- 820 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tutkularla Büyüdü Yangınımız
Esmer ellerinin büyüsüyle tırmanıp çıktım yüreğinin sarsıntı tepelerine
Yangınlarımızdan çıkardığımız yüreklerimiz vermedi mi kendini ele?
Baş kaldıran sözcüklerimizle girmedik mi bu tutkunun ve sevincin tünellerine?
İmgelerin kurtarılmış bölgelerinden ulaşmadık mı terimizin aktığı menzillere?
Bu sevdanın kekeme öpüşlerini bir maltız ateşiyle sevdik biz. Gecelerin hüzün ihtilallerinde bileklerimizden kelepçelendik. Mevsim kışa dönecekti bunu da biliyorduk ve biz en çok birbirimizin yangınlarını sevdik. Yanlış iklimlerde, suskun hücrelerde şarkılarımızla güçlendik. Her kavgada ırmak olduk çağladık, deniz olduk ağladık, gün geldi bu aşkın sularında yıkandık, bir türlü seninle ay ışığında dans edemedik.
Ne kadar aradıysam bir türlü yağmur gibi ılık sözcükler bulamadım sana bulut yüreğimde. Saklanmışsın gözlerinin içine bulunmuyorsun. Soluğunu duyuyorum ya, ne etsem seninle nefes alamıyorum. Kırgın bir sevdaya düşmüşse kuşku, ne bulut öper dudağından, ne de sözcüklerin efendisi. Yaslamam bir daha başımı omzuna, değiştiririm seninle yürüdüğüm yolları. Ardımızdan sevinçler küssün, isterse yağmur sularını döksün, yokluğunda bana bütün menekşeler hıçkırarak ağlasın.
Ruhumun bezirgan yollarında yitirdiğim tüm düşlerimde ve ortaya serdiğim tüm sevinçlerimde sen varsın şimdi. Gökçül duruşlarının, bedevi susuşlarının ve serap öpüşlerinin çöllerinde en görkemli vahalara seninle daldım ben. Senin için yalınayak yürüdüğüm tüm yollarda dilimdeki sözcüklerle sen oldum, yıkılmaz sevdanın kalelerine ulaşıp bana sunduğun aşk içkinle şenlendim.
Sırılsıklam bir ter sağanağına tutuldum kutsal yüreğine dalınca. Günlerdir ezberlediğimiz, aylarca bestelediğimiz ve yıllarca ses ve nefes verdiğimiz bir sevda şarkısını da birlikte söyledik. Avuçlarımızdaki terle, gözlerimizdeki ferle, yüreğimizdeki güllerle evrenin en nadide taşlarını da indirdik. Yanardağ patlamalarının meteor kuşatmaları, sana biriktirdiğim sözcüklerle yerle bir etti ovaları, dağları, denizleri.
Esmer ellerinin büyüsüyle çıktım öpüşlerinin sarsıntı tepelerine. Tutkunun sunduğu bir masalın yapraklarını açtık birlikte. Sesimi, soluğumu ve gülüşlerimi sürdüğüm her şeyde seni bulup çıkarmak ne güzeldir bir bilsen seni. Yangınlarımızdan çıkardığımız yüreklerimiz vermedi mi kendini ele? .Baş kaldıran sözcüklerimizle girmedik mi bu tutkunun tünellerine? İmgelerin kurtarılmış bölgelerinden ulaşmadık mı terin en coşkulu aktığı menzillere? .
Etinin etime seğrediği yerdeyim şimdi, eski bir yara gibi. Gözlerindeki ummanlara kapılınca başladım ben saza, söze. Yüzünü yüzüme çevirince mayınlar parçalanırdı göğsümde, kümelenmiş bulutları ağlatırdı sözlerin. Ellerini tenime değdirince anlamsız bütün soruları sorgular, kelime oyunları yapan kadersizlere içlenirdik. Gizli bir pınarda birleşirdi tutkumuz, aşkın yokuşlarından hızla kayardık biz.
Dantel yüreğinin söğüt gölgelerinde bir pınar düşüne kapılırım seni görmeyince. Sırf seni düşündüğüm, yalnız seni düşlediğim için ruhumda rüzgârlar estiren hiçbir yolculuğa çıkmam. Adını işlediğim bütün gülüşlerden, içimden geçen bütün ırmaklardan, kokunu saklayan en yüce dağlardan dilerim seni özlemin ruhumu yakınca. Anlattıkça aşkı bana, hüznüm olur, sislerim dağılır yüce dağlarımdan ve alaturka bir kemanın yayı olurum kural tanımayan dünya saatinde.
Şarap ve kadehin aynı açıyı paylaştığı anlarda aşk ve sevginin yansımalarını süzeriz ruhumuzun parmak uçlarında. Terle yıkanan çarşaf sarılışlarında bağrımızdaki fünyelerin pimini çekerek karanlıklarda özgür koşulara süreriz atlarımızı dörtnala. Gölge koruluklarına gülüşlerimizi eker, sarp ve dikey limitlerde sargısız sevinçlerimizi şefkatle kucaklardık.
Zamanı sorulardan kaçırarak utançsız yollarda güller dikerdik sevgimizle. Çiğ düşmesini umduğumuz sabahlara yağmur gülüşleri serper, esrarlı güzelliğinin sözcüklerini senin için toplardım. Bir çingene dansında kapılmıştım oysa yüreğinin kıvrak ritmine. Dalıp gidişlerimin bilge düşünüşlerinde bir masal dervişiyim ben belki de. Ben en çok çingene gülüşünü, dobra dobra küfürlerini sevdim.
Biliriz ki, umudun zarı hep yek düşmez biz sevgileri dillendirdikçe. Hasret, kimi zamansız bir rüzgarca esse de, biliriz ki biz bize yandıkça bedenimizi ve ruhumuzu üşütemez. Dağlar sıra sıra, gönlümüz alışır nasılsa türlü nasırlara da bu sevda bitmez. Sevmek bizim için yeni açılan bir deste ve yüreğimizdeki tek dilek ya kupa kızı, ya da sinek valesi. Marifet yaşamak değil, aslolan aşkı yürekte, ruhta hissetmek.
Selahattin Yetgin