- 1476 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
“BİLİNMEYEN KARŞILIKLAR”
Yola koyulan sözler ve hayatlara “şimdilik” fısıltılı bir şekilde yaklaşalım...Çığlık çığlığa yaşanan şu hayatın “sessizliği”, “umutsuzluğu” ve Anlamsızlığı içimizdeki anlamı ve umudu yok etmesin...çünkü her kımıldanışın bir karşılığı var...bu karşılık nerede?diye sormaya gerek yok ...karşılık düşüncemizde,karşılık ruhumuzda ...Belki de varlığımızın en dokunulmadık ve en bilinmedik yerlerinde saklı...
Kurumuş bir yaprak neyi ifade eder?Gökyüzünde süzülen bir kartal neyi anlatmaya çalışır?Masmavi gökyüzünde sayısız yıldızlar neyi anlatıyor? Sayamayacağımız kum taneleri neyi anımsatıyor? Okyanusun derinliklerindeki milyonlarca belki milyarlarca varlık hangi düşüncelere saplıyor zihnimizi?Evet bu ve benzeri sorular bizleri bir “karşılığın” ve bir anlamın olduğuna götürüyor.
Ruhumuzda ,yaşadığımız kadar iz kalır. Duygularımız yola çıkıp yaşadıkça kirlenir ve arınır...ve insan bilmediği bir takım durumların peşinden bilmeden yürür gider. Gittiği ve yürüdüğü kaderidir ama hesabını bilmez. çünkü biz “hikmetli bütünü” tam anlamıyla bilemeyiz sadece bazı karşılıkları ve işaretleri bilebiliriz.
Hayatta, olayları belli sebeplerle ve sonuçlarla yaşıyoruz,fakat bu sebepleri tamamıyla ortaya koymak zor hatta imkansız, çünkü hayat,geçmişi,şimdiyi ve geleceği içine alan bir hikmetli bütündür. Şu an gerçekleşen bir çok şeyin nedeni bizden çok uzaklardadır ve Gelecekte saklanmaktadır ,Geleceği ise sadece önümüzde buluruz ve yaşarız. Hangi süreçlerin sonucunda bu noktalara gelindiğini bilemeyiz. Bildiğimiz “hikmetli bütünün” geçmişte,şimdide ve gelecekte saklı olduğudur. Biz buna kader de diyebiliriz.Bu anlamda “hikmetli bütün” dediğimiz kader;sebep-sonuç ilişkisine bağlı olmayan bir zamanda bir takım olay ve olguları yaşamaktır.
İnsan bir takım şeyleri hissedebilir ve fakat ifade edemez,böyle durumlarda bir belirsizlik söz konusudur ve bu mantıkla,düşünceyle açıklanamaz. Bu anlamda kader bir düşünce veya mantıklı bir hesap işi değildir. Biz kendimizin neden 21. Yüzyılda,neden Türkiye de doğduğumuzun cevabını akli,mantıki ve belli bir takım sebep-sonuç ilişkileri içinde veremeyiz ve fakat “hikmetli bütün” içinde bu konuda bir takım sezgilerimiz olabilir.
Hayatta mutlak kudretin bize sunduğu bir çok imkanlar var ve biz bu imkanlardan seçilen bir imkan üzerindeyiz. Gerçekte bizim tabiatımız ve yeteneklerimiz çerçevesinde talip olduğumuz bir imkanı kendi isteğimizle yaşıyoruz yani biz kendi iç tabiatımızı ve yeteneğimizi yaşıyoruz.
Kendi iç gerçeğimizi yaşadıkça Varoluşumuzu bu dünyada gerçekleştirmiş oluyoruz. Karşılıklar arıyoruz,sorguluyoruz,sebepler arıyoruz ve fakat bütünüyle tatmin edici cevaplar bulmak zor.
Düşüncelerimizi sorguladıkça, Hayatı ve insanları anlamaya çalıştıkça derinleşiriz,genişleriz. Hiçbir şey yapmadan bir şeyleri istemek,hissetmek ve düşünmek olanaksızdır Muhakkak ki istemeli,yapmalı ve çaba göstermeliyiz ki kendi iç gerçeğimize ulaşabilelim. Ve böylece hikmetli bütüne az da olsa yaklaşalım...
İçimizde yaşatıp,büyüttüğümüz sözler varsa muhakkak hayatta bunların bir karşılığı vardır...Yüreğimize iliştirdiğimiz,zihnimize sokuşturduğumuz insanlar ve hayatlar var...Rüyalar yaşadıklarımızın siluetleri...Hislerin dayandığı hisler...Zihniyetlerin dayandığı zihniyetler...Hayatların destek bulduğu hayatlar ,sınırların ,çerçevelerin keskinleştiği ve netleştiği süreçlerdir...
Her kelime bir başka kelimenin penceresidir...Her yaşam bir başka yaşama açılan bir süreçtir...Her konuşma bir başka konuşmanın şahididir...Her şey bir şeylere gebedir şu garip dünyada...Toplumsal olmakla bireysel olmak,iyi olmakla kötü olmak,okumakla okumamak...Tüm bunlar süreç içinde birbirlerini beslerler,zor olanda kolay olan her zaman saklıdır.
Duygularını uç noktalara kadar açan biri için duyguları barındırmak ve yaşatmak kolaydır...Hayat sadece bizim yaşadıklarımızın toplamı değildir,hayat bizim özlemlerimizi,isteklerimizi,ideallerimizi,hissettiklerimizi yansıtmıyor...Yaşadığımız şu modern dünyada milyonlarca insanın milyonlarca “insanlığı”var...
Toplumsal olaylar ve olgular insanların iç dünyalarının bir toplamıdır...çabalar bu toplamın neresine ve nasıl yerleştirilecek? Yaşadığımız ve idrak ettiğimiz modern zamanlar hangi çabaların sonucu? Kullandığımız araçlar,konuştuğumuz ve okuduğumuz kelimeler,beraber olduğumuz insanlar bizdeki insan olma sınırını ne kadar çiziyor?
Hep ve hiç arasında bulanık bir su gibi durgun,korkutucu ve tedirginlik verici haller her daim insan olma sınırına kaygı ve tasa verir...Derinlerdeki gidiş gelişler,karışıklıklar ve şüpheler hayatımızı bir düzen içinde görmeyi ve yaşamayı engeller...
Bulanıklığa dayalı insan ilişkileri Derinliğe ve inceliğe varmış gibi görünse de çabucak yok olup tükenecek saman alevi ilişkilerdir. Çünkü hayata bakan yönümüzde bir takım tahrifatlar meydana getirip sadece belli özelliklerimizle insanların karşısına çıkmak sağlıklı ve gerçekçi değildir.
İnsan olarak ve insanca yaşamak,sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koymak ve kendimizi tüm boyutlarıyla hayata sunmak zor da olsa yaşamaya çalışalım çünkü bilelim ki hayatımız,insanlığımız ve kaderimiz yaşadıkça açılır,olgunlaşır. Ve biz hayattaki karşılığımızı ancak çok fazla yükseldikçe anlamaya başlarız...
YORUMLAR
hüseyin adem tülüce
Yazı uzadıkça dağınıklığı toplamış ve iyi bağlamışsınız.Yani yükseldikçe daha net görmüşsünüz.
Yazınızı beğendim. Zevkle okudum. Biraz daha sanat yükleyebilirdiniz.
Tebrikler.
Sevgi ve selamlar.