Tiyatro
İlkokul’da, milli bayramlarda tiyatro oynamışlığı vardır çoğumuzun. oynadığımız tiyatronun etkisinde bütün dönem kalmışlığımız olmuştur. baltalar elimizde falan. tiyatro zaten yazılmış bize oynaması düşmüştü.
Gündem incelemesi yapacak olursak şu an doruklarda tiyatro oyunu oynanıyor. hakkımızda denge kurup idrak içtenliğine kavuşamayanlar, salt duyguları söküp atmakta ustalaşmışlar. rastlantı, tutarlılık kılığında tepetaklak çevrilmiş değerleri Madam Bovary paranoyaklığıyla referans bilip ellemek ve bellemek muhasebesiyle karıştıranların tiyatrosunu izliyoruz.
İstedğini görüp istemediğini görmemek özgeçmişiyle yaşayan özel çelişkili ruhlar gerginlik taslağı taşıyan hasta kişiliklerdir.
kimlerdir bu hasta kişilikler?
toplumsal dengede ağırlığı hazımsızlık geçiren yerlerine ve oportunistliğe yükleyen kadın-erkek cinslerinin modern yozlaşmış tipolojileridir. yani kendilerini sosyalist olarak tanımlayan lakin yozlaşmanın faşizan kuramında yaşayan çifte standart bağımlısı reklamcı birincilerdir.
ortaçağ kodlarında kalmış kuruntulardır ancak.
kapsamlı olarak başlamak gerekirse; şu an yaşadıkları çağı sorgulayamayan, dedemin dedesinin babasından kalan söylemleri kendilerine manifesto bilip ’kadınlar’ düşüncesiyle kadının gün geçtikçe artan negatif yönlerini görmemezlikten gelen ya da idrak edemeyip göremeyen tipler bit sürüsü gibi çoğalıyor.
asık yüz
yapay ruh
akoru bozuk gırtlak
asık yüz, yapay ruh tamam da... akoru bozuk gırtlak ne alaka?
şu alaka;
gösteriş, fırsatçılık ve diktatör ruh; bu sesler bir gırtlaktan çıkarken yapay ruhu kanıtlıyor ve asık yüz şalteri devreye giriyor. şalterin devreye girmesiyle birlikte salaklık gün yüzüne çıkıyor.
şu çağda saçını, başını, poposunu, göğsünü, bacak arasını kimlik edinip bu kimliklerinin fotokopisini iş adamlarına, mallı mülklü adamlara, biraz daha inersek nitelik ve kariyeriyle birlikte menfaat alabileceği erkeklere dağıtan kadınların yüzde olarak çoğaldığını görüyoruz...
sözü fazla uzatmadan... anlayacağınız, ortalıkta-çevrede-sağda-solda-çatıda-bacada-köşkte-eğlence masalarında bil cümle bacak arası kokan her yerde dolanıp da bu eylemi, bu düşünceyi idrak edemeyen ya da idrak edip de görmemezlikten gelen: kendini sosyalist olarak tanımlayan, kendini feminist olarak tanımlayan ablalar ve abiler yüzyılın firavunlarıdır...
topluma en büyük kötülüğü yapan mizaçları şeytan olan bu kişilerdir.
sözümü Necip Fazıl’ın sözüyle bitiriyorum;
’’-Şapşal bir biçim, boş veren bir edâ... Güya kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte; sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi, ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?... Şu, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilalci pantolon!... Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf!...’’
Ah büyük üstad Necip Fazıl... Kot pantolona bunca söz etmişsin. acaba günümüzde kızların giydiği siyah taytları görseydin neler derdin!.
Koray Can Demirkılıç