- 1689 Okunma
- 25 Yorum
- 0 Beğeni
DEDEMİN BAĞI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz üç kız kardeşiz.
Babam her yaz bizi annemle birlikte dedemin bağına götürür, temmuz ve ağustos aylarını orada geçirirdik.Bağın hemen başlangıcında iki oda önünde hayat bulunan bir bağ damı(bağ evi) bulunuyordu.Odaların birinin köşesinde şimdilerin şömine dedikleri bir ocak bulunuyordu.Yemeği ve ekmeği annem orada pişirird. Haftada bir bazlama pişerdi, bazlama piştiği gün bayram yapardık Bazlamalar pişer pişmez sıcak sıcak içine babaannemin yaptığı tereyağını sürülür ,afiyetle yerdik.Günler çok güzel ve eğlenceli geçerdi.Tabi ki biz çocuklar için öyleyd.Fakat annem ve babaannem için öyle miydi bilemiyorum Sanırım onlar için yorucu iki aydı.Sabahları mis gibi babaannemin kapakta pişirdiği ekmek kokusuyla(kapak üzerinde sapı olan ters çevrilmiş şimdiki kavurma saçı) ve dedemin sesiyle uyanırdık.”Haydin kalkın üzerinize güneşi doğurmayın evin bereketi kaçacak.”derdi bize.Babaannem ise “Bırak bey uyusunlar bütün gün yoruluyorlar.”derdi.Fakat dedem yinede bizi kaldırırdı.Kalkınca hemen tulumbanın başına koşar ablam bizden büyük olduğu için ancak onun gücü yeterdi tulumbayı çekmeye.O çeker biz kardeşimle yüzümüzü yıkardık.Kahvaltı soframızın baş tacı annemin pişirdiği tarhana çorbasıydı .Öyle herkes ayrı tabaktan yemezdi o zamanlar tahta sininin ortasında kocaman bakır tas ve içinde dumanı tüten tarhana ,herkes aynı tastan çala kaşık yerdi.Üzerine babaannemin inekten sağdığı bir bardak taze süt...
Kahvaltı sonrası dedem hayatta bulunan sedirin üzerine bağdaş kurarak oturur kendi sardığı sigarayı yakardı keyifli içerdi.Babaannem her zaman “Bey içme şu meredi dün gece çok öksürdün yine ,hasta olacaksın.”der fakat dedem de “Atın ölümü arpadan olsun .”derdi.Ben anlam veremezdim neden at arpadan ölsün ,o zaman dedem arabaya koştuğu ata neden arpa veriyordu..Bu deyişi yıllar sonra anladım ne demek olduğunu..
Biz de üç kardeş kimi zaman bağ içinde gezer meyve ağaçlarına çıkar kimi zaman da bağ evinin önündeki havuzda oynardık.
Dedem sigara keyfinden sonra çalışmaya başlardı .Temmuz ayı üzüm hasatına hazırlık ayıydı.O zamanlar betondan üzüm sergileri yoktu.Damın önünde geniş bir alana sergi hazırlanırdı .Sergi yağlı çamur ve saman karışımı bir harçla duvar sıvar gibi sıvanırdı.Bizde bu çalışmada gücümüz yettiğince dedeme yardım ederdik.Bu sergi her gün çatlamasını önlemek için sulanırdı.Arada bir de üzerindeki fazlalıklar süpürülürdü.Süpürgede orada yetişen hayıt denilen bir bitkinin dallarından özel yapılırdı..
Öğle yemeğinden sonra annem bizi uyuturdu.Uykudan kalkar kalkmaz ilk işimiz bağın yanından geçen su arkının kenarında yetişen karamıkları (böğürtlen)yemeye koşmak olurdu.Karamıklar dikenli bitkilerdir kardeşim toplayamazdı ben ve ablam toplar birlikte yerdik Tabi ki ellerimiz dikenlerden çizilir yara olurdu fakat biz aldırmazdık.Elimiz ,ağzımız ,yüzümüz kıpkırmızı boyanırdı..Tekrar tulumbanın başına koşar temizlenirdik..Akşamları çok sivri sinek olurdu .Onları kovmak için hayatta tezek yakardı dedem onun konusuna gelmezdi sivri sinekler..
Hasat zamanı amcamlar ,halamlar gelir insan yeterli olmadığında amele tutulur ,üzümler kesilirdi.
Üzüm kesilmesi ,kurutulması kaldırılması on beş veya yirmi gün sürerdi.Ağustos bitimi biz tekrar eve dönerdik.
