- 1959 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şeyh Said İsyanı adı
Yazan: NURİ KAYMAZ
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, 1925 şubatında …’nci Kürt ayaklanmasına sahne olur. Sonraları verilen bu başkaldırı, diğer ayaklanmalar için bir başlangıç ve hazırlık safhası olarak kabul edilir. Aslında, isyanın hazırlık aşamasının, 1920’lerin başına dek uzandığı bilinir.
Bu ayaklanma, illegal Kürt örgütlerinden, “Azad Cemiyeti (Özgürlük Derneği)”nin verdiği savaşımın bir ürünü olarak doğdu. Cemiyet, her biri beş kişilik hücrelerden oluşuyor, üyeler birbirini kod adlarıyla tanıyordu. Bireysel ilişkiler ve tüm iletişim, gizlilik kuralları dışına çıkamıyor, üst rütbeli bir yöneticinin kontrolünde sağlanıyordu.
İlk zamanlar cemiyetin başkanlığını yürüten bir Osmanlı Albayı olan Cıbranlı Xalıd Bey, daha sonra 1919’dakiErzurum Kongresine cemiyet adına seçilen heyetin üyesi olacak olan, Mükti aşireti reisi Hacı Musa’yı cemiyete kazandırdı. Bu, başta Hesenan Aşireti reisi Hüsnü Bey olmak üzere, diğer aşiret reislerinin de güvenini ve inancını kazanmasını sağladı.
Bu sırada cemiyet, orduda bazı örgütlenmeler de kurmaya başladı. Bunlar arasında, ilişkilerin Halep ve Bağdat’ı da kapsamasını sağlayan, kimi Irak’lı subaylar da vardı.
Cemiyetin yöredeki idareciler ve devlete bağlı aşiret reislerini örgütlemesi, silahlı mücadelenin başarısı için zorunluydu. Yöneticilerin, dostluğunu kazanmak istediği kişilerin başında, Türkiye Kürtleri arasında büyük bir nüfuzu olan Palulu Şeyh Said de bulunuyordu. Şeyh Said’in toplumda büyük saygı görmesi ve varlıklı oluşu, cemiyetin birlikte çalışma isteğine zemin oluşturdu.
1923 yazının sonunda, Birinci Mecliste Bitlis milletvekili olan ve Kürt hareketinin önder isimlerinden Yusuf Ziya, Hınıs’ın Kımsar köyüne giderek, Şeyh Said’le görüştü. Bu görüşmede, Kürt ayaklanmasının oluşumu için zemin hazırlanması ve bu yönde iş birliği yapılması konusunda anlaşmaya varıldı.
1924 yılı başına kadar, Elazığ’ın Palu ilçesinde yaptıkları toplantılarda Kürt hareketinin illegal bakımdan güçlendirilmesi kararlaştırıldı. İdarecilerin dikkatini çekmemek için, kararları büyük bir gizlilik içinde alıyorlardı. Örneğin, 1924 baharında Yusuf Ziya, Erzurum’da Cıbranlı Halid Bey’in konuğu oldu. Bu görüşmede, Türkiye dışında kalan Şeyh Mahmut ve İsmail Ağa Simkon’un yardımıyla Kürt aşiretlerinin silahlandırılması kararına varıldı. Aynı zamanda, aşiretlere gelişmelerle ilgili bilgi verilmesi için, mektuplar gönderilmesi karara bağlandı. Bu kapsamda, Yusuf Ziya’nın buyruğu üzerine Cıbranlı Halid Bey, Şeyh Said’e bir mektup götürdü. Ardından Göksu, Hacı Ömer, Tılemen, Gökoğlan, Karlıova ve Varto’ya giderek, bölgedeki aşiret reislerini gelişmelerden haberdar etti. Yusuf Ziya ise, 1924 sonbaharında İstanbul’a giderek, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın üyeleri ve Mustafa Kemal’in muhalifleriyle görüştü.
Bu arada, Hormik Aşireti’nin bazı ileri gelenleri başkaldırı hazırlıklarını Ankara’ya ispiyon etti. Bunun üzerine, bizzat Mustafa Kemal’in buyruğuyla, Yusuf Ziya ve Cıbranlı Halid Bey yakalanarak, askeri mahkemede yargılanmak üzere Bitlis’e gönderildi. Burada, temsilciler meclisinin eski üyelerinden Hacı Musa tutuklanırken, kimi kürt yurtseverlerin yakalanması için çalışma başlatıldı.
