18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1512
Okunma
Adana’da kendi halinde yaşayan bir ailenin tek kızıyım. Benden başka iki erkek kardeşim daha var. Biri benden büyük, diğeri küçük, ben ortancayım. Babam, müteahhitlik yaparak ailemizin geçimi sağlıyordu. Gerekmedikçe konuşmayan, işten eve, evden işe giden bir insandı.
Annem; ah! Annemi hiç sormayın! O, hayatımın kâbusu olmuştu her zaman ve olmaya da devam ediyor. Annem, ev hanımıydı ama Osmanlıdaki, valide sultanları aratmayacak kadar diktatördü. Neden mi? Okul hayatımdan başlayarak her şeyi anlatabilirim ama bana biraz sabır göstermenizi rica edeceğim.
Liseyi bitirdiğimde okumak için çırpınışlarıma annem hep karşı çıktı. “Okuyup da ne yapacaksın, otur oturduğun yerde! Ben okulda adı sanı çıkmış kız istemiyorum!” diye gürlemişti.
Her sıkıştığımda yaptığım gibi yine babamdan medet umup, ona yalvarmıştım. Babacığım, her zaman olduğu gibi, beni yine kırmamış, kazandığım üniversiteye kendisi götürüp kaydımı yaptırmıştı. Okulda, iki yanıma bakmadan okumaya, derslerime çok çalışıp babamın yüzünü kara çıkarmamaya gayret göstermiştim. Sizin anlayacağınız, okul hayatım boyunca aşk meşk yaşamadan okulu bitirip evime gelmiştim. Babam her zaman olduğu gibi benimle gurur duyuyordu.
Babamın benimle gurur duyması bana yetmiyordu. Çünkü ben okumuştum. Okuduğum dalda bir iş bulup iş hayatına atılmayı istiyordum. Bu isteğimi aileme söyleyince, evde kızılca kıyamet kopmuştu. Başta annem olmak üzere, kardeşlerim, hatta amcalarım bile bana karışmış, “Kız kısmı çalışır mı? Hem de yaban ellerde?” diye yine sert bir şekilde karşı çıkmışlardı.
Çünkü ben, turizm okumuştum ve bir sahil kasabasında büyük bir otelde çalışmak istiyordum hep. Yine yılmamıştım. Sığındığım tek kale olan babamdan yardım istemiştim. Babam, bana istediğim izni verince, Antalya da bir otelde iş bulmuştum. Artık tek hedefim işimde çok çalışıp en yükseğe tırmanmaktı. Çünkü işe, en alt kademeden başlamıştım. Birkaç yıl içinde çalıştığım otelde şefliğe kadar yükselmiştim.
Kendime güvenim gelmiş, yeni yeni etrafıma bakmaya başlamıştım. Aynı otelde çalışan, Emre ile tanışmam, şeflik dönemimdeydi. Nasıl olduğunu anlamadan Emre’ye delice tutulmuştum. Onsuz bir hayat düşünemiyor, o, olmadan yaşayamayacağımı sanıyordum. Onun da beni sevdiğinden emindim. Ama gelin görün ki, bunu aileme nasıl açıklayacaktım. Açıklayamadım. Açıklamak için birkaç yıl beklemek zorunda kalmıştım. Sevgilim, sürekli beni sıkıştırıyor, artık evlenmek istediğini söylüyordu. Onu daha fazla bekletemezdim, yıllık iznimi alınca soluğu ailemin yanında almıştım. Durumumu anneme açıkladım. Açıklamaz olaydım, öyle bir gürlemişti ki, ne olduğu, kim olduğu belli olmayan bir yabancı ile evlenemezmişim. Aklımı kaçırmak üzereydim. Bu ne demekti? Benim evleneceğim kişiyi kendisi mi doğuracaktı yani? Ne dediysem, ne kadar yalvardıysam olmamıştı. Annemi ikna edememiştim. Bu durumda babamın söz hakkı da yoktu. Çaresiz, boynumu büküp işime gitmiştim. Bu ilişkim de böylece bitmişti.