Sekiz yaşına girdiğim o yaz annem çok hastalandı .Bakacak kimsemiz yoktu Anneannem çok yaşlıydı ,annemin babası biraz huysuzdu..Anneme on yaşındaki ablam bakıyordu.Evin her işi bizim bakımımız annemin bakımı hep ablamın işiydi. Babam beni ve kardeşimi dedemin bağına götürmeye karar verdi.Biz istemesek de götürdü .Fakat biz her gün sessizce ağlıyorduk.Bir gün kaçıp eve gitmeye karar verdik.Gizlice kardeşimle yola koyulduk Ne kadar yol aldık bilmiyorum kardeşim yorgunluk ve korkudan ağlamaya başladı.Etrafta kimseler yoktu .Her taraf üzüm bağları ile çevrili kocaman bir ova.Biraz dinlenmek üzere bir ağacın altına oturduk.Birinin omzuma dokunmasıyla kendime geldiğimde uyuduğumu fark ettim.Omzuma dokunan dedemdi.O da bizi aramaya çıkmış.İlk etapta bana çok kızdı çünkü büyük olan bendim..Sonra bizi annemin yanına getirdi.Bir daha yaz tatilinde dedemin bağına gitmedik doğrusu gidemedik dedem o olaydan dört ay sonra vefat etti.Dedemin vefatından sonra beni şok eden bir gerçeği de öğrendim.Babaannem gerçek babaannem değilmiş.İnanamadım bize ne kadar iyi davranır bizi ne kadar çok severdi.Olamaz dedim olamaz Fakat doğruydu .Dedemin ölümünden sonra bağ paylaşımında babama ve amcalarıma çok sorun çıkarmıştı.Bir gün annem bizi önüne oturtup gerçek babaannemi anlattı.Annem henüz bir yıllık evliyken yine bağ bozumu zamanı bağda göçüklermiş ,bir gece babaannem hastalanmış aşırı kanaması var mış.Dedem at arabasına bindirip 8 kilometre uzaklıktaki şehirdeki hastaneye götürmeye karar vermiş .Fakat şimdiki gibi yollar asfalt değilmiş.Bağ aralarından patika taşlı yollardan sekiz km’lik yolu kaç saatte gitmişler bilmiyorum fakat hastaneye vardıklarında artık çok geçmiş babaannem düşük yaptığı için geçirdiği aşırı kan kaybından 4o yaşında yolda vefat etmiş.Ben bu anlatılanlara çocuk ruhumla çok üzüldüm günlerce aklımdan çıkmadı.Babamı düşündüm çok genç yaşta kaybetmiş annesini.Babam yirmi yaşında annem henüz on yedi yaşındaymış ozaman.
Şimdi o günleri düşünüyorum zaman zaman hem hüzünle hem özlemle anıyorum..
YORUMLAR
Yüreğinize sağlık,eski anılar hiç unutulmuyor,sahibi öldükten sonra bağlar dağ oluyor genelde merak ettim acaba bağ yine aynı bağ mı?(üzerinde bazlama,yufka pişirilen alete burda saç derler)
Kutlarım, kaleminiz daim olsun,saygıyla.
nazlıgül
Elbette dedemin bağı duruyor .Fakat şimdi bize ait değil ..Benim bir arkadaşım aldı.Zaman zaman giderim o eski günleri hatırlamak için..
Benim evimdede o saçtan var bende zaman zaman bazlama yaparım..
ilginize teşekkürler..
Baştan sona akıcı bir anlatımdı.Benim hatıralarıma ne kadar da çok benziyor ve bir devrin orta yerine beni seyyah ettiniz dost.Tulumba ile ben de çok bahçe suladım.Hâlâ bir salkım üzümü o tulumbada yıkayıp yerken bir dağlara, bir de göle takılır gözlerim, en masum çağlarımın içinde kulaç atarım...
Sizi bütün samimiyetimle kutluyorum hemşehrim. Gönül dolusu selam ve saygılarımla...
Eskiden yaşadığım yerlerle ilgili bir şeyler duymak duygulandırıyor beni... O bağlar o bahçeler benimde çocukluğumun geçtiği yerler. Sanırım tamda sizin anlattığınız yerlerde yaşamışım şehrin 8-10 km aşağısı o bağlarla örülmüş geniş ova... Anlatacak çok anı var. Geçmişe götürdünüz selamlar bırakıyorum...
nazlıgül
bekir odaci
saygılarıml
Güzel ve hazin biten etkileyici bir anıydı.
Dedenize Allah'tan rahmet dilerim.Anını anlatımı ve yaşananlar özgün bir biçimde paylaşılmış.
Anınız beni çocukluk yıllarıma aldı götürdü...
