DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI (ŞİİR- DRAMATİZASYON GÖSTERİSİ)
DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI
ŞİİR DRAMATİZASYON GÖSTERİSİ
ŞAİRLER :
Melih Cevdet Anday (Yaşamak Çok Güzel);A.Muhip Dranas (Mektup), Abdurrahim Karakoç (Beni De Çağır), Abidin Aydın (Deniz Feneri), Ataol Behramoğlu (insanlar), Ahmet Telli (Unutma Dostumsun, Bekle Beni), A.Veysel Şatıroğlu(Kardeşim),Arif Damar (Gitme Kal);A.Kadir (Açılır Kapılar), Ahmet Uysal (Adı Aşk Olur, A.E. Küçükpınar (Babama Mektup) Ali Türer (Deli dalganın türküsü) B.Rahmi Eyüboğlu (Dosluğumuz, Yaratana Mektuplar);
C.Sıtkı Tarancı (Desem ki,Tutsam ellerinden Ağlarsın, Desem ki Vakitlerden Bir Nisan Akşamıdır), Cahit Külebi (Dost), Can Yücel (Herşey Sende Gizli),Can Dündar (Bahar Gelme Üstüme, İyi Düşünün, Bir Dost, Eskiden,Eğer),Celal Ülgen (Zilan), Cezmi Ersöz (Sevdiğim Nereye Gidiyorsun, Hadi git.Git.artık.) Edip Cansever (Masa da Masaymış), Melike Demirağ (arkadaş),
N.Ulvi Akgün (Yabancı Bir Gün Beni sevebilir misin?, Bir Şey Var Aramızda) Neyzen Tevfik (Anladın mı?), N.Hikmet Ran (Seni Düşünürüm),Mevlana (Dostlar, Gün Bugün!), Şebnem Kısaparmak (Seviyorum), Ü. Yaşar Oğuzcan (Dost Bildiklerim,Sekizinci Mektup,Ben senin en çok sesini sevdim),Viktor Hugo(Keder Sana Yakışmıyor), Yusuf Hayaoğlu (Can Dostum),
KİŞİLER: Sunucu, Aşık, İyimser, Karamsar, Bilge, 1. Dost, 2. Dost., 1.Adam,2. Adam, Baba, Anne, Oğul, Zilan, Neyzen, Neşe, Ecan, Ömer, Semra. Kız Öğr.
“DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI”
ŞİİR –DRAMATİZASYON GÖSRERİSİ
SUNUCU :
Merhaba sevgili misafirler, hepinize gönülden merhaba !
Fen lisemizin artık geleneksel hale gelmiş bir şiir-müzik-folklor gecesinde daha yine sizlerle buluşmanın sevinci, heyecanı içindeyiz.
Sanki eskisinden daha hızlı akmaya başladı günler. Çoluk çocuk sabah başlıyor maratonumuz, akşama kadar bir koşturmacadır gidiyor. Akşam eve gelince de çoğumuzda karşılıklı iki çift edecek mecal kalmıyor. Biraz enerjimiz eğer kalmışsa onu da televizyon seyrederken tüketiyoruz. Birbirini bayramdan bayrama belki gören, bir birine yabancılaşmış bir sürü insan doldurmuşuz apartmanları. Şu iletişim çağında birbirimize daha fazla yakınlaştığımızı, birbirimizi daha iyi anladığımızı kim söyleyebilir. Gün geçtikçe daha fazla yalnız hissediyoruz kendimizi, daha fazla yalnızlığa itiyoruz birbirimizi.
İşte bu yüzden bu yıl ki şiir dinletimizin konusunu “dostluk ve sevgiye çağrı” olarak belirledik. İstedik ki dostluğa ve sevgiye dair bir duygu seline tutalım bu gece sizleri. İstedik ki, günlük koşuşturmalarımız, kaygılarımız arasında fark etmeden yitirdiklerimizi bir hatırlayalım, hatırlatalım bu gece. Birbirimizin farkında olalım; birbirimizin farkında olduğumuzu, yalnız olmadığımızı hissedelim. Şairlerimizin gönül penceresinde dostluklarımız, sevgi kardeşliğimiz yeniden buluştursun yüreklerimizi.
