6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2339
Okunma
Boşuna dememişler “Başa gelmeyene kadar bilinmez…” diye.
Her ne kadar başkalarının acılarına, sıkıntılarına üzülsek de, yine de anlamayız neyin ne olduğunu; acının nasıl bir acı, sıkıntının nasıl bir sıkıntı olduğunu…
Yoksulluğu çekmemişsek yoksulluğun ne demek olduğunu anlamayız. Ve mis gibi sıcak ekmek kokusunun da ne demek olduğunu anlamayız; değerini anlayamayacağımız gibi…
Hastalıklar da böyledir. En basit örneğiyle, başı ağrımayan baş ağrısından, dişi ağrımayan diş ağrısından anlayamaz birebir yaşamadıktan, hissetmedikten sonra…
Kimi zaman insanların acılarıyla üzülür sevinçleriyle mutlu oluruz. Sevinç nedir biliriz belki ama acıları tam anlamıyla anlayamayız; çünkü yaşanılarak anlaşılıyor ancak kimi acılar. Buna da “Ateşin yaktığını, suyun boğduğunu…” misalinde olduğu gibi tecrübe deniliyor belki de...
Önce iğneyi kendime sonra çuvaldızı başkasına batırmakla başlamam gerekirse söze, önceliği duyarsızlığım ve başa gelmeden önce gözden kaçırdıklarım alır…
Mesela önceleri görseydim de pek önemsemezdim kimi marketlerin kasa bölümüne konulan Lösev’in (Lösemili Çocuklar Vakfı) yardım kutularını. Bir gün olsun elim de gitmedi o kutulara (kumbara) nedense… Yardımdan yana gözüm korktu desem de değil çünkü o kutular öyle kocaman falan da değildi. Ve genellikle de tıka basa dolu da görmezdim kutuları; anca dibinde birkaç kuruş…
Çok değil, daha birkaç ay öncesinde tanıttı bana kendisini lösemi; bir yaşındaki torunumun lösemi olmasıyla… Böylesi bir durumda bir anda şok oluyorsunuz, feryat figanla “Olamaz!” diyorsunuz ama oluyormuş ne yazık ki... Önce kaderdir derdim. Sonra nedenlerini sorup soruşturunca, “Acaba bu kaderin sebebi insanlar olamaz mı?” diye düşünmeye başladım. Böyle düşünmekte de haklıydım onca çocuğun, gencin ve diğer yaşlardaki insanların lösemi olduğunu ve gün geçtikçe lösemi hastalarının arttığını öğrendikçe.
Sekiz aylığa kadar gayet sağlıklı görünüyordu torunum. Bakımına, beslenmesine de büyük özen gösteriliyordu. Mesela hep kaliteli mamalar ve ek gıdalarla besleniyordu. Ay ay; gün gün, neye uyulması gerekiyorsa uyuluyor, doktorun gözetimi ve önerileriyle büyütülüyordu. Gerçi sevgili doktorumuz da anlamamıştı çocuğun hastalığından bir türlü... “Halsizliği var” dendiğinde “Olur olur, havalardandır; bu sıcağa kim dayanır” diyor, ardından da çocuğun vücudunda oluşan morluklar için “Çocuktur yahu! Emeklerken değiyordur oraya buraya” gibi bir doktorun söylememesi gereken sözler dökülüyordu ağzından. Eğer misafirlik için başka bir memlekete gidilmeseydi ve çocuk orda hastalanıp da doktora götürülmeseydi, hastalığı da bilinmeyecekti son evreye kadar... İşte bu da kimi insan ve kurumların vurdumduymazlığına, insan hayatının değersizliğine ve paranın ön plana geçmesine bir örnektir. Çark dönsün yeter…
Ülkemiz insanlarının sağlıksızlığını duyup gördükçe, buna neden olarak yiyip içtiklerimizi düşünmeden edemiyorum. Yani GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) gıdaları ve katkı maddesi olarak kullanılan MSG (Mono Sodyum Glutamat)… Düşünmeden edemiyorum çünkü GDO’lu tohumların zararlarını ve bir on yıl sonra yerli tohumların sonunu nasıl getireceğini tahmin edebiliyorum. GDO’lu tohumlar dikilip de ürün verdikten sonra onlardan bir daha tohum almak mümkün değilmiş çünkü. Dolayısıyla yine dış ülkelerin GDO’lu tohumlarından almak zorunda kalınacak sebze ve meyveyi üretebilmek için. Bir de hayvanları beslediğimiz yemler var tabii ki, onlar yemlerden alıyorlar ne alıyorlarsa (hormon vs.) bizler de onların etinden. Gerisini artık varın siz düşünün...
