- 1497 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAYBEDİLEN DİL Mİ KÜLTÜR MÜ?
Kayseri’nin özellikle ebâecdad yerlisi olan hanımlar genellikle aşağıda metnini vereceğimiz dili kullanırlar. Bu otantik bir anlatım olduğu kadar, yerel özelliğin niteliğini göstermesi bakımından da önem taşır. Bu dilde Türkçe’ye kıyım yoktur, sadece kelimenin telaffuzunda yontmalar, şekillendirmeler vardır. Mesela “ne yapıyorsun” demezler de “napıyon” derler, “ne iş görüyorsun” demezler de “nörüyon” derler, “görüyor musun” demezler de “görüyon mu” derler. Bu dilin arasında büyüdüğümü söylersem yalan olmaz. Burada okula başladığımda Gülük mahallesinde oturdum. O yıllarda, yani 1955’lerde, Kayseri’nin şehir nüfusu 82 bindi. Şimdi bunun neredeyse on katını geçerek: 900 bini aştı. Bizim oturduğumuz semtin ahalisinin tamamına yakını yerli halktan oluşuyordu. Sabahın erken saatlerinde semt fırınına başlarında leğenleri kollarında bedri ya da ağaç veya gilemadadan oluşan yakacaklarıyla gelen kadınları ve konuşmalarımızı hatırlıyorum: “Gadasını aldığım, ciğerine inmeler inesice, ne öyle kös kös bahıyon,” önü arkası başka kelimelerle doldurulan bu sözleri dinleyerek büyüdük. Bugün ne o sokaklar, ne de o hanımlar kaldı. Kayserinin artan nüfusunu da çoğalan Kayserili değil, göç eden Anadolu insanı oluşturdu. Dolayısıyla bu dil artık tarihe gömülmek üzere.
Biz, geçmişe bir not düşsün umuduyla burada iki ayrı konuşmayı aktaralım istedik. Dar muhit insanının, modernleşme ile geçmiş arasındaki bağı kurmaktan ziyade kişisel zaaflarını nasıl dillendirdiklerini görecekseniz:
“-Fadimanım noorüyon gı, nirelerdesin anam, gayiplere garıştın kele?
-Aman iminanım, olmaz oluyum da boyum devrisin, nası olacam, sürünüyom valla…
-Hayrola gıı, ni ola derdin? Annaşılan yiğin dertlisin…
-Tek boğon mü anam, tek boğon mü? Basene hahamızı avucumuza godu.
-Vooo niyoldu ki gıı?
-Daani osun gadasını aldığım. Oğlan everdik, eve gelin mi aldık gavır mı, belli deeel. Geldiği günden belli bize ot yolduruyo.
-Eee oğlan ne diyo bu vaziyete?
-Aman o da oğlanlar ayında gitsin. Gelinin ağzına bakıyo. Gelin tuvalete gitme diye, gitmeyecek. Bu gader de olmaz ki gadasını aldığım. Aşam yatmıyı bilmiyo, sabanan gahmayı. Biz de gelindik anam, gaynatadan ödümüz sıdardı. Bu ne gaynatadan sakınıyo ne de beni mâsıyo. Oğlanı avcının içine almış, bize ibibik güddürüyo valla.Biz de azımızın tadı bozulmasın diyi bişi demiyok.
-Şi mi, kimin nesiydi gelin gıı?
-Aman olmaz osun, aslını neslini mi sorabildik. Niyitmiş, nöörmüş oğlanın ganına girmiş. Büyü mü itti cazı mı itti bilemedik. İlla bana bu gızı alacanız didi çattı. Biz de mecbur galıp aldık.Yoğsa sorup soruşturmadan gız mı alınır?
