Kar Gülüşlü Çocuk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çiçekler, kuşlar, çocuklar, pınarlar, kırlar, bahçeler ve baharlar hepsi bir araya gelince çoçuklar için bayram olur. Hele bahar gelince çiçekler o derin kış uykusundan uyanınca ve yeni yeni yıllara, yeni yeni oyunlara merhaba denilir. Nisan yağmurları çiçeğe, ekine, çayır çimene ve kırlara düşünce, sanki çocukların kalbine, gözüne, ellerine, saçlarına düşer rengarenk. Çocukça yaşamak çok güzel tertemiz doğada ama keşke çocukluğunu yaşatabilselerdi çocuklara. Çocukça yaşamak çok güzel; ama yaşarken doğruyu ve yanlışı ayırt etmek de önemli. Ben kendimi bildim bileli haksızlara ve haksızlık edenlere karşı hep tavır almışımdır.
Dağlarda zeytin gözlü, kar gülüşlü bir çocuktum, İşim gücüm kırlarda, su kenarlarında çiçek toplamak, kelebeklerin arkasından koşmak, arkadaşlarımla oyunlar oynamaktı. Güzel oyunlara bayılırdım. Hele Sefer arkadaşımla oyuna daldık mı zamanın nasıl geçtiğini fark edemezdik. Bu yüzden eve her geç gelişimizde babalarımızdan dayak yerdik. Babalarımız da arkadaştı ve her ikiside içki içip hava atmayı çok severdi. Bu yüzden olacak ki ne ben, ne de arkadaşım Sefer babalarımızı ve içki içenleri hiç sevmezdik.
Köylüler genel olarak tavırlarında kadınlara, çocuklara ve hayvanlara karşı duyarsızdır.
Her sabah fecirde uykuya doymadan kaldırırlar çocukları. Danalar, kuzular bir tarafta; keçiler, koyunlar, sığırlar bir tarafta, koş aşağı, koş yukarı yoncaya bilmem kimin malı girmiş, filancanın koyunları arpaya dolmuş... Çeşmeden su getir, git ona çalış, bunun yükünü taşı. Daha küçük yaşlarda dövülmeye, ezilmeye başlar çocuklar.
Anemin pısırık bir kişiliği vardı, babamın bütün hakaretlerini, ortada hiç bir şey yokken dövmesini hep sineye çekerdi. Çocukluğumda anneme çok acır ve pısırıklığına kızar isyan ederdim.
En çok ninemi severdim, oturmuş kişiliğini, bir de o tatlı diliyle anlattığı masalları. Ki, o masalların bir çoğunu kendisinin uydurup anlattığını sonradan yine kendisi söylemişti bana.
Çoğu geceler ninemle gökyüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızların altında yatardık. Etraftan hoş kokular gelirdi. Akan suların coşkun sesi, dünyanın en hoş nağmesiydi sanki. Yıldızlar değişik renklerde yanar sönerdi. Sonra "O yıldız senin, bu yıldız benim!" diye ninemle yarışır dururduk. En parlaklarını kendime alırdım tabi. "Keşke o zamanlar dünyanın bütün yıldızlarını nineme bağışlasaydım." diye düşündüğüm çok olmuştur.
Gökyüzü o kadar esrarlı olurdu ki, samanyolunu mekan tutmak, gökyüzünün çocuğu olup yıldızlarla arkadaş olmak isterdim. Mehtabı seyrederken ne kadar mutlu olurdum! Her gece, ninemin anlattığı masalların etkisiyle olsa gerek, güzel düşler görürdüm. Düşümde; gökler hep mavi, bulutlar hep bembeyaz olurdu. Gökyüzü kat kat açılırdı.
Ben de onun maviliklerinde kuşlar gibi uçardım. Öyle hafif olurdum ki! Heyecandan, kalbim sanki vücudumun dışında çarpardı.
Hemen her gece , uçardım. Bazen de Atlar, devler, araplar, periler, cinler, prensler, prensesler, kırallar, padihşahlar görürdüm düşümde, hep onlarla uğraşır her masalda yeni yeni olaylar yaşardım. Sabahları masmavi göklerin altında uyandığımda, bir kuş kadar hafif hissederdim kendimi.
İlk bahardan tutunda sonbahara kadar, hele yaz ayları hep dışarda kalırdık geceleri. Uyku girmezdi gözlerime, geç saatlere kadar ne ben uyurdum, nede zavallı ninemi uyuturdum. İsterdim ki, gece yarılarına kadar bana masallar anlatsın. Bir türlü doymazdım ninemin o tatlı diliyle anlattığı masallara.
Kulağımı okşayan sözcüklerle sesi öylesine bir gizemliliğe bürünür, öylesine etkili olurdu ki; bir şarkı söylüyormuş gibi, saatlerce gözlerimi kırpmadan dinlerdim. Onu dinlemeye hiç bir zaman doyamaz, yeniden yeniden anlatmasını isterdim. Çoğu zaman beni kırmayıp yeniden anlatırdı. Öyle tatlı bir anlatışı vardı ki, sanki ağzından bal damlardı. Sıradan bir konuyu bile inanılmaz tat ve güzellikte anlatırdı.
Çocukluk çağlarımda Ninemin ardında kırlarda koşarken; kuşlar kadar özgür, kuşlar kadar sevinçli olurdum...Ardında ninemin o güzel sesiyle, türkülerini dinlerdim. Şimdi ise, kar yağıyor o anıların üstüne. Anılarla birlikte yüreğime. Çocukluğum hala orada duruyor. Sevgim hala o köyün dağlarında nar çiceği, kır çiçeği, gül kurusu, eşkin ve kekik kokusu olarak yaşıyor.