MSG katkı maddesi içinse yalnızca zararlarından birkaç örnek vermek yeterli sanırım.
“Zararları:
- Bu madde nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Yol açtığı hastalıklar merkezi sinir sistemi tahribati ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, Sara (epilepsi).
- Retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı)
- Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite
- Büyüme hormonu baskılanması
- Pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet
- Böbrek ve karaciğerde hasar
- Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor yani bebek de aynı etkilere maruz kalabiliyor.”
(Alıntı)
Tükettiklerimizle ilgili her geçen gün daha çok şey öğreniyorum ne yazık ki…
Dün gece de bir televizyon programını izlerken Aspartam’ı, Jelatini öğrendim. Dahası, öğrendiğimle de kalmayıp başladım internet üzerinden arayarak, bulup bulup okumaya. Okudukça da “Meğer neler varmış sağlığımızla oynayan!..” deyip dona kaldım olduğum yerde… Üstelik de bizler bunları her alanda tüketiyormuşuz; kimi zaman gıda, kimi zaman ilaç, kimi zaman da kozmetik olarak…
Yazıyı daha fazla uzatmadan bir edebiyat sitesinde paylaştığım konuyla ilgili şiirimi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Onun için de diyorum ki, gayrı ben susayım şiir konuşsun...
Tohumuna Sahip Çık!
Murada ermek için biyolojik savaşla
Bozuyorlar genini; Tohumuna sahip çık!
Alırken ürünleri, biraz düşün, yavaşla
Kazıyorlar kuyunu; Tohumuna sahip çık!
Pembe domates, roka bir de kınalı bamya
Yok olmaya mahkumken hem de arka arkaya
Güvenme piyasaya, sarılma hin dünyaya
Diziyorlar yalanı; Tohumuna sahip çık!
Kalmadı ki kalsiyum ne süt ne de yoğurtta
Yıkılıyor insanlar, sağlık arama yurtta
Kanser, kısır, sakatlık yapışıp kaldı sırta
Çözüyorlar şifreni; Tohumuna sahip çık!
Arttıkça hastalıklar köşeyi döndü sektör
Bağışıklık sistemi çöktükçe oldu aktör
Uyutup durdu bizi uyduruk bin bir faktör
Azıyorlar gün be gün; Tohumuna sahip çık!
Ticari meta iken insan sağlığı, doğa
Saçtılar zehirleri hem bayıra hem bağa
Üstelik seve seve ve açıktan açığa
Çiziyorlar üstünü; Tohumuna sahip çık!
Sakat, ölü çocuklar ne bilsinler oyunu
Bu gidişle gelecek arıların da sonu
“MSG” denen illet, o da başka bir konu
Sızıyorlar genine; Tohumuna sahip çık!
Toprağa hile kattı büyük ölçekli tarım
Bozdu genetikleri insanı etti yarım
Kudurmuş emperyalist! Amaç ise soykırım
Yazıyorlar fermanı; Tohumuna sahip çık!
(08.01.2012/Edebiyat Defteri)
Kalın sağlıcakla, mutluluk ve huzurla…
Saygılar.
Saadet Ün-15.01.2012
Not:
Şiiri sizlerle paylaşmıştım. Yani bildiğiniz bir konu. Aynı konuyu bu defa da yazı ile tekrar etmiş bulunuyorum. Bunun nedeni ise bu yazıyı Şanlıurfa.com’da paylaşmamdır. İstedim ki bu konu okunsun, bilinsin önemi sağlığımızın...
Burada da paylaşmamın bir mahsuru olmayacağını düşündüm ve sizlerle de paylaşmak istedim.
Sevgi ve saygılarımla...