- 1591 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
KÖSTEBEK.
FİKİR SUÇLARIM !
Sevgi, barış, kardeşlik, demokrasi, hak, hukuk, sosyal adalet gibi kelimeleri ne zaman duysam tüylerim diken diken olur. Yanlış anlaşılmasın. Ayrı ayrı duyduğumda çok severim bu kelimeleri ama topluca, hep birlikte söylendiklerinde mutlaka ardında bir Çapanoğlu ararım. Bu elbette ki bir paranoyadır. Eh ben de o kadar sağlıklı sayılmam zaten.
Yıl 1980. İhtilalin ayak seslerini duyuyor gibiyiz. Sağcısı-solcusu kafası çalışan her kesin ortak kanaati : ’’ En kötü bir demokratik yönetim bile en iyi askeri yönetimden iyidir. İhtilal olursa yandık’’ Ben ise tam tersine ’’ Bu akan kanı ancak bir ihtilal durdurur o halde bir an önce yapılsın da her gün oluk oluk kan akıtılmasın ’’ diyenlerdenim.
İşte böyle bir ortamda orta 3. sınıf öğrencilerimden Ali Mustafa Yılmaz ’’ Ay Öldürüldü ’’ adlı bir roman yazdı. Çocukça bir şeydi tabii ki. Ben de bildiğim kıt kanaat edebiyat bilgilerimle çocuğa yardımcı oldum ve bazı düzenlemeler yaptım. Okulda beş tane Türkçe öğretmeni olduğu halde çocuk kitabını bana getirdi düzenleme yaptırmak için. Bunun sebebini anlayacaksınız zaten ilerleyen satırlarda. Neyse kitap tamalanınca yine Ali Mustafa’nın ısrarları üzerine buna bir ön söz yazdım.
Kitabın konusu kısaca:Köyden kente okumaya giden bir lise öğrencisi var. Bu lise öğrencisi içkiden uyuşturucuya kadar her türlü pisliğe bulaşıyor. Sonunda soyadı Ay olan bir öğretmen bunun elinden tutuyor. Çocuk namaz- niyaza başlıyor. Adam oluyor vesselam. Fakat Ay, bu tür faaliyetleri yüzünden anarşistler tarafından öldürülüyor. Hepsi bu. Tamamen çocukça bir kitap. Ve ben işte bu kitaba bir ön söz yazdım ve çocukcağız tamamen kendi imkanlarıyla bastırdı bu kitabı. Tabii ki ilk iş olarak da önce okulumuzda dağıtmaya çalıştı. İşte o noktada ’’ Sevgi, barış, kardeşlik, demokrasi ve saire ve saire tüm o güzel kelimeleri dillerinden hiç düşürmeyen çok değerli hem de Türkçe Öğretmenlerimiz ! ’’ Çocuğu neredeyse parçalayacaklar. Hatta bir tanesi yakasına yapıştı daha on dört- on beş yaşındaki çocuğun ve soruyor ’’ Ulan sen nasıl olur da kitap yazarsın ? ’’ Dikkat! ’’Nasıl bu konuda, şu konuda kitap yazarsın değil. Nasıl kitap yazarsın? ’’
İki ay sonra da bana mahkemeden bir bildiri: Açıp bakıyorum: O kitaba yazdığım önsözden dolayı hakkımda savılığa suç duyurusunda bulunulmuş. Kim tarafından? : Her fırsatta ’’141 ve 142 ye hayır, Sansüre hayır. ’’ diyen arkadaşlarım! tarafından. Yani fikir ve düşüncenin suç kapsamından çıkarılması için ! mücadele eden fikir emekçileri ! tarafından. Her gün politika icabı da olsa birbirimize ’’ Günaydın ’’ dediğimiz tam on iki öğretmen arkadaşım ! tarafından.
Çok şükür ki savcılık da o arkadaşlarım ! gibi düşünmemiş ve kitabı inceleyerek ’’ Takipsizlik’’ kararı vermiş.