-Doğru gardaşım, bizi az mı soruşturdular. Bizim gızı öğretmeninden aarı sormuşlar.Bizim damad da insan evladıymış, gızımın bi dediğini iki itmiyor. Gızın bir eli yağda, bir eli balda.Yidiği önünde, yimediği ardında. Görsen, yat diyen yoh,gak diyen yok.Gabı gacağı gaynanası yıkıyo, ööle ağşamader yatıyor. Allah seni inandırsın, yimeeni bile önüne getiriyorlar. Güve de gızımın ağzından çıkacak emire bahıyo, işi rasgessin…
-Bizim gavur da yattımı gakmayı bilmiyo. Anca aşam olub da oğlanın gelme saatine bakıyo, boyanıyo, süsleniyo, oğlanın gelmesini bekliyo. Dimiyo ki, aşama niy yinecek, niy bişecek, hiç oralı bile deel .Oğlan da geldimi geline bi can geliyo sorma. Bize hastıyım, olüyom diyen donuz, cin gibi oluyo Allitmiye. Oğlanınan bıça çekiyollar, hangır hangır hangırdıyollar, gülmeleri bi dene bitmiyo gadasını aldığım. Foırsat buldukça golunu oğlanın boğazına doluyo,nirdise oğlanı boacak, ömrü kesilesice…Oğlan da similik çıkdı. Ağzını açıp, gak gız hangırdayıp durma da, git anama yardım it diyi bir feriflik gösdedemiyo. Bazı günner gelin garşısında çekim çekim çekişiyor ağzının üstüne bidene yapışdırdığını görmedik.Oğlan deel, ha bi çabıt. Ben de oğlan doğurdum diyi boşuna secvinmişsim.Hele bazı günner bi yere gidecek oluyok, hemen arabanın önüne çıkıb gırıdıyo, taksinin önü goca yir, bir gendi oturuyo.Biz de arkaya sıkışıyok.Gitgide oğlanın dibine sokuluyo gaza yabdıracak Allesirgeye..Oğlan da dimiyo ki, “hadıi gız sen arkaya geç de yanıma anam binsin” demiyor hayırsız n’olacak…
-Fadimanım sana bişi diyim de gusura galma. Sen gelininden çok oğlunu tutuyon. Daha çok oğlunu seviyon. Bu yüzden oğlunu gelininen paylaşamıyon. Bu sebebden de rahatsız oluyon. Geline düşman gesiliyon Acıcık sevecen davransan rahat idersin. Ni işin var senin oğlanın dibinde: Bırak da çocuklar murad assın. Bak biz gecenlerde güvenin arabasına bindik. Gızım güvenin yanına oturdu. Ben de arkada. Giderken giderken, güve golunu gızımın boynuna doladı. Azıcık itiyad ittim ama nasıl memnun oldum görsen, yüreğim yağ bağladı. İnsan çocukların mutluluğundan murat alıyoo kim ne dirse disin…
-Git anam git, bu gadder de rahat olunur mu? Büyüt besle, ilin yölüğü gelsin aslan gibi oğlanı zabditsin. İlin bebesinin gulu, kölesi olsun.
-İlin bebesi olur mu anam, gaari kendi beben..
-Git gız git, sürünesice nirden beben oluyo? Gerçi benim gızım yok, damad nasolur bilmem amma, senin gibiler damatlarına can viriyorlar..
-İla gadamassın, niye can virecemissim? Amma ne yalan söylüyeyim oğlun gibi seviliyo.
-Yürü anam yürü, başkasına anlat onu. Onun için mi türküler yakmışlar, “Garşıdan gelim güvem, / Gıf gıf eder yüreem, / Ellidene oğlum olsu, / İlle güvem, ille güveeem” diyi.
-Dimek ki senin gibi şatilliler, güvesini böyle seviyo. Yağmur bile yağarken bazı gaynanalar şöyle diyo: “Aman yarabbi güvemin bağına.” Yamur çok şiddetlenince de “Cemi cümlenin bağına” diyi niyazlarda bulunuyo. Yaz yoodunu oğlum yisin, güz yoodunu da güvem” diyi idsek de bulunuyo yalan mı?
Bu konuşmalara kulak kabartan bir adam ise onlara şu karşılığı verir:
-Hadi anam hadi, boşa nizaa galman. Gadınlar gelinlerini elden, oğullarını ise gelinlerinden gısganıllar. Güveelerini de tüm gızlarını verecek gadar severler…”
Bu gelin-kaynana çekiştirmesini, sakın Kayseri’ye, Kayseriliye has bir hastalık sanmayınız. Bakın bundan, beş bin yıl önce, Asur’da yaşayan bir kadın, buraya, Kayseri’deki Kaniş’e gelen kocasına gönderdiği mektupta, kaynanasından nasıl yakınıyor:
“-Sen gittin gideli, annen bana dirlik vermiyor. Çabuk dön, bizi bu beladan kurtar!
Adam gitmiyor, bir zaman sonra kadın ikinci mektubunu yazıyor. Kocasından uzak düşmüş, yalnız kalmış bir kadın doğal olarak önce geçimini dert edinecektir. Burada ki mektupta, “Bize para gönder”, demiyor, ısrarla yine Kayınvalidesinden ve bu defa büyüyen çocuklarından yakınıyor:
-Ananın zulmü yetmiyor gibi çocukların da büyüdü. Onlar da beni dinlemiyor. Çıldırmak üzereyim. Fazla kalma çabuk dön!
