir.
Vicdan insana iyi ve kötüyü gösteren en iyi yol gösterici, en iyi pusuladır.
Vicdan neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiren gerçek ve tek ahlak hocasıdır.
Vicdan hata ve doğrunun sınırını belirleyen, uyumak bilmeyen, kişiyi her an, her yerde izleyen, kişinin niyetlerine göre yargılarda bulunan bir hakimdir.
Vicdan insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan, hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden her zaman uyanık bir hakimdir.
Vicdan, ruhun İlahi irade yasaları’nın yüce bir ses tarzında yansıdığı, İlahi İrade Yasaları’nın gereklerini bildiren bir yeteneğidir. (Neo-spiritüalist tanım)
değerli ve yararlı paylaşımınız için teşekkürler...