Cıbranlı Halid Bey ile Yusuf Ziya’nın yerine, başkanlığa Şeyh Said getirildi. Şeyh Said ilk olarak, ayaklanmanın başlatılması ve hapishanedeki kürt önderlerin kurtarılması için karar aldı. Bu sırada Şeyh Said, Bingöl’ün Genç ilçesindeki posta ve telgraf dairelerindeki Kürt memurların yardımıyla, Türk yetkilileri arasındaki haberleşmeyi, mektup ve telgraf akışını; özellikle de Cıbranlı Halid Bey ve Yusuf Ziya hakkında sürdürülen tahkikatları takip ediyordu.
Bitlis Askeri Mahkemesindeki yargılamaların başlamasıyla birlikte; hakimler, şahit olarak mahkemeye gelmesi için Şeyh Said’e çağrıda bulundu. Ancak Şeyh Said, sağlık durumunu ve yaşlılığını gerekçe göstererek çağrıyı reddetti. Buradan anlaşılıyor ki, Cıbranlı Halit Bey yakalanmadan önce, Türk yöneticileri cemiyet çalışmalarından haberdar değildi.
Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, 1924 kasımında ayaklanmanın başlatılması için bazı Kürt liderleriyle görüşmek üzere Diyarbakır ve Halep’e gitti. Bu toplantılarda, çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere, Irak ve Suriye’li Kürt yurtseverler bulunuyordu. Burada Türkiye Kürtlerinin durumu ayrıntılı olarak tartışıldı.
Katılımcılar, Kürt halkının ulusal haklarını elde etmesi için silahlı bir ayaklanmanın gerektiği konusunda görüş birliğine vardı. Başlangıç tarihi olarak 21 mart (Newroz) seçilirken, Şeyh Said ayaklanmanın önderliğine getirildi. Ardından oğlu Ali Rıza, 15 kasım 1924’te İstanbul’a giderek Kürt cemiyet önderleriyle görüştü. Bu görüşmelerde Seyit Abdülkadir, ayaklanmaya dini bir biçim kazandırılması önerisinde bulundu. Ayrıca, Kürt illerinde yayılmak üzere Ali Rıza’ya, Mustafa Kemal’in aleyhinde bazı bilgiler de verildi.
Ali Rıza, şafi ve Hanefi Kürtler arasındaki itilafları, 1925’in ocak ayında, Palu’nun Kırkhan Köyünde yapılan toplantıda üyelerin bilgisine sundu. Yine; Muş, Varto ve Hınıs’taki Alevi aşiretlerinin ayaklanmaya katıldıkları takdirde sorun yaşanacağı dile getirildi. Aynı şekilde Şeyh Said’in, Dersim’deki aşiretlerin ayaklanmaya katılması yönündeki çabaları da sonuç vermedi.
Dersim aşiret reisleri arasında Ankara boyunduruğundan kurtulma konusundaki ayrılık ve çekişmeler devam ediyordu. Kemalistlerin Kürtlere yönelik siyasetleri konusunda hayale kapıldılar. Bu tutumu benimseyenlerden biri de, T.B.M.M. üyesi Hasan Hayri’ydi. Ancak, Hasan Hayri’den farklı bir tutum takınanlar da yok değildi.
Örneğin, Kürt sorununu kökünden çözmek isteyen Baytar (ya da Doktor) Nuri Dersimli ve Dersim Lideri Seyid Rıza’nın yanı sıra, ayaklanmayı ulusal hakların elde edilmesi yönünde tek çözüm olarak gören kimi Kürt liderler, ayaklanmaya katılmadı. Dersim’in doğusundaki Kürtler genel bir ayaklanma için hazırlık yaparken, Dersim’in bazı aşiret reisleri de T.B.M.M.’de kimin yer alacağı konusunda çatışma halindeydiler. Böylelikle, bu çatışmalardan yararlanan Kemalistlerin, Kürtlere karşı yürüttükleri siyasette başarıya ulaşmalarına yardım ettiler.