Adam yine gitmiyor, bu mektuplarıyla buraya gömülüyor.”
Kadın psikolojisinin bu vazgeçilmez yapısını dikkate alarak okumak gerekiyor bu tartışmaları. Biz elbette meselenin bu cephesiyle ilgilenmiyoruz. Bir yerel ağzın toplumda yıllarca, hatta asırlarca genel kabul görmesine rağmen, birden bunu terk etmesinin getirdiği kültürel erozyon üzerinde durmak istiyoruz. Aslında bu konuşulan dilin kültürümüze kattığı mutlaka bazı zenginlikler olacaktır. Dil toplumun hafızasını dışa açan ilk mesaj olduğuna göre, bu dili ayıplamak yerine, bununla getirilen kültürel değerlerin önemi üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu dil aynı zamanda insanların birbirleriyle kurduğu en sağlıklı ve en güvenilir bir diyalog aracıdır. Bu dil içtenliği ifade eder, samimiyeti ifade eder. Hesabi değil hasbidir. Recep Çalkaner’in aşağdaki metninde bunu bütün boyutlarıyla görmek mümkündür:
“-Vooooo… Fadimânım nirden çıktın gıı? Gözüme gorunuyon sandım, ipiyden belli gorünmüyon da…
-Norüyüm anam, meşakkatten gozümüzü açamaz olduk, oğlan uşak derdi bir yandan, hastalık bir yandan, ölüp ölüp, diriliyok.
-He gıı, ben diyeceedim de itiyat ittim. O nii betin benzin uğraya dönmüş, sanki meftâ yüzü vurunmussun.
-Valla hiç dadım yok, şu sıcakta bile üstüme elentiler geliyo.
-Hayrola niyin var gıı, nireni beğenmiyon
-Bilmem gadasını aldığım, bazı göğsümün altına bir ağrı giriyo Allah canımı alıyo.
-Booo! Gorüyonnu gııı, yil nii giriyo olmasın, peki ne şekil ağrıyo.
-Aman fitnatanım sen de bi âlemsin,ağrının ne şekili mi olur? dölecik ağrıyo.
-Peki ağrı girinci nası oluyon?
-O zaman gozümün uğru karakıyo, yüreem garışıyo, başım fenikiyo..
-Vooo Fadimanım gusura kalma da sen de iymal mısın nii? Böyle hastalıklar iyi dimez adama, allıyitmiye vık diyi giden, en iyisi sen bi doktura gorün.
-Kolesi olduğum iyi diyon da dokdullar sanki çok mu iyi biliyo, en anılmış dokturlara goründüm gine bilemedi. Boyuna soru soruyo, "borüme şiş sokuluyo gibi oluyo" diyom doktor pel pel bakıyo, ben "can evim sızlıyo " diyom ööle gulüyo, "yaannımın koşesi ağrıyo" diyom senin yaannın koşelimi diye beniminen eğleniyo, duyuyonmu gardaşım. Öğle kotü devire kaldık ki allıytmiye ne yisek tokanıyo. Sufra da önüme ne konsa uşaklar önümden gapışıyo.. Niymiş "çok yirsem tokanırımış"
-İyi de ağzını sevdiğim, bu yaştan sona az yimek lâzım yoosa tokanabilir.
-Ne tokanacak anam masuz idiyollar, niymiş, ben de gizli şeker varımış da ekmek bile tokhanırımış, yalana bak yalana. Hadi o niyse, bacceden taze büber yolup getiriyok onda da şeker var diyo elimden gapıyollar, sanki bebe gandırıyollar acı biber dede mi şeker olurumuş.
-He gıı bizimkiler de duzda bile şeker var diyollar, ne gunnere galdık Allah sonumuzu hayır getire.
-Anam bunun hayırı şeri mi olur? Doğrudan doğruya yimemiz istenmiyo, yağlı yime, datlı yime, et yime, ekmek yime, ya ne yiyeceek, gavulluklarından herşiyi gısıyollar, bu gader de gısnıklık olmazcki anam, haksız mıyım?
-Peki bu işe doktullar ne diyo?