Sevgilimden ayrılınca büyük bir buhranın içindeydim ama bu benim çalışma azmimden bir şey kaybettirmemiş, aksine daha fazla çalışmaya başlamıştım. Çalışmalarım karşılıksız kalmamıştı. Çalıştığım otele müdür tayin edilmiştim. İşte, ulaşmak istediğim en yüksek mevkideydim ama müdür olmak beni mutlu etmiyordu. İki erkek kardeşim evlenip çoluk çocuğa karışmıştı. Benim ise yaşım otuzu geçmiş, hâlâ sevebileceğim biriyle karşılaşmamıştım. Emre hariç…
İşlerim, her zamanki yoğunluğunda devam ederken, otele yeni alınan bir eleman, ofisimin önünden geçerken sürekli beni gözetliyordu. Gözleri, camı delip geçiyordu adeta. İlk zamanlar onu görmezlikten gelmeye çalıştım. Çalıştım ama Bülent, vazgeçmiyordu. Bakışları, gün geçtikçe derinleşiyordu. Sabrımın taştığı bir gün, onu ofisime çağırıp, “Bana bak, işini doğru dürüst yapmazsan, gözlerini çakmaktaşı gibi etrafta gezdirir durursan seni işten atmak zorunda kalacağım bilmiş ol!” dedim.
Ben Bülent’i ikaz etmiştim ama Bülent vazgeçecek gibi değildi. Gözlerini, gözlerime dikip, “İş her şey değildir Serpil Hanım, senden hoşlandım. Bunun ötesi yok!” deyince şaşırmıştım. Ne cesaretli bir çocuktu. Gözlerini gözlerimden alamıyordu. Ona, odamdan çıkmasını, işine bakmasını, bir daha böyle saçmalıklar yapmamasını söyledim. Bülent, hiç vazgeçmemiş, bakışlarını her gün daha yoğun gezdirmeye başlamıştı penceremde. Üstelik benim de tahammülüm bitmiş, ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım.
Bülent’le, tanışmam bu şekilde oldu ve daha fazla karşı koyamadım, çıkmaya başlamıştık. Bülent, Emre gibi değildi, daha ataktı. Ailesini gönderip beni isteteceğini söylüyordu. İzin alarak memlekete gidip, Bülent’in ailesini beklemeye başlamıştım. Bu arada da annemi razı etmekle uğraşıyordum. Ne mümkün! Annem, yine nal diyor da mıh demiyordu. Üstelik Bülent’in ailesini de evimizden kovmuştu. Bu olay, Bülent için de, benim içinde yıkım olmuştu. Bülent’le de böylece ayrılmış olduk. Bülent’ten sonra hayatıma Nevzat girmişti. Bu arada yaşım da otuz beşi geçmek üzereydi. Nevzat’ı da aynı gerekçelerle istemedi annem.
Üç sevgilimden de, annemin zoru ile ayrılmıştım. Bu bana büyük bir yıkım yaşatmıştı. Bir süre hayata küstüm. Artık sevgili falan istemiyordum. Annem, hayatta olduğu sürece benim her sevgilime karşı çıkacaktı. Üstelik babamı da kaybetmiştim. Hayattaki tek dayanağım babamdı oysa…
Artık mantıklı düşünmeye başlamıştım. Aşktan ümidim kesilmişti. Şu an Ali, ısrarla beni sevdiğini söylüyor. Ne derece doğru bunu da bilmiyorum.
Bu hafta yıllık iznimi alıp memleketime gittim. Babam olmadan evin tadı tuzu yoktu. Annem, babamın yokluğunu belli etmemeye çalışarak benim halimi hatırımı sormaya başladı. Konu, dönüp dolaşıp eski sevgililerime gelmişti.
“Serpil, seninkiler ne yaptı, evlendiler mi? Hâlâ seni bekliyorlar mı?” diye bir soru yöneltince önce ne diyeceğimi şaşırdım. Çünkü ikisi de evlenmiş, Emre de nişanlanmıştı. Biraz kem küm edip evlendiklerini söylemek zorunda kaldım.
Annem, o gür sesiyle, “Gördün mü bak, sevdaları ne çabuk bitmiş, eğer seni seviyor olsalardı biraz beklemezler miydi? Bu durumda ben haklıyım!” diye gürledi ve ardından, Ali’nin benim için uygun bir eş olacağını, evlenme yaşımın gelip geçtiğini söyleyince ikinci bir şok yaşadım. Benim evlenmeme sürekli karşı çıkan annem, şimdi ne olmuştu da Ali ile evlenmem gerektiğini söylüyordu? Şimdi ben kuşku içindeyim; ya Ali’nin sevdası da gelip geçici ise, ya annem haklı ise? Şaşkınım. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne olur bana bir akıl verin…
06.01.2012 Emine UYSAL