Üzerinde bunca kıyametler kopartılan kitaba ne ne oldu dersiniz? Bu gün yer yüzünde o kitaba sahip olan sadece iki kişi var. Biri yazarı, diğeri de ben. Geri kalan elli kadar nüsha yı ne alan oldu ne de satan.
İşlediğim ilk fikir suçum ! buydu. Gelelim ikincisine:
1983 yılında Artık Batman’daydım. 1984 ten itibaren orada her sene bir tiyatro eseri sahneye koyduk. Necip Fazıl’ın ’’Yunus Emre’’sini oynadık. Cevat Fehmi’nin ’’ Paydos ’’ unu da oynadık. Ama Gogol’un ’’ Bir Evlenme’’sini oynayamadık. Önce doğrudan doğruya eserin kendisini yolladık İl Milli Eğitim’e izin için.
’’ eserdeki şahısların Rus olması ve halkın bunu anlayamayacağı ’’ gerekçesi ile geri geldi izin yazısı. Bu sefer ben eserdeki bütün isimleri Türk ismi yapıp yeniden izin için yolladım. Yollamaz olaydım. Bu sefer de eser ’’Milli ve manevi değerlerimizle örtüşmediği!’’ gerekçesi ile geri çevrildi. Biz de çaresiz o sene Manda Gözü adlı bir piyesi sahneye koyduk.
İkinci fikir suçum biraz daha pahalıya patladı bana. Çünkü kısa süre sonra okul müdürü olan hemşerim Mehmet Bey,okulda boşalan iki müdür yardımcılığı kadrosu için benim ve bir başka arkadaşın dilekçesini İl Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderdiğinde benim dilekçem gerisin geri geldi. Müdür arkadaşım bunun gerekçesini sorduğunda da açık açık söylemişler ’’ Sami Biberoğulları nam öğretmen komünist olduğu için onaylamadık ’’ diye... Sami Biberoğulları ve komünistlik. Ben artık ne diyeyim. Yorum sizlere ait.
Batmandayken sahneye koyduğumuz eserlerden biri de benim kendim tarafından yazılan ’’ Herhangi Bir Karakol ’’ adlı mini bir piyesti. 1987 de Batman’da oynadığımız ve o zamanın Batman Kaymakamı olan Ali Ülger’in ayakta alkışladığı, Emniyet Müdürünün göz yaşları ve kıvanç içinde seyrettiği oyunu 1992 de İzmit’te sahneye koyamadık. Gerekçe: ’’ Bekçilere hakaret ediliyor.’’ Hakaret ne peki ? Piyesteki Bekçi, karakolun komserine hep ’’ Gosmer beg ’’ diye sesleniyor.
Çok şükür İzmit’teki fikir suçum ne mahkemelik oldu ne de başka bir zarara uğrattı beni. Hayal ve gönül kırıklığını saymıyorum tabii ki.
İşin ilginç tarafı aynı esere Afyon- Sandıklı’da da izin alamadık. 1998 yılında Necip Fazıl’ın ’’ İbrahim Ethem ’’ adlı piyesi için de izin alamadık. Çünkü kaymakam fena halde korkuyordu böyle bir eserin oynanmasına izin verdiği takdirde başına geleceklerden. İlk etapta adama çok kızmıştım. Fakat daha sonra ne kadar haklı olduğunu bizzat gözlerimle gördüm. Eşi örtülü diye şikayet edilmiş, gelen müfettişler dönemin Belediye Başkanına bile sormuşlar Kaymakamın eşinin başını örtüp örtmediğini ...Neyse, sonunda adamcağız uzak bir doğu kasabasına sürüldü.
Kısacası komünist oluyorsun bir bela, faşist ya da şeriatçı oluyorsun bir başka bela. Diyeceksiniz ki ’’kardeşim sen de Atatürkçü ol.’’ İyi de o daha da bela. Millet kendisinden başka Atatürkçü tanımıyor ki. İstediğin kadar mabadını yırt ’’ Ben Atatürkçüyüm ’’ diye Millet kendi normlarına bakıyor. Ve de her kesin ayrı normları var.
Yahu asıl konuya gelemedik daha değil mi? Konu köstebekti oysa.