Çocukluğum bana; bazen toprak kokusu, bazen dağ, bazen serin bir pınar, bazen de, masmavi gökyüzüdür. Uzak, çok renkli, çocuksu güzel düşlerdi bunlar. Küçük ve sıradan, ama anlamı büyük, saf ve lekesiz bir yüreğin kurduğu; sevgilerin, özlemlerin çoğalttığı düşler... Gördüğüm her nazlı çiçek, duyduğum her güzel söz, hala bana o güzel günleri ve ninemi çağrıştırır...
Belki de düşler; bir çocuğun hayatında, izdüşümlerin sunduğu güzelliklerdir.Çocuğun yaşamına açılan umut pencereleridir... O uzak kalmış, gidilmemiş, terkedilmiş yıkıntılar arasında gizlenmiş umut pencereleri. Orada ne bir düşbaz, ne de bir dost vardır artık. Düşman bile yok... Yalnızca uzaklarda, tadına doyulmayan ve de dokunulmayan yaban çilekleri, alıçlar, keklik yumurtaları ve çarşıt göbekleri var... Keşke herkes, düşlerinde hasretini büyüttüğü bir yerlerde yaşayabilseydi, yaşasaydı... Ya da yaşam, düşler gibi olsaydı . Dikenlerin, taşların, zakkumların doldurduğu bahçelerde, yediveren gülleri açsaydı! Yabani bitkilerin doldurduğu tarlaları keşke altın sarısı başak başak ekinler doldursaydı...
İnsan, bazen mutlu, bazen mutsuz yaşamında geçirdiği her evreyi, gün gelir yeniden yeniden yaşar. Bunlar, eskiyen silik fotoğraflar gibidir. Renkleri solsa da, yırtılıp paralansa da; bakarsınız ki, o eskimiş dediğiniz zaman dilimleri, zihninizde tüm renkleriyle yeniden canlanıvermiş.
Bir türkü duyduğumda yanmaz mı içim
Hasret doluşmaz mı yaşlı gözüme
Aklıma düşünce vatanım evim
Çiçekler ağlamaz mı bakıp yüzüme
Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm
Munzur yaylasında sabah serince
Keklikler ötmez mi yeller esince
Eğilip suyundan içtiğim çeşme
Aklıma düşmez mi bahar gelince
Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm
Amanı da be hey dağlar amanı
Dağılmaz başımın gamlı dumanı
Rüzgar olup mor dağlara esmem mi
Her bahar mevsimi yayla zamanı
Yolmaz mı saçını gülüm sümbülüm
Nuri CAN
www.nurican.com
.
YORUMLAR
Merhaba ..!
இܓ ARKADAŞ இܓ
Bir kıvılcım düşer önce,
Büyür yavaş yavaş,
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş...
Dolduramaz boşluğunu ne ana, ne kardaş,
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş...
Ortak olmak her sevince, her derde kedere,
Ve yürümek ömür boyu,
Beraberce el ele...
Olmasın hiç,
O ta içten gülen gözlerde yaş,
bir gün yollarımız ayrılsa bile arkadaş... இܓ
Yılmaz GÜNEY
&
இܓ Her otuz-kırk senede bir milletin en aktif ve en verimli kesimini teşkil edecek nesiller , bugünkü çocuklardır.Çocukları küçük ve değersiz görenler ,millet hayatında nasıl mühim bir unsuru hafife aldıklarını düşünüp ürpermelidirler.இܓ
ÇEKİRDEK 'ten ÇINAR 'a
&
இܓ '' Keşke herkes, düşlerinde hasretini büyüttüğü bir yerlerde yaşayabilseydi, yaşasaydı...''இܓ
*Keşke...dediğiniz gibi olsaydı Kar Gülüşlü Çocuk...இܓ
*Her cümlesinde Çocuk kalbi işlenmiş çalışmanızı tebrik ederim Nuri CAN...இܓ
இܓ ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN...Gönül kaleminiz daim olsun...Saygı ,Sevgi, Selâm ve DUA ile...இܓ
Duygunun hakim olduğu yazılarınızdan biri daha...
Zaten hep beğeniyle okumuşumdur şiirlerinizi de yazılarınızı da... Çünkü hep yürek sesinin tınısını duymuşumdur içli içli...
Eskimiş zaman dilimleri hep kalsın hayatımızın bir yerinde ki, dönüp dolaşıp ziyaret edebilelim...
Kaleminiz daim olsun ve kar gülüşlü çocuğa selam...
Tebrik ve saygılarımla.
" İnsan, bazen mutlu, bazen mutsuz yaşamında geçirdiği her evreyi, gün gelir yeniden yeniden yaşar. Bunlar, eskiyen silik fotoğraflar gibidir. Renkleri solsa da, yırtılıp paralansa da; bakarsınız ki, o eskimiş dediğiniz zaman dilimleri, zihninizde tüm renkleriyle yeniden canlanıvermiş. "
Derin acılar dilsizdir ama gözümün içine bakar durur en mutlu anımda...
Ne yana dönsem çocukluğumda etrafında döndüğün sokak lambasının altında dururken hayal ederim kendimi...
Annem çağırır dururdu balkondan gün batımında...
İstemezdim evde akıllı uslu oturmak, oynamak...
O günlerimi hatırlattı yazınız bana, sevgiler...
Ve yerine nasılda yakışmış ya-Rabbi...
Tebrikler...