I. BÖLÜM
Şair (K): Arka fonda “Hayat Bayram Olsa” adlı parça çalmaya başlar, yarısında parça sönerken Aşık sağdan sallana sallana sahneye gelir Bahar Gelme Üstüme (Can Dündar) adlı şiiri okur.
Bahar Gelme Üstüme (Şair) (1)
Bahar, yalvarırım çek git işine! ..
Salma üstüme çiçeklerini aklımı çelme! ..
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde (...)
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
Yapma bunu bana bahar,
Böyle üstüme gelme...!
Zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş¸ beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş¸
Göğüs kafesimde ne düğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
Bir de sen çıldırtma beni... (...)
Al git serçelerini sabahlarımdan
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma
yoldan çıkarma beni...!
Çek git işine! Can Dündar
Bilge: Şiir biterken şarkının son sözleri duyulur Bilge soldan girer “Ne o dellenmişsin gene şair coşmuş gene yüreğin” diye laf atar şaire ve M.C. Anday’ın yaşamak güzel şey doğrusu şiirini okur.
Yaşamak güzel şey doğrusu (2)
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa birde
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey,
Çok güzel şey doğrusu! Melih Cevdet Anday
Aşık (E): İyimser şiirini bitirirken boynunda davul asılı aşık soldan sahneye girer.Sahneyi bir uçtan bir uca dolaşırken, düğüne çağırır gibi “Dostlar, Gün Bugün!” (Mevlana) adlı şiiri arada davul vurarak seslendirir
Dostlar, Gün Bugün! (aşık) (3)
Toy, düğün kumaş oldu, ölçüldü biçildi.
Toy, düğün elbise oldu uzun boya.
Toylar, düğünler tam bizim için,
toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.
Şekere eş oldu dudu kuşu,
zühre eş oldu aya.
Toylar, düğünler tam bizim için,
toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.
Bugün hayat öylesine rahat.
Bugün yürekler öylesine ferah.
Bugün insanlar öylesine kardeş.
Toylar, düğünler tam bizim için,
toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.
Ey şehrimizi aydınlatan sultan,
güvey oluyorsun bir güzele bu gece.
Ne de güzel yürüyorsun mahallemizde salına salına,
ne de güzel akıyorsun deremize çağlaya çağlaya,
ey bizi unutmayan, bizi arayan dost,
ey bizim suyumuz, ırmağımız.
Toylar, düğünler tam bizim için,
toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.
Dostlarım, gün bugün,
oynayın, raksedin, dönün.
Bir bölük halk deniz gibi köpürüyor,
bir bölük halk dalga dalga secdede.
Bir bölük halk kılıç gibi savaşıyor,
bir bölük halk kanımızı içmede.
İşte girdi gerdeğe nergisle gül,
işte astım davulumu boynuma.
Toylar, düğünler tam bizim için,
toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Mevlana
Karamsar: Davul son vuruşları yaparken biraz meraklı biraz yüzü asık sağdan sahneye girer."Ne o gene düğün mü var. Nasıl böyle mutlu olabiliyorsunuz, Bu neşenin kaynağını nerden alıyorsunuz şaşıyorum.” Diye laf atar ve “Eskiden” (Can Dündar) şiirini seslendirir.
Eskiden (4) (Karamsar )
Çember çevrilir, Can Dündar
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden, silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur
Saatli maarif okunurdu
Komşuda pişen, bize de pişer
Bizde pişen komşuya düşerdi
Geceler ayaz, sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu
Turşu, salça, mantı evde yapılır
Karpuz kuyuda soğutulurdu
Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır
Güz yaprakları bahçemize düşerdi
Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır
Kış gecelerinde masal anlatılırdı
Merdiven çıkılır,aidat ödenmez,yönetici seçilmezdi
Evler badanalı, sokaklar lambasız
Mahalleler bekçili olurdu
Ajans radyodan dinlenir
Çizgili roman okunur
Defterlere kenar süsü yapılırdı
Hayat, arkası yarın gibiydi /Kesintisizdi
Her gün yaşanacak bir şey vardı
Herkes kendi düşünü kurar
Kendi hayatını oynardı
Şimdi / Hayat tek perdelik bir oyun
Stand-up bir yalnızlık gibi
Şimdi /Herkes /Yoğun /Yorgun /Ve Tek başına
Neyzen (E) : Şiir biterken Neyzen soldan girer “Oooo! siz gene rüzgarınıza açmışsınız yelkeni, açılmışsınız duygularınızın deryasına, pupa yelken gidiyorsunuz. Hele bir düşünün bakalım” İyi Düşünün (Can Dündar)
Neyzen: Oooo! siz gene rüzgarınıza açmışsınız yelkeni, açılmışsınız duygularınızın deryasına, pupa yelken gidiyorsunuz . Hele bir düşünün bakalım İyi Düşünün (5)
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Aşık : Davuluna bir iki vurarak Neyzen’in karşısına gelir ve “Kardeşim” (A. Veysel) şiirini okur davuluna bir iki vururken Neyzen ile birlikte sahneyi terk ederler
Kardeşim (Aşık) (6)
Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım?