Fikir suçlarım kaç oldu saymadım. Köstebek olayı benim son fikir suçum. Neredeyse hapse girmeme sebep olabilecek bir suç hem de. Bu suçtaki en büyük suç ortaklarım ise en başta Tarihçi, yazar ve hatta televizyon programcısı Murat Bardakçı , Edebiyat Öğretmeni Ahmet Karaman ve Bulut Kırtasiye ( Recep Bulut )
Murat Bardakçı o sıralarda Hürriyet Gazetesinde bir Tarih eki veriyor. Her hafta yayınlanan bu Tarih ekinde de oldukça matrak konuları ele alıyor.
Bir hafta, baktım o ekte anlatılan bir olay Sandıklı’da cereyan etmiş. Olay aynen şöyle:
1912 Yılında ( Yani Osmanlı Devleti’nin İtalya ile Trablusgarp Savaşını yaptığı yıllarda ) Sandıklı’da, Tokatlızade Ahmet adındaki bir çiftçinin tarlasına köstebekler dadanmış. Adamcağızın patateslerini mahvediyorlarmış. Adam da gitmiş Sandıklı kadı naibine ( Yani vekil hakim ) köstebeklerden şikayetçi olduğunu belirten bir şikayet dilekçesi vermiş. Kadı naibi ise ciddi ciddi bu dilekçeyi incelemiş ve hatta hüküm bile yazmış. Yazdığı hükümde Köstebekleri bir daha tarlaya zarar vermemeleri konusunda uyarıyor ve o güne kadar verdikleri zarardan dolayı da Allah’a havale ediyor. Ayrıca mahkeme kararını da adamın tarlasına gömdürüyor. Murat Bardakçı bu olayın belgelerinin fotokopilerini de koymuş çok şükür ki yazısına.
Ben bu yazıyı bizim okulun panosuna asayım da biraz şamata olsun dedim ama müdürümüz izin vermedi. İşte bu noktada olaya Edebiyat Öğretmeni Ahmet Karaman da girdi. Yazının fotokopisini aldı ve bizim okulda değil ama görev yaptığı bir diğer okul olan Anadolu Lisesinin panosuna astı. Burada da olaya Bulut Kırtasiye karıştı. Adamın o okulda okuyan bir yakını bu komik yazıdan Bulut Kırtasiyeyi haberdar etmiş. O da hemen yazının bir fotokopisini alarak kırtasiye dükkanının camına asmış. İşte o andan sonra olay adliyelik olmuş.
Suç: Devletin âli ve yüce adaletini alenen tahkir ve tezyif.
Suçlu : İlk etapta Recep Bulut. Ama o da asıl yılanın başının ! ben olduğunu belirtince( Ahmet Karaman’dan alıyor bu bilgiyi ) kabağın patladığı kafa benim koca kelle oluyor tabii ki. Murat Bardakçı’nın ise bu olaydan hâla haberi yok.Hiç bir zaman da olmadı zaten.
Velhasılı namussuz köstebek neredeyse bir asır önce Tokatlızade Ahmed’e bela olmuşken şimdi de bana bela oluyor. ’’ Bu arada 1912 de olan bir garabetin 1999 daki Türkiye Cumhuriyeti’nin adaleti ile ne alakası var’’ diye bir saçma soru sormazsınız sanırım? Alakası olmasa koskoca savcılık ben ve Recep Bulut hakkında suç duyurusunda bulunur mu hiç?
Recep Bulut kıvrım kıvrım kıvranıyor. ’’ Hocam o derginin aslını istiyor savcılık. Eğer o yazı bir dergiden alınmadıysa ikimiz de hapisteyiz bilesin. İnşallah o dergi duruyordur sende.’’
Çok şükür duruyordu. Bir suçlu varsa o da Murat Bardakçı’ydı. Biz tamamen suçsuzduk. Kısacası bu son fikir suçumda da topu Murat Bardakçı’ya atarak yırtmıştım.
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrarrrrrr... ( Köstebek miydi yoksa ? ) Neyse o gün bu gündür bıraktım bu işleri , fırçalıyorum dişleri. Neme lazım... Bu yaştan sonra artık köstebek sıçrayamaz sanırım.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiniz. Asıl ben teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla.
MUHTEŞEMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM harikasın arkadaşım senin yazılarını okumak bir başka güzel bir detacettininimin yazısını çok severim ve kaçırmadan okurum arkadaşım tek kelime muhteşem kimi zaman güldüren kimi zaman düşündüren yazılarını hayranlıkla okuyorum sevgilerimi bırakıyorum
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimlesin her zaman.
kocamış bunak bir arada kendini ataya benzetmişti.... asrın soytarısı.... çakma ressam....yazıların çok hoş gardaşım saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılar gönlü güzel, kendi güzel abime.
Abican özlemişim yazılarını...işlerimin çok yoğunluğundan giremiyrum sitelere...En kısa sürede sık sık görüşmek dileğiyle...selamlar
sami biberoğulları
Benim seni özlediğim kadar özlemiş olmazsın beni. En kısa zamanda yazı ve yorumlarınla seni yine aramızda görmek dileklerimle hasret ve sevgiyle kucaklıyorum dadaş gardaşımı.
Allah'ın selam ve bereketi üzerine olsun.
Sizin yazınızo okurken o dönemlerdeki eğitimlere şöyle bir gittim..Köy okullarında bile tiyatrolar oynandığı bir gerçekti..Bu da eğitimci farkındandı bence... Devlet ise bu tür olaylara her zaman benzer gözle bakardı.... Daha dün bir TV de gezinirken bir programda sunucu Kayseri'de yolda geçenlere soruyordu "Bir yılda kaç hafta vardır.. ?" diye..Yarıdan fazlası doğru cevap veremezken, edalı işveli iki bayana yöneltti aynı soruyu...Kendilerinden emin şekilde "54 hafta vardır" dediler.. sunucu mesleklerini sorduğunda ; birisi okulda, birisi ise dersanede öğretmen olduklarını söylediler... Çok utandım...Eski dönemlerde böyle eğitim alıp veren "Sami öğretmenler" olduğu gibi, köstebek öyküsü gibi olaylardan etkilenen kişiler de vardı..Ama şimdiki eğitim alıp verenlerden neler türer takdir herkesindir...Sağol öğretmenim..Yaz..Yaz..Yaz...Saygılarımla...
sami biberoğulları
Yine bir kaç yıl önce televizyon spikeri yoldan geçen bir vatandaşa soruyor: Mısır Piramitlerinin Türkiye'den Mısr'a kaçırıldığını biliyor musunuz?'' Adam cevap veriyor: '' Evet biliyorum. Hatta piramitler çok ağır ve taşınması zor olduğu için tren, uçak ya da tırlarla değil şileplerle taşınmış' Spiker soruyor:'' Ne iş yaparsınız?'' Cevap '' Tarih öğretmeniyim '' Eeeee maalesef bu ülkede bazı vatandaşlar bir fakülte bitirmek için kelle koltukta dört yıl okumadılar. Hemen kırkbeş günde üniversite mezunu oldular. Normaldir.
Selam ve saygılarımla.
yine çok güzeldi siz ne diye istanbullu türkçesiyle bir bekçi oynatmadınız burası Türkiye herşey olur şaşırmıyacaksın tebrikler hocam sabah el yüz yıkandıktan sonra bir çorba kaşığı gülümsesiniz bana şifa niyetine
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 1/15/2012 9:26:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Bak şu namussuz köstebeğin yaptığına!::))Köstebeğin patatese düşkünlüğüyle ilgili bir yıgın hikaye duydum da böylesini duymamıştım.:)Bu arada diğer başınıza gelenlere bakınca, yine de aralarında sanki köstebek bile masum kalmış.:)Gülüyoruz ağlanacak halimize.Hoş sohbet yazınızı keyifle okudum.Saygılarımla.
sami biberoğulları
Yorumunuz için de ayrıca teşekkürler.
Selam ve saygılarımla.
