- 1258 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKIN SONSUZA DEK BİTMEYEN HALİ ( Je t'aime )
İstanbul sosyetesinde saygıdeger bir soyadına sahip olmaktan daha önemli hiç bişe olamazdı ve müzeyyen senar en eski ve saygı gösterilen ailelerinden birinde dogmuştu. Bütün çocuklugu seçkin bir birey olma yolunda ders almakla geçmişti. Fransızca ,Almanca İngilizce konuşmayı biliyordu az da olsa arabça anlıyordu . İnsanlar ve maymunlar arasındaki ilişkiye deyinmeden darwin teorileri ile ilgili tartışabiliyordu. Tarkan’ ı tercih etsede Sezen aksu’nun gözde şarkılarını söyleye biliyordu. Ailesi netür müzik sevdigiyle ilgilenmiyordu tabi: tek istedikleri kendilerine uygun kibar bir beyfendi bulup evlenmesiydi . Bir İstanbul hanfendisinden beklenen de buydu çünkü.
Günün birinde çıkagelen Zeki Müren’le tanışana kadar. Müzeyyen tam olarakta bunu yapmayı planlıyordu bu adam ferit filan degildi; tepeden tırnaga Zeki’ydi işte. O anda şehirdeki arkadaşını ziyarete gelen zeki kendine büyük gelen takım elbisesiyle Müzeyyen’ inde katılacagı bir akşam yemegine gelmişti bu resmi bir yemekti. Yemekten sonra erkekler siyaset ve ordu gibi ciddi işleri görüşmek üzere misafir salonuna geçmişlerdi. Zeki ’nin böyle konularda söyleyecek birşeyleri yoktu ama biraz zorlasalar günah ve pislikle ilgili birşeyler söyleyebilirdi belki. Babası ,dedesi ve ataları gibi miras olarak onların işi olan çifçiligi devam ettiriyordu.
Zeki o zamana kadar Müzeyyen ’in tanıdıgı erkeklerden sert ve kaba bir adamdı ama o günden sonra guya tesadüfen karşılaştıkları zamanlarda hep mutlu oluyordu. Zeki’ye gelince İstanbul’daki ziyaretini bir ay daha uzatmıştı. Müzeyyen’i görmek umuduyla bütün davetlere katılıyordu. Sonunda her ne kadar zengin ve cömert olsada eski dostunun ona verebilecegi takım elbiseler tükenmeye başlamıştı. Tarlaların kendi kendine ekip biçilemeyeceginin farkında olan zeki’nin artık bir karar vermesi gerekiyordu ya eve dönecekti yada cesaretini toplayıp arının kovanına çomak sokacaktı. Bu arada ona bu deyimi müzeyyen ögretmişti.
Senar’lar kızlarının bir çiftiçi parçasına ilgi duydugunu ögrendiklerinde dehşete düşmüşlerdi.Ama ilişkiyi fark ettiklerinde iş işten geçmişti. Müzeyyen plan yapmaya başlamıştı tabi bunlar( cinayet amaçlı degil) Zeki imalı laflardan hiçbişe anlamayınca. Müzeyyen’de çareyi İstanbul’da buharla çalışan çiftlik makinaları üretme konusunda önde gelen bir faprikaya bir gezi düzenleme kararı almıştı.
Zeki ona evlenme teklif ettigi zaman müzeyyen misafir salonlarındaki günlerinin sona erdiginin farkındaydı. Zeki’nin evlenme teklifine hemen evet demişti. Düşünmem lazım numaralarına gerek yoktu bundan sonra hayatına Senar olarak noktayı koymuştu ve Zeki’nin sevgilisi Müren olarak devam edecekti bu yeni hayatına hazırdı.
Müzeyyen’in ailesinin itirazları, zeki’nin dönüm dönüm arazileri oldugunu duyunca rahatladı. Çiftimiz Zeki’nin fazla şaşalı buldugu bir dügünle dünya evine girdiler. Sonra Müzeyyen Şilede’ki büyük çiftlik evine yerleşti. Evin ön cephesi tarlalara arka cephesi ise Karadeniz e bakıyordu . Evin biraz tuhaf bir yere kuruldugu söylene bilirdi. Zeki’nin büyükannesi "dünyanın bittigi denizin başladıgı" bir noktaya bakmasını istemişti.