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum? Aşık Veysel Şatıroğlu
Şair : Yaşamak ağrısı asılmış bir kez boynumuza. Gündelik işlerimiz içinde boğulur gideriz de, mutluluğumuzu hep ertelediğimizin farkına bile varmayız. Bakın geçenlerde ne oldu. Bir kır kahvesinde dostlarla laflıyorduk. Bir adam girdi içeri, masalardan birinin başında durdu.” Masa da masaymış (E.Cansever) şiirini okur.
Masa da masaymış (7) (İyimser)
Adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseyi çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu.
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
“ne yapmak istiyordu hayatta”
işte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu.
Tokluğunu açlığını koydu.
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür.
Masaya biranın dökülüşünü koydu.
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu yüke
Bir iki sallandı durdu.
Adam habire koyuyordu. E.Cansever
Bilge : Şairin omzuna hafiften vurur. “ha..ha.ha.. Gerçekten de masa da ne masaymış ama; desene bu hamur daha çok su kaldıracak” “Biliyor musun” “İnsanlar” (A.Behramoğlu) şiirini okur
İnsanlar (8)
İnsanlarda ülkelere benziyor
Sınırları var yüz ölçümleri
Yasaları var
Bayrakları ilkeleri
Kimi dağlık bir arazidir
Kimi kıraç
Kimi bereketli
Kimi dardır
Kimi engin, göz alabildiğince
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
Sonuçta ne küçümse insanları kızım – oğlum
Ne de önemse gereğinden çok
Ama anlamaya çalış
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüz ölçümleri A.Behramoğlu
Karamsar: “İnsanoğlu bu, tatminsizdir, sürekli zorlar sınırlarını. Bizim şair Bedri de tanrıya bir mektup yazmış son çare olarak. Bakın ne diyor mektubunda “Yaratana Mektuplar” (Bedri Rahmi Eyüboğlu) okur
Yaratana Mektuplar (9)
Yıldızların, çivilediğin yerdeler,
Bulutların, eksik olmasınlar,
Hep ayni minval üzere, senden gelip sana giderler.
Güneşin böler günlerimizi
Bir portakal gibi ortasından ikiye
Yarısını kulların yer, yarısını geceler.
Denizlerin senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar
Ne bir damla artmış, ne bir damla eksilmişlerdir.
Dağların bizim ayağımıza çok bol geldi;
Onları bir defa bile giyen olmadı.
Daha dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni
Şimdilik eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür!
Sorup duruyoruz:
Niçin nüfus kütüklerinde her gün yeni bir isim,
Kitaplarda yeni bir kahraman?
Biz ölen ağaçları yontup
Gemilerimize direk yapıyoruz
Bizim canlarımızı alan acep onlarla ne yapar?
Saksılarda hep aynı karanfiller açıyor Tanrım.
Niçin, biz bir defa doğuyoruz? Bedri Rahmi Eyüboğlu
Bilge : Karamsar ve aşık sahneden ayrılırken Bilge sahnenin biraz daha ortasına gelir “Mektuplar, mektuplar, mektuplar... Sevginin, dostluğun taşıyıcısı mektuplar. Şimdi e-mail çağındayız malum. Zamanımız yok. Hiçbir şeye yok. Sevmeye sevilmeye bile. Gelin böylesi dinletilerde bari analım dostuğu, hatırlayalım dostluklarımızı. Gelin şairlerin-aşıkların sevgi-dostluk çağrılarına bir kulak verelim bu gece.”