Tebriklerimle...
nazlıgül
Çocukluk yılları hiç unutulmuyor..
samimi anlatışınızı tebrik ediyorum..
ah şu çocukluk anılarımız...
her şey ne güzeldi değilmi?...
sevgilerimle..
nazlıgül
teşekkür ederim güzel yorumunuz için..
Bazen düşünürüm de Belki anılardır bizi ayakta tutan, hele o geçmiş, saflık, masumluk ve sevgi saygı içinde bir yaşanmışlık olmuşsa o günleri özlemle anarız, ki zaten öyleydi geçmiş zamanın sadeliği, saygınlığı ve toplum ilişkilerindeki canlılık bügünlerde yaşamıyor, yaşayamıyoruz..
Çok ama çok güzel bir anıydı, ölmüşleri rahmetle anıyorum...
Güne gelen yazıyı(anıyı) yazan yüreği selamlıyorum ve çokça kutluyorum
Sevgimdesiniz can
nazlıgül
Teşekkür ederim beğeniniz için...sevgiler..
Eminim ki unutamadığınız acı ve özlem dolu gözyaşlarıyla yazmış olduğunuz bir anınızdır.
Yazı gayet duru bir dille paylaşılmış. Bunun sebebinin tahminimce çocukluğunuzda yaşamış olduğunuz sadelikten gelmiştir. Şimdiki çocuklara böğürtleni sorsak, o da ne derler, ya da google bakar ne olduğunu öğrenirler. Deden kim desek, annemin veya babamın babası derler, adı ne desek belki bilirler, belki de...!
Peki dedeler torunun kim desek, çocuğum çocuğu, şu an hangi okulda okuyor biliyor musun ?
Tık çıkmaz.
Ama yeni dedeler, yeni hanımlarıyla kol kola gezmeyi bilirler. Bağ mı ? O da neymiş, her şey bitti gitti. Resimlerde kaldı, üzümler, arada bir iyi kuruyemişçilerde kurusuna rastlayabiliyoruz o kadar.
SEVGİMLE.
nazlıgül
Tüm yazdıklarınızda haklısınız ..Zaman insanları çok değiştirdi.
Lodoš
sıradan bir anı..
öylesine bir yazı
nerden bileceklar ayalk izleri olmadan
dalından koparıp yenmeden
bizde doktora gitmek için pazartesiyi beklemek
ve bir saatten fazla kamyonda toz içinde
hey anam hey
o dönemde anacığımın doktora götürülmediğinden eminim
Allaha emanet olasınız gardaşım..
Nazlıgül yazınızı okuyunca ben de çocukluk günlerimi yeniden yaşadım. Babannemi onun hayatını , babamı hepsini geçmişe yolladın beni...
Akıcı bir dille gerçek bir yaşam hikayesini beğenerek okudum...Tebrikler
Sevgilerimi yolluyorum...
nazlıgül
Yorumun için teşekkür ederim..
Öncelikle başın sağolsun Nazlıgül kardeşim.
Dedene Allah rahmet eylesin.
Gerçek babaanne'ni bulursun inşallah.
Hüzünlü bir hikaye.
Dedenin bağıda çok güzelmiş.
Sevgi ve saygılar
nazlıgül
Okadar akıcı ve yalın anlatmışsınızki,sanki okurken yaşadım inanın.Hikaye çok güzel başladı,Ocakta yapılan ekmekler,mis gibi tarhana çorbası ve aynı tastan içilen,yer sofrası,
ve o güzelim üzüm bağları Hep iç geçirdim bunlara.Bende bi köy çocuğuyum çocuklulupum kasabada geçti,ve çok aşınayım anlattıklarına,Bire bir olmasada çoğunu yaşadım ve hala o günleri özlerim.
Sonu biraz hüzünlüydü,Ama hayat bu işde,ne zaman ne getirir bilinmiyorki.
Toprakla dost olan toprakla uğraşan insanların yürekleride toprak gibi bence,ekersen,bakarsan,sana bin verir.
Kutluyorum NAZLIGÜL çok güzel anlattın bize dedemizin bağını.
nazlıgül
xxx
Adem Güngör tarafından 11/8/2014 9:27:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
Adem Güngör
Saygıdeğer şaire;
Gayet yalın bir anlatım dili ile,okuyucuya nefes bile aldırmadan,su gibi akıcı bir üslupla öz türkçe kelimeler kullanılarak ele almış olduğunuz öykünüz tek kelimeyle mükemmel olmuş.....