Zeki traş olmayı unuttugu zaman Müzeyyen hemen onu kibarca uyarıyor. Zeki’de zaman zaman Müzeyyen’in topuklu ayakkabılarının bir çiftçi karısı için fazla topuklu oldugunu söyleyip kızdırıyordu. Ama Müzeyyen içten içe Zeki’nin kirli sakallarından hoşlanıyordu ve Zeki’de aslında bu şehir ayakbılarının müzeyyen’in kalçalarını kalkık göstermesine bayılıyordu . Zeki’nin ter kokusu bile Müzeyyyen’in tüyleri diken diken etmeye yetiyordu. Zeki ise Müzeyyen’in farfüm kokusunu duyar duymaz ensesi terledigi için elindeki pis bezle ensesini silmek zorunda kalıyordu. İstanbul’dayken müzeyyen’in bedeni susturulmuş gibiydi. Ama çiftlikte hemen toprakla kaynaşı verdi. Zeki’nin akşam bonyosu için odun taşıyor kazanlar dolusu su kaynatıyordu. Ter içinde ateşi körüklerken akşam olup eve gelip ona dokundugu an Zeki’nin neler hissedecegini düşünüp gülümsüyordu . Hayatında ilk kez ellerini sevmişti Müzeyyen kocasının sırtını sabunlarken çocuklugunda aldıgı piyano derslerini unutmuştu.
Harman vakti geldiginde Müzeyyen hamile kalmıştı. Kış boyunca karnı şişti ve büyüdü ilkbaharda’da dogum yaptı. Müzeyyen bebege Kemal adını verdi. Zeki ona sunal diye sesleniyordu . Köy havası herzamankinden daha güzel ve neşeli geliyordu herkese.
Sabahları uçurum kenarında dikilip bebekleriyle balıkçıların geliş gidişini izlerlerdi. Evlilikleri sırasında bunu sık yaparlardı ve yazın bebek doguncada alışkanlıklarından vazgeçemediler. Zeki gözlerini kapatır gemilerdeki kaptanın kendisi oldunu hayal ederdi. Genç bir delikanlıyken donanmaya girmek gibi hayali vardı. Babası ölüpte çiftlik işleri ona kalınca hayallerinden vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Ama hafta sonları Zeki’nin küçük sandalıyla açıldıgı zamanlarda olurdu. Zeki bir hafta sonu pazar günü denize açılmadan önce Müzeyyen’e onunla gelip gelemiyecegini teklif etmişti . Harman bitmişti tarlalarda bir gün olsun tatil yapabilirlerdi. Müzeyyen kendini biraz hasta hissettigini bebekle kalmak istegini söylemişti. Ama sen ( keyfine bak) dedi.
Müzeyyen Kemal’le beraber uçurumun kenarında Zeki’nin sandalına binip gitmesini izlemişti. Sandal giderek küçülüyordu küçüldü, küçüldü.küçüldü ve gözden kayboldu. Müzeyyen mantosuna sıkıca sarılıp bebegin battanesini iyice kapattı. Rüzgar sert esiyordu eve dogru hızlı adımlarla ilerledi soguk iliklerine kadar işlemişti. Kasım ayı nede olsa diye düşündü normal .
Rüzgar soguk nefesiyle korkunç fırtınayı getirmişti. Herşey biranda oluvermişti. Müzeyyen evinde yatagında bebegini gössüne yaslamış başagrıları eşliginde uyumaya çalışıyordu. Taki tarlaların üzerinde çakan şimşekle uyanana kadar. Kemal uyanıverdi aglıyordu . Hemen üzerine giysilerini geçiriverdi bebegi hizmetçiye bırakıp uçurumun kenarına gitti.