Doğu illerindeki hoşnutsuzluk sürüyordu. Bu huzursuzluk, Şeyh Said’in gezilerinde sıcak duygularla ve coşkuyla karşılanmasında ve yüzlerce silahlı Kürdün kendisine katılmasında açıkça görüldü. 1925’in ocak ayında, şeyhlerin ileri gelenlerinden büyük bir kesim kendisiyle birlikte Darahane ve Hani’yi ziyaret etti. 5 Şubat 1925’te de 100 silahlı adam ve bir grup ileri gelenle birlikte Hani’den çıktı. Piran’a gelerek kardeşi Abdülrahim’in konuğu oldu. Aynı gece Üsteğmen Hüsnü Efendi ve beraberindeki Teğmen Mustafa Casır ile 15 jandarma, Abdülrahim’in evine geldi. Şeyh Said’den Bahri adlı şahsın evinde kalan ve cinayetten sanık on kürdün kendisine teslim edilmesini istedi. Bunun üzerin Şeyh Said, “Buraya beraber geldik ve onlar arkadaşlarımızdır. Sizden ricam, burada olduğum sürece onlara herhangi bir kötülük etmemenizdir. Ben gittikten sonra istediğinizi yapmakta serbestsiniz.” dedi. Subay, yasalar çerçevesinde hareket etmekten başka yolu ollmadığını belirterek, sanıkların teslim alınması emrini yerine getireceklerini söyledi.
Bu emir yerine getirilmeyince, halkla Hüsnü Efendi’nin askerleri arasında çatışma çıktı. Askerlerden bazıları öldürülürken, kalanlar esir alındı. Piran’da çıkan bu çatışma, ayaklanmayı sekteye uğrattı.
Aslında Şeyh Said, Kürtlerin ayaklanmaya hazır olmadıklarını biliyordu. Bu yüzden, olayın diğer bölgelere sıçramaması için, Piran’ı terk ederek Genç’e gitti. Şeyh Tahir, olayı haber aldığı 10 Şubatta, Lice postanesini basarak el koyduğu tüm parayı Şeyh Said’e verdi. Bu iki olay ayaklanmanın başlamasına neden oldu. Şeyh Said, vaktinden önce başlayan bir ayaklanmanın başına geçmek zorunda kaldı.
14 Şubatta, sayıları on bine varan bir toplulukla Genç’i ele geçirdi. Kaymakam ve memurları esir alarak, Muş’lu aşiret reisi Fakih Hasan’ı kaymakamlığa atadı. Genç’i geçici başkent yapan Şeyh Said, her kürdün din yolunda savaşan bir mücahit kabul edileceğini duyurdu. Ayrıca, dini ve dünyevi yetkileri kendisinde toplayan, tüm vergi ve esirlerin Genç’te toplanmasını yürürlüğe koyan geçici bir de yasa çıkardı. Aşar vergisini kaldırarak, halkın ayaklanmacılara yiyecek vermesini emretti. Bu önlem, halk arasında büyük memnuniyete yol açarken, pek çoğunun yöneticilere karşı ayaklanmasına neden oldu.
Bu ayaklanma, Türkiye Komünist Partisinin yayın organı Orak–Çekiç gazetesi başta olmak üzere, tüm ilerici ve devrimci çevrelerde; dinsel, gerici ve emperyalizm kışkırtması olmakla suçlandı ve Ankara’yla aynı saf tutuldu. Bu tutumlarıyla ayaklanmanın kanla bastırılmasında egemen güçlere dolaylı bir şekilde destek oldular. Tüm bunlara karşın, üstüne üstlük Şefik Hüsnü yönetimindeki TKP, komünternin verdiği raporlardan hareketle, uluslararası sosyalist güçlerin de harekete ilişkin benzer görüşleri benimsemesini sağladı.
Ben böyle diyorum. Şimdilik durum bundan ibarettir…
Kaynaklar:
Vatan Gazetesi 30 haziran 1925
M. Bedri Gültekin, İsmail Beşikçi eleştirisi, Teori Dergisi S. 24, 1991
Bakış Gazetesi, 7 Temmuz 1999
Güneş Gazetesi, 10 Ağustos 1989
Tarih ve Toplum Dergisi, Temmuz 1999, 67.sayı
Amerikan ve İngiliz Raporları Işığında Dersim, Dr. Suat Akgül, Yaba Yay. 2000
Celal Bedirhan, Bir Kürt Aydınının Mustafa Kemal’e Mektubu, Doz Yay.
Görüş ve Anılarım, Hasan Hişyar Serdî, Med Yay.
İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Ahmet Mesut, Doz yay.
Yazı ve Konuşmalar, Şefik Hüsnü, Kaynak yay.
Erzincan, Ali Kemali, Kaynak yay.
Doğu İlleri Varto Tarihi, M.Şerif Ankara 1987)
Kürt Davası ve Hoybun, Prens Süreyya Bedirhan, Med yay., İstanbul, 1774
Tarihte Kürt Türk İlişkileri, Tori, Peri Yayınları, İstanbul, Ekim 20
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.