Şerefle bitirilmesi icap eden en ağır vazife hayattır. -- toegueville
hüseyin adem tülüce
hüseyin adem tülüce
@huseyinademtuluce

İNANDIKLARIM VE YAŞADIKLARIM ARASINDAKİ DENGE(SİZLİK)

15 Ocak 2012 Pazar
Yorum

İNANDIKLARIM VE YAŞADIKLARIM ARASINDAKİ DENGE(SİZLİK)

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1251

Okunma

İNANDIKLARIM VE YAŞADIKLARIM ARASINDAKİ DENGE(SİZLİK)

İNANDIKLARIM VE YAŞADIKLARIM ARASINDAKİ DENGE(SİZLİK)





İnsan yakın hissettiği kadar yaşama sokulur... İnsan yakın hissettiği kadar inandıklarına sokulur...yakın hissettiklerine sokularak ya tükenir ya da yeniden doğar. Yaşam ve inandıklarımız arasındaki denge veya dengesizlik bizi ya hayata ya da inanmaya savurur. İnanmak ve inandığını yaşamak başka,inanmak ve yaşananı yaşamak bambaşkadır. Hayatın içinde varolan “bizim olmayanı” Ne kadar çok yaşarsak o kadar hayatlaşır ve yaşamanın insanı oluruz,İnandıklarımızı ne kadar fazla hayattan uzak tutarsak o kadar fazla saflığını ve idealliğini korumuş oluruz. İnandıklarımıza hayatın aldatıcı büyüsü yaklaşıp yumuşak ve geçirgen olmayı ilham ederse oradan çabucak uzaklaşalım. Hayat inandıklarımızı kirletmesin...

İnandıklarımızla hayatta varolmak ise en zoru. Çünkü hayatın geçirgenliği, gevşekliği,savurganlığı ve kabalığı İnandıklarımızı bozar ve biz öyle bir noktaya geliriz ki artık inandıklarımız yerine yaşadıklarımızı konuşmaya ve yaşamaya başlarız. Herşey alelade olmaya ve olağan olmaya başlar,biz doğrularımızın içine yavaş yavaş yanlışlar zerketmeye başlamışızdır. Öyle ki artık insanların söylediklerinin ve yaşadıklarının dışına çıkmak zor hatta imkansız hale gelir

Düşünmek,Okumak ve bilgilenmek aklımızı,gönlümüzü yani inançlarımızı keskinleştirmek ve keskin tutmaya çalışmaktır. İnsan öğrendikçe hayatın içindeki genelliği ve niteliksizliği aşıp İnancının çevresindeki fazlalıkları atmaya çalışır. Düşünen ,eleştiren,sorgulayan insan inançlarına mübtela olan hastalıkları atmaya çalışır...heideggerin dediği gibi “sorgulamak düşünmenin dindarlığıdır”... Bunu daha da genişletebiliriz...okumak,inanmak,hissetmek ve eleştirmek bizim varoluşumuzun dindarlığı olabilir...


İnandıklarımız gibi yaşamadığımızda yaşadıklarımız bize bir inanç alanı oluşturmaya başlar ve böylece biz artık inanmak ve bunlarla yaşamak yerine yaşamak ve bunlara inanmak kolaycılığına sığınmış oluruz. Yaşam bize ne kadar inanmamızı ne kadar inanmamamızı dikte etmeye başlamışsa “bizim inançlarımızdan” ziyade “onların inançlarından” bahsederiz. Duygularımız,düşüncelerimiz ve davranışlarımız inandıklarımız çevresinde oluşacağına hayatın çevresinde ve içinde oluşmaya,olgunlaşmaya başlar.

Bilgi bizden ne kadar uzaksa yaşamın insanı olmak bize o kadar yakındır,Bilgi bize ne kadar yakınsa inancın insanı olmakta o kadar yakındır. Bilgi bilince yakın olmaktır,bilinç ise yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın farkında olmaktır,bu ise niçinleri ve hikmetleri ortaya koymaya çalışmaktır

Yaşamdaki yerimizi ve insanlarla olan ilişkilerimizi gözden geçirelim bunun sonucunda hayata mı yoksa inandıklarımıza mı daha yakın olduğumuzu müşahade ederiz. Çok kitap okuyupta şuurlanıp yalan olan hayattan uzaklaşanlarla,“büyük yalanı” çok yaşayıp kitaplardan uzaklaşanlara bir bakalım. İkisi arasında olduğunu söyleyipte renkleri olmayanlara da şüpheli gözlerle bakalım. Çünkü yaşadıklarımızı inandıklarımızdan almışsak,yani yaşadıklarımız inandıklarımızın ta kendisi ise problem yok...

Ve Fakat ne zaman ki inandıklarımız ve hayat arasında bir ortaklık kurmaya başlarsak o zaman kendimizi hayat ve inandıklarımız adına kandırmaya başlarız. Mantalitemizde biraz inancımızdan biraz da hayattan deyip yaşamak varsa her iki taraftan da taviz verdiğimiz için hain sayılırız.

Hakiki Hayatın asli çizgisinde inançlar ve hakikatler saklı olduğu için bunların dışında kalan fazlalıkları oyun ve eğlence görüp uzak durmak tüm inanmış insanların düsturu olmuştur,yaşayan çoğunluk ise hayatlarını fazlalıklar içinde yaşayarak tüketmişlerdir

İnandıklarımız ve yaşadıklarımız arasındaki savrulmaya dikkat edip ağırlığımız yaşamdan tarafa mı yoksa inandıklarımızdan tarafa mı bunu tekrar gözden geçirelim. Hz. Ömerin “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözü bizim için bir mihenk taşı olsun. Hayatın normalleştirdiği insanlardan olmamak için ilmi ve sorguyu yanı başımıza alalım. Yoksa yaşamın getirdiği bir çok şey bize normal gelmeye başlar,Herkes gibi olmanın rahatlığına sığınıp sıradan olmaya başlarız.


Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
İnandıklarım ve yaşadıklarım arasındaki denge(sizlik) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İnandıklarım ve yaşadıklarım arasındaki denge(sizlik) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İNANDIKLARIM VE YAŞADIKLARIM ARASINDAKİ DENGE(SİZLİK) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.