Artık normal konuştuğumuz sözcüklerden de korkar olacağız. Yayımlanmamış eserden tutuklanıyorlar, ben de bir romanda anlatılan öyküye dayanarak yayımlanmayan şiirler
yazan birinin evinin aranması öyküsünü yazmıştım, belki okumuşsunuzdur. Sizi haydi haydi
soruştururlar. Arkadaşlarınızın yaptığı daha çok şaşırttı beni. Daha çok tutuklamalaar görece
ğiz. Allah ülkemizin sonunu hayretsin..
Tebriklerimle , selâm ve saygılar..
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
İyi Geceler Hocam,
Koyduğun resimlere bayılıyorum. Dünkü Bremen Mızıkacılar'ına epey güldüm. Bu geceki resim de gülümsetti. Edebiyat öğretmenlerinin asıl kızgınlığı, sizin önsöz yazmanız.olabilir. Öyle ya, koskoca! edebiyat öğretmenleri varken (Bir kısmının nasıl olduğu yazılarından belli oluyor. Noktaları kaybeden bile var.) tarih öğretmenine önsöz yazmak düşer mi hiç? Büyük suç işlemişsiniz.
Komiser davasında da suçlu olan yine sizsiniz. Televizyonda bir dizi vardı hani; bir kadın değişik rollere giriyordu. Sanırım Yasemince olacak. Yazdığın oyundaki komisere hitabı o kadının yaptığı şekilde ayarlama yapacaktın. "Canım ci-gerim gomserim" gibi hitaplarda bulunuyordu.
"Devletin âli ve yüce adaletini alenen tahkir ve tezyif." suçundan iyi yırtmışsınız. Ya bir de Murat Bardakçı, telif haklarıyla ilgili dava açsaydı?.. Kazanacağı tazminatla maaşın giderdi.
Onlardan kurtulmuşsunuz ama benden yine kurtuluş yok.
Bu günlerle(!) bir sorununuz var. Bugünlerde bu sorunu temelli giderin.
Biraz da tarih konularına girin. Örneğin, gün yüzüne çıkmamış tarihi olaylar olabilir.
Başarılarınızın devamını diliyorum. Sevgi ve saygılar.
sami biberoğulları
Gün yüzüne çıkmamış tarihi konularda yazmayı inanın çok istiyorum. Fakat o konularda çok fazla birikimim yok. Bildiğim şeyler ise öyle bilinmedik şeyler değil. Yani ne yazarsam yazayım daha çok alıntı olacak.
(!) Konusuna daha dikkat etmeye çelışaceğım.
Selam ve saygılarımla?
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.
Ne desem ki şimdi bilemedim... Aslında güzel bir dille , espiri katarak yazmışsınız ancak zor şeyler yaşamışsınız...
Sonuçları ne kadar büyük hayal kırıklığı yaratmıştır bilemem ama yazıdaki ince burukluktan anlarım hocam. Ben genelde o bir araya getirdiğiniz kelimeleri yan yana gördüğüm anda kaçıyorum. Okumaktan değil, konuşmaktan. Okurum, az çok bilgim olur. Ancak cesaret, konuşmak için cesaret, bir şeyleri başarabilmek adına cesaret, öğrencilerini geliştirebilmek adına cesaret çok önemlidir. Ve siz oynanmamış her oyunda, yükselemediğiniz her adımda, yargılandığınız her fikrinizde ayakta durarak , inadına pes etmeden inandıklarınızı, düşüncelerinizi gerçekleştirmeye çalışarak cesaretinizi çoktan kanıtlamışsınız...
Ben ki daha küçüğüm, bu kadar kararlı olur muydum bilemiyorum. Ne yaşam ama dedirttiniz birde yalan yok! Dolu dolu geçen, tarihlere banmış bir yaşam... Kıskanılası doğrusu...
Ama merak etmeyin hocam bu yazınız başınızı yakmaz.. :)
Tebrikler :) Yine bir SAMİ BİBEROĞULLARI farkı idi okuduğum... Kutlarım..
Sevgiler
sami biberoğulları
destina*mltm
Önce yorumlara göz gezdirdim sonra verdiğiniz cevaplara... Sayfanın altına doğru inince epey şaşırdım doğrusu.. Pespembe olmuşum.. :)
Teşekkürler... Sevgiler hocam..:)