-Onların da ciğerine ingiler insin. Oğretlemiş gibi bebelerinen ağız billiği yapıyollar,
-Gardaşım iyi diyon da belki de çocuklar haklı, bu yaştan sonra az yimek lâzım yoğsa gâlp, tansiyon, damar tıkanıklığı, adamı alır sokar âlimallah, gendimize mukaat olmassak elayağa galır perişan oluruk. Bence sen de gendine mukaat ol, düşersen kimse yüzüne bahmaz.
-Aman Allah eleayağa gomasın da canımı alsın daha iyi.
-Amin anam amin eskilerin dediği gibi iki gün yatak üçüncü gün toprak. Sen ona bak… Allah imandan ayırmıya.
-Ciğer gardaşım görülmedik söylüyon da yiyecekleri benim uğrumdan gapmaları yiğin ağrıma gidiyo. Halbuki biz onlara yimedik yidirdik, giymedik giydirdik şinci onların şu ittiklerine bak. O kadar emeklerden sonra adımız bişi bilmeze çıkıyo, sanki bebelere her şiyi biz belletmedik gibi bizi hiç masimiyollar, sanki gonuşmasını biz öğretmedik gibi ağzımızı mezeliyollar. Bi de en çok ağrıma giden şu saçını süpürge yaptığın herifin bebelerinen bir olup gelinin, gızın yanında beni cinnetmeleri. .
Torunların ağzına yil viriyo, beni manı manı oynadıyollar. Bazen Allah canımı alsa da kurtussam diyom.
-Aman Fadimanım ağzından yil alsın o nası sözümüş.? Ölüyüm mülüyüm dime vallaha gırkın bile çıkmadan herifin evlenir gakar haberin olsun…
-Biliyom anam biliyom bizim adama galsa şimdiden bişi bulacakya torunlardan iytiyat idiyo..
Bu gadar sevginin, saygının, emeğin, fedakarlıkları n garşılığı bumu olmalı sence Fadimanım?.
-Çok doğru soyluyon Fitnat hanım. Uğrun da ömrümüzü virdiklerimizin bizlere daha saygılı olmaları gerekmez mi? Halbu ki biz onları ne haalinen bu yaşlara getirdik, onlara gösterdiğimiz şefkâti, merhâmeti ve ana sevgisini hiçbir sevgi de bulamazlar hele hele Anaların fedakârlığı tüm fedakârlıkların üstünde gelir, bunu galın gafaları almıyo. Ciğellerine fitil işlesin diyom, gine de gıyamıyom. Onların bebeleri de onlara itsin daha ne diyim…
-Sus anam aşam aşam betdaa itme…
- İyiya yürem gakıyo gı.
-Anam sen gine de velâhâvli di.
Abooooov bizim mâlenin arabası geliyo, gâri bana müsaade
amma çekilmen beklerik ha, hadi geline, gıza selam söle, uyuz olun gelin haaa….hiç gelmiyosunuz kele….
Eğsikli, canımız, ceramız çekiliyo yosa istemez miyik, hadi ki gine arabıyı gaçıracan
-Amandiyim bu gaçıncı araba, bunu bari gaçırmıyım hadallaasmalladık….”(Recep Çalkaner’in Aslan Gayserilim kitabından)
Bu dilin argolaşması değil, kendi mahalli anlatım tarzı içinde şekillenmesidir. Bin yıllık bir şivenin birkaç on yılda hayattan çekilmesi, gelişme olarak mı algılanacak, çözülme olarak mı? Belki, böyle dili konuşan bir toplum olmamalı diye düşünebiliriz, doğrusu da budur. Ama o dilin sarmaladığı ruh iklimini kaybettiğimiz için bu dilin çözülüşü önem arz ediyor. Burada kaybedilen sadece bir dil değil aynı zamanda o dilin var ettiği bir kültürü de ezip gidiyoruz… Her kültür ve medeniyet kendi diliyle gelir. Bu sosyal bir hadisedir. Daracık, ya da çıkmaz sokaklarda birbirlerine yaslanarak güven içinde yaşayan varlığını da, yokluğunu da paylaşan o kolektif ruh bugün yok. Apartmanda oturan insanların çoğu birbirini tanımadan hayatını sürdürüyor. Hatta tanımak da istemiyorlar. Alt alta, üst üste, yan yana oturan aileler içerisinde birinin acısına öbürü gürültü densizliğiyle ilgisizliğini açıktan göstermekten çekinmiyor.
Bugün kelaynak kuşu gibi, ara sıra bir köşede böyle konuşan iki yaşlı kadını görsem, inanır mısınız, şöyle yanlarına oturarak saatlerce onları dinleyip geçmişin o sıcak ruh iklimine yeniden dönmek istiyorum