İyi bir okuyucu ve iyi bir dinleyici olarak haz alarak öykünüzü defalarca okudum.Yüreğinize sağlık.Öykünüz beni çocukluğuma götürdü...Eskiden bir kadir kıymet bilmek,ahde vefa,sorumluluk duygusu,anane gelenek ve göreneklere bağlı olarak sade ve kişilerin biribirine sadakatle ve art niyet taşımadan seçtiği ve de kendisine hayat felsefesi olarak benimsediği iyi niyetler duygusu vardı.Bu dededen toruna eğitim ve iç içe yaşama,paylaşım ve de ortak değerler fikriyle hayata hazırlanmak,hayatı acı tatlı herşeyiyle paylaşmak vardı.
Şimdi dünya,yaşam,mücadele,değer spekleri çok değişti.Paylaşım,kalıcı değerler,fedakarlıklar ve özveri bitti.herkes ferdileşme,breysel yaşama düşünceleri,menfaat ve de sadece "ben" duygularıyla özdeşleşti.
Bu da bizlere hayattan tat ve huzur almamızı malesef imkansızlaştırdı.Bir dede ki torununu arıyor ve uykuda buluyor.Bir ebe ki torununa üvey-öz olup olmadığını ölene kadar sezdirmiyor.Aaahh ahh.nerede o günler. Şimdi bir koca ki kendisinden olan çocuğuna sorumluluklarını yerine getirmediği gibi eşini de umursamıyor,anlamıyor veya anlamak istemiyor,Anneler çocuklarını cami avlusuna,kurumlara bırakıyor.
Eğer içinde yaşamakta olduğumuz medeniyet dediğimiz şu çağ bize gerçek bir mutluluk sunsaydı sanırım siz bu yazıyı yazmazdınız.Maziyi özlemezdiniz.Bu yazı da şunu anladım." Eskiden daha mutlu imişiz de farkında değilmişiz."
Çağımız mutlu bir çağ değil.güven,itimat,sadakat,ahde vefa yok. herkes bir aldatmaca içinde.Menfaat çıkar çatışmaları,aile içi şiddetler,nemelazımcılık,bir aymazlık,umursamazlık almış başını gidiyor.Bilim ve teknoloji ilerledikce hayat kolaylaşması gerekirken malesef çekilmez oluyor.
8 km. çok zor şartlar altında yaya veya at arabasıyla belki de kağnı ile gidiliyordu. Ama sonuçta gidiliyordu.Şimdi aynı uzaklık modern araçlarla gidiliyor. ve 8 dakikada gidiliyor. Ama gel gör ki cepte nakit olmazsa gecenin saat ikisinde kimse kimseyi kaldırıp o yola götüremez. Hasta yine ölür,eskiden organ mafyası mı vardı. Kimse kan satmazdı,Alışverişlerde senet,çek mi vardı "sattım dedimi iş biterdi" Yozlaştık.
Eskiden yediğimiz üzümlerin tadı ve damak zevki vardı, tarladaki domates uzaktan yiti yiti mis kokardı,her şey mevsiminde güzeldi.Birçok meyve ve sebzeyi çıksın diye özlerdik. Şimdi kaybolmuyor ki çıksın. Ama saman gibi yok hormon,yok GDO,yok kimyasal. vs.vs. Balın bile sahtesini yaptılar.
Kısacası konu ve anlatım ve de mesaj mükemmeldi.Yüreğine sağlık.
Tebrik ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Erdemce....
Erdem Gümüş tarafından 1/11/2012 4:47:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kul Figani
Size ve "Edebiyat Defteri Seçki Kuruluna "teşekkür ederim.Ülkemizin sizler gibi mükemmel edebii eserler sunan yazarlara ihtiyacı var."İNSANI YAŞAT Kİ TOPLUM YAŞASIN"
Başarılarınızın devamını diliyorum sayın şaire.
Saygılarımla,
Esen kalın,sağlıklı kalın.
Merhaba Nazlıgül,
Çocuğunuzdaki bir yaşam bölümünü çok güzel dile getirmişsiniz. Hele o karamık yemenizi gayet iyi tasavvur edebiliyorum. Birbirinizin yanaklarını mutlaka karamıkla boyamışsınızdır. Erkek olarak çocukken biz de boyardık çünkü.
Öyküyü anlatımınız da güzel. Bazı yazım hatalarınız var. Bir de, noktalama işaretlerinde .. böyle bir işaret yok. Ya tek, ya da üç nokta var. Bunların üstesinden geleceğiniz inancıyla başarılarınızın
devamını diliyorum. Saygılarımla.
nazlıgül
Veysel Başer
Düzeltme yoluna gittiğinizde, tırnak içine aldığınız konuşmalardaki ilk sözcüğün baş harfini büyük yapın. Bu uygulama size iyi bir alışkanlık kazandırır.
Başarılar.