- 572 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GERÇEKLİĞİN DESTANI
2000’li yıllar...insanlık milenyumu bütün mutantanlığı ile yaşıyor...yeryüzünde yaşayan insanların çoğunluğu tüm buutları ile bir karanlıklar dehlizinde delicesine ve umursamazca çırpınıyorlar.
Korkular,acılar ve savaşlar etrafımızı kesif bir şekilde çepeçevre sarmış,insanlar adeta nefessiz kalmışlar. Her yanımızda sınırlar,her yanımızda bir bitişin şehadeti var. Realitenin yoğunluğu ve acımasızlığı insanların gözlerini,gönüllerini ve zihinlerini nevi şahsına münhasır bir şekilde tüketiyor. Artık insanlar birbirlerine hissiz,heyecansız ve bütün asırların yorgunluğu ile bakıyorlar.
Spor,ekonomi,şehvet ve boşluk hayatlarımızı istila ediyor. Şimdilerde kafamızı gömdüğümüz hayatın dışındaki başka hayatları göremiyoruz. Eskiler yaşanılması gerekeni bir nebzede olsa yaşamışlar ve tatmışlardı.
Biz modernler ise bilinmezin karanlıklarında yaşanılanı yaşamaya çalışarak kendimizi adeta avutmaya gayret ediyoruz. Gönüller sevgiden ve aşktan yana pencerelerini kapatmış. İnsanların rüyaları kaybolmuş , korkular başkalarının,sevgiler başkalarının ve hayatımız başkalarını düşünce coğrafyalarıyla şekilleniyorlar. Meçhul olayların ve meçhul insanların acılarına ve nefretlerine ortak edildik. Bilemediğimiz oyunları oynuyoruz.
Hayatın rutinliği içinde gerçeklere gömülmüş insanlar bu rutinliğin dışına çıkamıyor ve alışkanlıkların pençesinden kurtulamıyorlar. “Gerçek” deyipte insanlara kendi gerçeklerini yaşatmaya ve düşündürmeye çalışan insanlar aslında en büyük yanılgının kölesidirler. Sorgusuz bir hayatın sonuçlarına hep birlikte katlanmaya çalışıyorsak ta içimizden birileri bir şeylerin yanlış gittiğini zaman zaman hatırlatıyor.
Biz modernler en derin dehlizlerde var olan kendimizi bir şekilde ortaya koymak yani somutlaştırmak zorundayız. Çünkü insan içindekileri yani insana dair olan her şeyi hangi ölçüde dış dünyada somutlaştırabilirse o ölçüde vardır...varolmakta bu değil mi zaten bil kuvvenin bil fiile çıkması...yani varolması,gerçeklik kazanması... imkanlar hangi ölçüde gerçekliğe çıkmışlar ise insanlar o ölçüde vardırlar...
Yaşam bizim benliğimiz dışında bir çok benlerin tablosudur,sahnesidir...İşte biz insanoğlunun yapması gereken şu an çizilmiş tabloyu reddedip veya ıslah edip yeni bir tablo çizmeye çalışmaktır. Ki o zaman şu sözü söyleyebilelim: “hayatta seyredilebilecek başka tablolarda varmış”.
Modern zamanlarda varlığın iç derinliğinde bulunan özgün yasalar sadece lafızlarda ve düşüncelerde kendini gösteriyorlar. Ve fakat bu derinliğin hayat bulabilmesi için yeni nefesler gerekiyor. Bu yeni nefesler varlığın ve eşyanın dinginleştirici bütünlüğünü yaşamın ruhuna musiki tadında yanaştırmalılar.
İnsanlar her asırda olduğu gibi yine bir kurtarıcı düşüne yatmışlar. Çünkü her zamanın bir zamandaşı var. Ve bu insanlar zamanın ruhuna vakıf olmuş zaman üstü halleriyle eski iyi ve kötülere meydan okuyarak yeni iyi ve kötüler oluşturmak peşindeler.
İnsanlığın bağrından yine insanlığın doğurduğu yenileyiciler doğuyor. İnsanlığın rahmine düşen bu yenileyiciler çoğu zaman ikiz mutluluklar çoğu zamanda ikiz nefretler akıtıyorlar.
Hayat, yeni anlamlarda, yeni kelimelerde saklanıyor,hayat değişmeyen tek zamanda ve tek mekanda saklanıyor. Biz ise sadece olanları ve görmek istediklerimizi görüyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.