1. dost (E): aşık “Bin Cefalar etsem almam Üstüme” parçasının sonuna doğru sahneye 1. Dost ve 2.Dost ayrı ayrı kapılardan gelirler. 1.Dost “Unutma Dostumsun” (Ahmet Telli) adlı şiiri okur.
Unutma Dostumsun (10) (1. Dost)
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
(...)
Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı
Su gibi azizdin,yurdumdun,alnında ateşler yanan
Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş
Daha dünkü sanki,her patlayan sağanak bunu anlatır
Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada
........
Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan
Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor şimdi sesin, üşüyorsun
Unutma dostum sen sen, neredeysen ben orada ölmek isterim Ahmet Telli
2.dost (E): Dostuna yaklaşır “Beni De Çağır” (Abdurrahim Karakoç) adlı şiiri okur
Beni De Çağır (11) (2.dost)
Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaati bal niyetine
Ekmeğe sürersen beni de çağır
Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır
Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan, beni de çağır
Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.
1.dost : İki dos iki elleri ile bileklerinden birbirlerini tutarlar 1. dost (A.Muhip Dranas’ın “Mektup” adlı şiirini okur
Mektup ( 12) (1.dost)
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım
Benim bir tanem dost, gözümün nuru!
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü
Kan ter dolandığım yollar gölgesi,
Kara ekmeğimin akça mayası,
Susayınca çağıldak sular sesi,
Ay aydınlığım, gün ışığım, canım,
Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim
Göz yaşımı gözden gizli silenim!
Pek garipçe kaldım köyümde ıssız,
Otsuz ocaksız, akılsız, ayvazsız.
İki elin kanda olsa durma tez
Dağ başını duman almadan beri,
Eyüp sabrım, eyi düşlerim yolu,
Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü!
A.Muhip Dranas
2.dost: 2. dost şiire “Can Dostum” (Yusuf Hayaloğlu) şiiri ile karşılık verir şiir bitince kucaklaşırlar “Bin Cefalar etsem almam Üstüme” adlı melodinin eşliğinde sahneyi terk ederler.
Can Dostum (13) (2.dost)
Dün gece düşümde (sen) can dostu gördüm
Ulu bir çınardan dal verdi(n) bana
Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm
Ben zehir istedim bal verdi(n) bana
Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim
Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim
Can yağarsa canan küser mi dedim
Çağırdı(n) yanına el verdi(n) bana
Can dostum dostum kül verdi(n) bana
Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim
Hasretin acısını çöl verdi bana
Can dostu görünce eridim bittim
Yüreğime ateş kül verdi bana
Can dostum dostum kül verdi(n) bana
Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim
Dost olmazsa gönül tozar mı dedim
Hayaloğlu sana kızar mı dedim
Yanağımdan öptü(n) gül verdi(n) bana
Can dostum, dostum gül verdi(n) bana (birbirlerine sarılırlar) Yusuf Hayaloğlu
Umutsuz (K): “Eski dostlar” parçası çalarken (son dörtlüğünde) 1.Umutsuz ve 2. Umutsuz sahneye iki yandan bezgince gelirler.1.Umutsuz zaman zaman arkadaşına hitaben “Dost Bildiklerim” (Ü.Yaşar Oğuzcan) adlı şiiri seslendirir.
