Ölünün Baş Ucu Notları
Hiç uğramadığın bir kalpten uğurluyorum seni…
Saçlarımda tutuşuyor özgürlük, son kez kanat çırpıyor kalbim sana doğru…
Çoktan tükettim bizli kelimeleri, yaşanmışlıkları kaleme almaktan yorgun mürekkebim… Sevgili, yaşattığın aşkın bir başka dili yok lügatte, suallerine cevap yok dili olmayan kalbimde. Dili olsa o yazardı seni, kalemim değil, o yaşatırdı bizi, kalemim hızla tüketirken…
Nefesin ağız boşluğumda, rüzgâra emanet etmekten çocuk gibi korktuğum bir gerçeksin sen. Öyle bir gerçek ki, göğüs kafesimi bileyleyen. Suya zehir, geceye zemheri, dile yara, kalbe ağır gelen…
Seninle ısındıkça bedenim, sana üşüyor kalbim…
Dinlediğim tüm şarkıların notaları eksik artık, nağmelerinden arınmış, yalnızca sözleriyle çelmeye çalışıyor aklını. Gözyaşlarının üzerinde yüzdürüyorum tüm yazdıklarımı. Bize tükettiklerimi. Bizi ısmarladıkça şarkılara, şarkılar geri kusuyor özlemi, çığlıkların dalgalanıyor evimin koridorlarında, kapı ziline ulaşıyor sessizliğin… Çalan kapıların ardında belirmiyorsun. Bekledikçe saplıyorsun özlem hançerini daha çok etimden ileriye, gelmiyorsun…
Bu sancı hangi mevsimin ayazına denk geliyor ki, her ağaç dalından düşen umutlarım oluyor?
Fincanının üzerinde bile yok ellerinin dokusu, tüm çarşaflar yıkanmış, çıkmış teninin kokusu. Boşalan şişelerin dibinde bile görmüyorum artık seni… İçimi duygudan arındırma isteğini anlardım, sende yanıyor olmasan bu cehennemde. Devrik cümlelerinin, noktalama işaretlerinde vurdun beni. Ünlemlerinle kapadın yollarımı, şimdi şiirler, şiirler, şiirler, üç noktasız, paragrafsız.
Ruhumdaki ölülere ağıt yakarken ben her gece, yüreğimde ki sura üflüyorsun mecalsiz nefesinle. Seni kanatmak için yazmıyorum, kanayan yaralarımı terinle ört, beni yeniden içinde, o keşfi zor, çıkışı imkânsız yerlere götür ve orada sakla diye çırpınıyorum. Beni dışında tuttuğun her an, yeniden ölebilmem için yeterli. Yeniden ve her defasında… Gel ve ölelim bu gece ıssızlıkla…
Kitap tutmuyor ellerim artık, hitap yeteneğim kısır. Sen can çekişiyorsun kelimelerimde…
İsmin çağrışım yapıyor bana, içimde son defa canlanıyor bir şeyler. Son nefes öncesi uzanan ellerimin parmak ucunda ölüm, dalga dalga yayılıyor içimin denizi, yakamozlar ölüyor bedenimde. Kumlarla örtülüyor saçlarım, bu acı, neyin bedeli? Ne kadar ölmeliyim, sana ulaşabilmek için? Daha ne kadar kan dolmalıyım, kanına karışabilmek için yeniden?
Seni yendiğime sevinirken, aşkı mağlup ettim, şimdi arada ki farkı kapatmaya yetmeyecek bir ömür…
Rengarenk acımasızlığın siyahına işaretliyorum kendimi, oraya asıyorum kanımın kırmızısını da siyaha karıştırarak. Siyah gecenin, siyah sensizliğinde ben hala beyazı diliniyorum, söndür tüm ışıkları, bu gecede senin için öleceğim…
Bilgece yanıtlarım yok sensizliğe, ama gelirsen götüreceğin çok cevabım var…
Son kareyse bu ömürden, hadi çek al beni içine o fotoğrafın, son nefesten önce güzel görüneyim yanında. Arkamdan daha az acısınlar, daha az hüzünlü zannetsinler, daha kısa ama daha mutlu yaşamış bilsinler beni…
Hadi tut ellerimden, ölüme sen emanet et beni…
Elif SEZGİN
YORUMLAR
mina
" söndür tüm ışıkları, bu gecede senin için öleceğim…"
Bu aralar gereksizce ölmek istiyorum, sanki acelesi var gitmelerin. Oysa daha dün değil miydi seninle sonsuz yaşamları hayal eden benim yüreğim. olmuyor insanın anı anına uymuyor, doymuyor insanın gönlü doymuyor. Eksik ve tamamlanmayan her düşüncede avutulmaz acılar. Ben mutluluk seviyorum oysa zamanı unutturan bir mutluluk... der ve uzar gider. Kapı açılır, ellerine bulaşmış mürekkep damlar zamana ve gidersin acelesiz ummana.
Dedim okuduktan sonra aklıma ne gelirse yazayım sadece bu söz için bunlar geldi. Demek güzeldi yoksa bunca söz gereksizce gelmezdi.
Umarım yazılarınızı hep okuyacağım. Paylaşımınıza teşekkürler.
mina
Sevgiyle hep...