- 504 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tatlı Uyku
Nasıl bulacaktım onu bu kalabalıkta? Hangi izi sürecektim de ulaşacaktım yıllar önce şakalaştığım o yeniyetme oğlana? Şaka yapabilecek miydim yine? Ya aramıza giren o seneler, önceki tüm izleri yüzünden sildiyse… ne diyecektim?
“Hiç değilse birkaç kez telefon etseydim, netten görüşseydim, irtibatı kesmeseydim!” diyordum durmadan. Ama çok geçti artık. Atamadığım o adımı yaşam benim yerime atmış, ani bir kalp sıkışması sonucunda şimdi bu istasyonda bizi iki yabancı olarak karşıkarşıya getirmişti.
Ne tatlı bir kadındı annesi! Tarçın kokusu siniyor zihnimdeki görüntüsüne. Sık sık elmalı kurabiye yapardı çünkü. Arasıra birbirimize gider gelirdik. Biz başka şehre taşındık sonra… Kendi yaşamlarımıza daldık, bağlantıyı yitirdik. Şimdiyse O yok artık. “Kalp krizi sonucu vefat” dediler… Ve ardından şimdi karşılamaya hazırlandığım o yolcuyu gönderdiler bize. Birkaç ahbap birleşip en uygununun bir süre bizim yanımızda kalması olduğuna karar vermişler. Uzak da olsa akrabaydık ne de olsa… Muhtemelen bu ana oğulla sık sık görüştüğümüzü, hatta yazları davet ettiğimizi falan düşünüyorlardı. Ama yaşamın hayhuyu içinde bir şeyin gölgeye dönüşmesi o kadar kolaydı ki! O ikisi de aynı kaderi yaşamışlar ve yeniden hayatımıza girebilmeleri için birinin ebediyete göç etmesi gerekmişti ne yazık ki!
Evet, O’ydu işte! Nasıl tanımıştım hemen! Böyle delip geçen gözlere her yerde rastlanmıyordu neyse ki. Son gördüğümde henüz on beşinde bir gençken de böyle içine içine girerdi her şeyin. Keşfetmek istercesine mıhlanır kalırdı gözleri. Bir yumağı ucundan yakalamışçasına çektikçe çekiyordum geçmişte kalan ayrıntıları. Mesela bir keresinde çok öfkeliydi hayata. Kapıdan girmiş, annemle bana merhaba bile demeden odasına yönelmişti. Annesi bakakalmıştı ardından. Uzun süre de bize çevirememişti gözlerini. Böyle sürekli bakarsa, yüzüne çarpılan o kapının ardında olup bitenleri etkileyebilecekti sanki… Ve birkaç saniye sonra kapı usulca açılıp oradan oğlu tanıdık bir yüzle çıkacak, bir filmi geri sarmışçasına yeniden başlayacaktı her zamanki törene. "Hoşgeldiniz." diyecek, ardından annemi elinden, beni yanağımdan öpüp yakınımızdaki bir koltuğa ilişerek ardı arkası kesilmeyen sorularımıza cevap vermeye koyulacaktı nazik bir tebessüm eşliğinde.
O kapı açılmadı maalesef. Asık yüzüyle girdi durdu o tatlı kadınla aramıza. Baktım olmayacak, bir şeyler yapmaya karar verdim. Yerimden kalktım, kapıya yöneldim. Kolundan çekip açtım ve o kale gibi ulaşılmaz haline son noktayı koydum. Nimet Teyze’ye az önceki yüzünü geri verdim böylece. Poğaçaları kadar yumuş yumuş oldu yanakları yine. Şimdi hatırlıyorum, odaya girmeden önce başımı çevirip yüzüne bakmıştım bir an. O zaman görmüştüm işte bu değişimi. Az önceki kaygı silinip gitmişti gözlerinden. Bana inanıyordu: İçeriye girdiğimde bir şeyleri değiştirebileceğime, oğlunu bir yabancıya dönüştüren dünyayı alt edebileceğime sözcüklerimle… Ve az sonra onunla birlikte hiçbir şey olmamış gibi güle söyleye çıkacağımıza kapıdan…
Şimdi de güveniyor muydu? Oğlunu kalabalıktan çekip çıkaran dikkatimi fark etmiş, gönlü rahat gülümsüyordu belki de, o bulutsu yerde… Ona nasıl da sıkı sıkı sarıldığımı, onca yılı aramızdan söküp atan o kaynaşmayı görüyor ve onu bana bir kez daha emanet ederek geri dönüyordu o tatlı uykusuna.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.