Sessizlik
‘Yaklaş’ dedi kadın…
Yanaş iyice.
Adam ne olduğunu anlayamamıştı, kendisini bu denli üzen ama bir yandan da bu denli mutlu eden bu kadının ne yaptığını anlamak için illa ki uyuşturucuya ihtiyacı vardı.O kadar emin adımlarla yürüyordu ki koridorun sonundaki iki çift kırmızı dudağa adam…Birden üç kelime çıktı o tutkulu dudakların arasından ‘kalem al eline’
Paniklemişti adam, bu sefer ne isteyecek ki diye düşündü.Kadın gözleriyle adeta peçeli hint güzellerini aratmayacak cilveli bakışlar saçıyordu etrafa. O cilveye kalem yakışmıyordu biliyordu ama inatla elini havaya kaldırıp boşluğa kalemle imza atar gibi hareketler yapıyordu.
Adam cebinden kalemi çıkardı, bir yandan da tek eliyle kravatını gevşetiyordu.
Kadının üzerinde askılı bir elbise vardı, saçlarını önüne almıştı, sırtı gözükse adam koşarak o koridorun sonunu edecekti ama , kapıya doğru yaslanmış adamın yavaş yavaş kendisine ilerlemesini istiyordu kadın.Adam hızlanmaya başladı.
Kadın arkasını döndü, kollarını kapı eşiğinin iki tarafına dayadı, sırtı bir ay gibiydi.Adam yanaştıkça kadından gelen kokunun kölesi oluyordu adeta,tekrar doğuyor, sefaletine sefalet katıp tekrar tapıyordu.
Bir dişi çığlığı ile ‘yaz’ diyordu kadın.
Kalakaldı adam, tapınacak bir hitabeye ne karayalabilirdi?
‘Yaz hadi!’
‘İyice bastır!’
Adam kadının askılarını indirdi, yazacaktı ama ne yazacak/idi?
….
Düşünüyordu, zaman geçmiyor, ellerini buz kesiyordu.
Sadece onu yazabilirdi adam.
Sadece onun güzelliğini …
Ve ,
‘Ölüm’ dedi adına.
‘Benim Kusursuz Ölümüm’…
Adamın yazgısı; yüzünü bir daha dönmemek oldu;
Kadının bir heveslik sandığı ’ömründe’...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.