- 1153 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
VAPURDAKİ ADAM
VAPURDAKİ ADAM
1980 yılı Nisan ayında tayinim İstanbul, Şişli İmam Hatip Lisesi, Fen Bilgisi Öğretmenliğine çıkmıştı. Fizik, Kimya, Biyoloji dersleri ile orta üçüncü sınıfların Fen Bilgisi derslerine giriyordum. Aksaray’da Cerrahpaşa Caddesi’nde Eskişehir Öğrenci Yurdu’nda kalıyor, bir yandan da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam ediyordum.
Yurt, Şişli İmam-Hatip ve Hukuk Fakültesi koşulları beni bunaltmıştı, Maltepe Soğanlı’da oturan bir yakınımı ziyaret etmek üzere karşıya geçmek için bindiğim vapurdayım. Akşam saatleri, hava kararmış, esinti var ürperiyorum fakat dışarıda oturmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Şehir hatları vapurunun arka kısmındayım. Dışarıda pek kimse yok, karşımda babam yaşında bir adam kaşı gözü seyriyor, yüzünde tik var ilgimi çekti konuşmak istedim. Ne söylesem, nereden başlasam?
- Beyefendi nerelisiniz? Dedim.
- Sana ne. Dedi. Çok bozuldum. Daha İlk teşebbüsümde çok kötü bir şekilde püskürtülmüştüm. Sindiremedim, ne yapıp edip altta kalmamalıydım. Bir süre ilgisizmiş gibi davrandım, dayanamayıp söze başladım.
- Efendim, özür dilerim. Ben burada gurbetteyim. Benim babam memur, ay sonunu getiremeyince ya da bir sıkıntısı olduğunda O’nun da kaşı gözü oynar, tikleri oluşur. Sizi de babama benzettim. Bir yakınlık duydum, rahatsız etmişim,özür dilerim. Deyip, sol kolumu kenara dayayıp, çenemi avuç içine yerleştirdim. Akşam karanlığında denize bakmaya başladım. Biraz sonra
- Sen nerelisin? Dedi.
- Konya’lıyım. Oh! Çok şükür… Her nedense hiç tanımadığım bu adamla bir şekilde iletişim kurmak beni mutlu etmişti. Bir de, daha baştan terslenmek zor gelmişti.
- Niye buradasın, ne iş yapıyorsun? Dedi.
Tam benim istediğim soru. Bir başladım.
- İstanbul Hukuk Fakültesinde okuyorum, Eskişehir Öğrenci Yurdu’nda kalıyorum. Şişli İmam-Hatip Lisesi’nde Fen bilgisi öğretmeniyim. Ancak koşullarım çok ağır. Hukuk Fakültesine devam edemiyorum. Ara sıra pratik çalışmalara yetişiyorum. Sınıf çok kalabalık ön sıralar kapılıyor, ben çalıştığım için geç kalıyorum. Pratik çalışmaları ayaktan izlemek zorunda kalıyorum… Bin bir türlü yakınma…
Yurt derseniz, felaket, rezalet, dört kişi bir odadayız, banyo süremiz günde dört dakika, yemek sorun, çalışma odaları yetersiz, geceleri elektrikler kesiliyor, mum ışığında çalışıyoruz….
İmam – Hatip Lisesi derseniz bir ayrı sorun. Bir kere gidip gelmek bile bir dert, günde yaklaşık üç dört saatim yolda geçiyor. Perişan bir halde yurda dönüyorum… Bende dert bol, peş peşe sıralıyorum sıkıntılarımı, adamcağız sabırla dinliyor.
- Bitti mi ağlaman ? Dedi.
Eh! Der gibi boynumu büktüm.
- Bak delikanlı. Dedi. Bu ülkede Liseyi bitirenlerden Üniversiteye girebilme oranı nedir? Biliyor musun ?
- Evet ? Dedim. Devam etti.
- Hukuk Fakültesi gibi bir okulda okuyorsun. Bu ülkede üniversitede okuyan öğrencilerin ne kadarı hukuk fakültesi istiyor, kazanamıyor ve kazananların ne kadarı yurt bulabiliyor. Haberin var mı? Dedi. Başım öne eğildi.
- Evet. Dedim, ama içimden de “Eyvah!” Dedim. Sıra, beni sabırla dinleyen, konuşmak için can attığım adama gelmişti. O da konuşmuyor, adeta kamçı gibi dili ile beni dövüyordu.
- Yavrum, bu ülkede işsizlik oranı nedir biliyor musun? Dedi.
- Evet. Dedim.
- O halde bütün bunları biliyorsun da neden karşıma geçmiş ağlıyorsun? Ülkenin en güzel Fakültelerinden birinde okuyorsun, bir yurt bulmuşsun kalıyorsun, kimseye muhtaç değilsin kendi paranı kazanıyorsun geçmiş karşıma ağlıyorsun. Ayıp ayıp. Dedi. Bu sefer o başını denize çevirdi. Dönüp yüzümü bakmadı.
Çok utandım.
Çok utandım. Başımı kaldıramadım. Kaşınmıştım, bunu ben istemiştim. İskeleye yanaştık, kimse kalmadı, adam bana iyi akşamlar bile demeden çekip gitmişti.
Sarsılmıştım.
Artık kendime dönmeliydim.
YORUMLAR
Meçhul adam size ayna tutmuş...
İçinde bulunduğunuz durumu göstermiş..
O anda o olanaklara sahip olamayanların bulunduğunu acı bir şekilde vurgulamış..
Esasında şimdi de öyle değil mi..?
İnsnalara bir dokun bin ah işit..
Ama dünyada açlıkatan ölen binlerce insan olduğunu,
sömürülen ezilen,özgürlüğünü ve hatta kutsal saydığı her şeyini yitirmiş şekilde
yaşamak zorunda kalan ne kadar insan vardır kimbilir...
Acaba hepimiz bunun farkında mıyız..?
Siz de bize ayna tuttunuz bu yazınızla...
Tebrik ederim...
Saygılarımla....
Güner Kutluk
Evet, sevgili Fikret Bey Kardeşim, aynen tutulan aynada kendimi görünce utandım... Elimizdekilere nasıl da hor bakıyoruz. Siz Nasreddin Hoca'nın torunusunuz.... Hani eşeğini kaybedip de tekrar bulmanın mutluluğu gibi... Güzel yorumunuz için teşekkür ediyorum...Sevgiler saygılar...
ne denir ki
beterin beteri var
halimize şükür
akıcı , güzel ve hayattan bir kesit daha
sizi takip etmek, hayatı bir yerlerden tekrar yakalamak gibi
kutlarım
saygılarımla
Güner Kutluk
sizi takip etmek, hayatı bir yerlerden tekrar yakalamak gibi... Diyorsunuz ya. Teşekkürler tam da yapmaya çalıştığım o. Öncelilkle kendim için sonra paylaştıklarım için. Birlikte yeniden bi şeyleri yakalamak... Elimizde olanların tadını çıkarmak...
Ben de sizi kutluyorum. İnceliğiniz ve hep olumlu güzel, yüreklendirici yorumlarınız için...