Gözleri ufukta kocasının sandalını arıyordu ama tek gördügü dalgaların öfkeli dövüşüydü. Çok geçmeden işçilerden biri uçurumdan yuvarlanacak korkusuyla Müzeyyen’i alıp eve getirdi. Uçurumun aşagısı insanı un ufak edecek sarp (sivri,) kayalıklar vardı. Eve geldiginde herkes gelmiş onu deskin edecek şeyler söylüyordu bay müren iyi bir denizcidir sıgınacak bir körfez bulmuştur fırtınanın dinmesini bekliyordur. Hava durulunca çıkıp gelecektir. Müzeyyen bunlara inanmak istiyordu düşünceli söylenenleri dinleyip başını salladı.
Fırtına şimdiye kadar görülmemiş bir kuvvetle esiyordu . Karadenizin çıldırdıgı olurdu fakat bu ilkti. Müzeyyen uçurumun kenarına gidiyor taki birileri gelip Kemal’in agladını söyleyince onu içeri alana kadar denizi gözlüyordu.
Sonunda hava durulmuştu. Fırtına bitti. Kara bulutlar dagıldı güneşin ışıkları dökülmeye başladı. Müzeyyen uçurumun kenarına koşup kocasının gelmesini bekliyordu. Ama Zeki dönmedi.
Bir arama ekibi oluşturuldu günlerce arandı fakat Zeki’den hiçbir iz yoktu. Sanki deniz ona ait bütün izleri silmişti istemeye istemeyede olsa bu işin peşini bıraktılar bakmakla sorumlu oldukları aileleri vardı. Ama müzeyyen’e söz verdiler gözlerini dört açacaklarına.
Müzeyyen bu kadar çabuk pes etmeyecekti. Edemezdi. Bu iş için denizci tutup sandal kiraladı. Denizcilerle beraber altı hafta boyunca aramaya devam ettiler. Müzeyyen sahildeki kıvrımları en ufak kaya parçalarına kadar heryeri ezberlemişti. Fakat aralıgın ortasında oldukları için hava çok soguktu buz gibi rüzgar Müzeyyeni ve kayıkçını kıyıya vuruyordu.( Kaybolanların peşini bırakıp yaşayanlarla ilgilenmenin zamanı gelmişti artık) Bebek Kemal’in annesine ihtiyacı vardı.
ARKASI YARIN
YORUMLAR
Yazı dün de okumuştum, zaman kısıtlığından cevap yazamadım. Güzel bir çalışmaya benziyor, kurgulu da olsa...
"Tarkan’ı tercih etse de sezen aksu’nun gözde şarkılarını söyleyebiliyordu"
Beyefendi ve hanımefendi, birşey... imla yazım hataları olmuşsa da gözden kaçmış olarak düşünüyorum.
Devamını bekliyor olacağım, heyecanlı ve sürükleyici olacağaından eminim.
Selamlııyorum
semra Eşme
DemAN
En içten saygılarımla
işte benim beklediğim kalem yayında.....yeni keşfettim ve parlayan bir yıldız olduğunu ilk anda zaten anlamıştım.....gerçi yeni derken ben de yeniydim neticede de ama olsun.....yani parlak bir ışık var ve yetenek farklı.....sonra beni çeken ilginç bir tılsım var....ya ortak noktamız sadelik naturelik ve açık ifade ya da ne bileyim ilk sempatinin verdiği bir ilgi olsa gerek.....neyse ama yıldız kalemim merhaba demedim heralde....merhaba önce)))) nasılınız iyimisiniz......bakın yazınız size ait güzel bir deneme ama işte gel gör ki gerçek zeki mürenle karıştırılıyor....siz bu kalemi tanıyana kadar iyi okumanız lazım.......hadi bakalım arkası yarın gelsin ki ben de cımbızlarımı çıkarayım değil mi yani))) boşuna mı okuycam sanki)))) hadi çaylar taze rast gele.....
semra Eşme
Semra Hanım ,
Müzeyyen Şener'in Zeki Müren'le evlendiğini inan ilk olarak sizden öğrendim.Zeki'inin ölümünden sonra mal varlığı neden akrabalarına kaldı .Erkek evladı varmış.Akıcı bir dille anlatılmış,sabırsızca olayın sonucunu öğrenmek için beklemekten başka yol yok.Tebrikler,sevgi ve saygılarımla....