Dost Bildiklerim (14) (umutsuz 1)
Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim
Hepsi varken baharımda, yazımda:
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim
Nerde o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim
Meydana çıkalı asıl cehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer bitti dost bildiklerim
Korkar oldum bana *dostum* diyenden
Yoksa yok olandan, varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim Ümit Yaşar Oğuzcan
2. Umutsuz(K) : Birinci umutsuzun şiirini onaylarcasına başını sallayarak dinler sonra bir adım öne çıkarak “Dostluğumuz” adlı şiiri seslendirir. B.R. Eyüboğlu
Dostluğumuz (15) (umutsuz 2)
Dostluğumuz güzel bir kuştu
Alkanat morkanat belalı bir kuş
Alkanat mor kanat pahalı bir kuş
Otuz yıl nuh demiş kafeste durmuş
Kadrini bilmemişiz uçmuş
Uçar ayak olmayacak yerlere sıçmış
Oluyor böyle şeyler oluyor
Canıma değdikçe canım acıyor
Elime değdikçe elim yanıyor
Çok uzaklarda bir yer kanıyor
Ya olduğun gibi görün diyor
Ya göründüğün gibi ol
Dol karabakır / Dol karabakır/ Dol karabakır
Olur mu böyle olur mu? /Olur
yersiz bir çalım bir azamet
Bıktırıcı bir çalım / Şaşı bir kibir
Bir afra bir tafra
Ciğeri beş para etmez yersiz bir gurur
olur böyle şeyler olur
Gururun bu kadarı ebegümecinde de bulunur
Dostluk dediğin güzel bir kitap
Hava gibi / Su gibi / Ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tad
Sonuna kadar dayanmak şart
Dostluk dediğin eşsiz bir kitap
Sevmediğin sayfaları varsa
Atla
Sayfayı kökünden yırtmak şart mı
Dostluk dediğin kiralık at mı
Dostluk dediğin taksi mi
Dilediğin zaman açan mı
Dostluk dediğin çok nazlı bir kuş
Kapıp da kaçan mı
Gözünün bebeği gibi korumak marifet
Dostluk dediğin nadir bir kuş
Huyuna suyuna dikkat
Bir kez kuyruğu titretti mi
Diriltene mükafat
Oluyor böyle şeyler oluyor
Her ahbaba dost denmiyor
Gitti mi bir kez gelmiyor
Dostluk dediğin nazlı bir kuş
Her kuşun eti yenmiyor
Dol kara
Dol bakır
Dol
Dostluk dediğin filfilli fistan
Her Allahın günü giyince insan
İster istemez aşınıyor-eskiyor-inceliyor
Eskidikçe tadına doyulmuyor
Nazdan nazik oluyor
Çiniden bilezik-
Bizler kadrini bilmedik
Aptalca davrandın mı tuz buz
Paramparça dostluğumuz
B.R. Eyüboğlu
1. Umutsuz : Arkadaşını onaylayarak dinler sonra ona hitaben. “Anlaşılan sen de örselenmişsin dost bildiklerince. En iyisi sen....” “Dost” (Cahit Külebi)
Dost (16 (umutsuz 1)
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın. Cahit Külebi
Bilge : “Arkadaş” (Melike Demirağ )Müziği çalmaya başlarken Bilge sahneye gelir. Görüyorsunuz dostlarından en ağzı yananlar bile dostsuz edemiyor. “Arkadaş” filmindeki o hüzünlü kızın söylediği şarkı hala neden dillerimizde sanıyorsunuz” “Arkadaş” şiirini şarkı eşliğinde okur.
Arkadaş (17)
Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş ,yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş yanmışsın arkadaş
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardeş
Bu en güzel bu en sıcak duygudur arkadaş
Ortak olmak her sevince her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş
Evet arkadaş kim olduğumu ne olduğumu
Nerden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana
Elimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkardın
Bana yürümeyi öğrettin yeniden el ele ve daima yürümeyi
Bir gün, birbirimizden ayrı düşsek bile
Biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız
Ve ayrı yolda yürüdükçe gün gelir ellerimiz dostça birleşir
Ayrılsak bile kopmayız.
Melike Demir ağ
“Bu gün çok mutluyum, içim içime sığmıyor, Çünkü bu gün bir dostumdan mektup aldım. Bakın neler yazmış dostum mektubunda.” Arkadaş melodisi eşliğinde (Can Dündar) "Bir Dost” adlı şiirini elindeki kâğıttan okur.
Bir Dost (mektup) (18)
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…
’Nereden çıktın bu vakitte’ dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
’Gözünün dilini’ bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı…
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında;
sen, her daim onun orada olduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyulduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı…
En mahrem sırlarını verebilmelisin sorgusuz sualsiz…
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli. Ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin. ’Hak ettim’ diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi…
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş…
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş…
Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
Kuşağımın en iyisi hilafsız…
Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın parkurunu…
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu… Ekmeğimizi, acılarımızı bölüştük.
Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde…
Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
’-Ne yapıyorsun’ diye sordum
’-Seyrediyorum’ dedi; ’çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla; ama sadece seyrediyorum’.
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra karıştırır gibi…
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi…
Pazarda görsek tezgâhından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
Velhasıl ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz
’-İşte’ diye geçirdi içinden kadim dostum, ’…bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce…’
işte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın…
’Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmalıyız’ diyebilmeli…
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümit var bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
’Bunu da aşacağız!
İmza: Bir Dost! ..’
Can Dündar
2. BÖLÜM
Kız Öğr.: “Gel Kardeşim” şarkısı eşliğinde kız öğrenci sahneye gelir “Adı Aşk Olur” (A.Uysal) adlı şiiri seslendirir.
Adı Aşk Olur (19) (Kız Öğr.)
Nisan gelir gene sürer
Yarım şiirlerin sesi
Sürgün bir yaşamdan
Ne kalmışsa geriye
Adı aşk olur tutunursun
Bir dere yatağı ıssız
Yıldız toplar çakıl taşları
Tutuşur kanında böcek
Dolanır diline o dağ yeli
Adı aşk olur tutunursun
Kuşlar ki doğuya uçar
Halkların kan gülüne
Kuruyan tuzu silmeye
Güller sunmaya sulara
Adı aşk olur tutunursun
Nisanlar gelir gene
Bir ot kokusu kalır
Koluna değen yazlardan
Genişler buğulu toprak
Adı aşk olur tutunursun A. Uysal
Ömer : Ömer ile semra her iki yandan sahneye gelirler. Birbirlerine utangaç utangaç bakmaktadırlar. Ömer biraz çekingen, gözlerini zaman zaman kızdan kaçırarak “Bir sey var aramızda (N.Ulvi Akgün) şiirini seslendirir. (müzik Love Story)
Bir sey var aramızda(Ömer)(20)
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de doğru şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir sey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda N.Ulvi Akgün
Semra : Semra utangaç gibi durmaktadır ama oğlandan biraz daha cüretkardır. “Yabancı! (N.Ulvi Akgün) adlı şiiri seslendirir.
Yabancı! Bir gün beni sevebilir misin?
Sana ellerimi uzattığımda
Avuçlarına alıp sım sıcak nefesinle
Küçücük bir öpücük
Kondurur musun ellerime,
Yüreğinde bana yer verir misin?
Başımı omzuna koyduğumda,
Okşar mısın saçlarımı ılık nefesinle,
Fısıldar mısın kulağıma sevgini,
Küçücük bir öpücük
Kondurur musun dudaklarıma,
Gözlerime bakar mısın sevgiyle,
Benimle ağlar benimle güler misin?
Beni sev yabancı!
Dalgaların kayaları sevmesi gibi...
Hoyrat rüzgârın ağaçları,
Kızgın güneşin toprağı,
Yağmurun bitkileri sevmesi gibi.
Sen de beni, delicesine sev yabancı
SEVMEK BÖYLEDİR İŞTE...
Ömer : Ömer çekingenliğini üzerinden atmıştır. İlanı aşk eder gibi “Seviyorum Seni” (A.Kadir) başlıklı şiiri seslendirir.
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
Telaşlı sevinçli kuşkulu açar gibi,
......
Alır seni korum damla damla
Suyuma ekmeğime aşıma,
Kaygıma sevincime acıma,
Umuduma sabrıma gücüme.
Alır seni bölerim parça parça
Dağıtırım topraklara, denizlere geceye
Açılır her sabah kapılar gözlerinde,
Girerim Işıltılı yemyeşil bir geceye A.Kadir
Semra : Semra çok mutludur, çocuksu, sevecen yapmacıksız bir hal alır, “Yine Yağmur Yağıyor” adlı şiiri okur.
Yine Yağmur Yağıyor,
Yağsın,
Ben yağmuru severim.
Ama içim üşür bir yandan
Sıcak diyarları düşlerim
Sen sıcağım ol benim
Olur da yağmuru özlersin
Olur da deli bulut istersin
Üzülme
Ben sana damla damla düşerim
Gene yağmur yağıyor
Yağsın
Ben yağmuru severim
Hani üstüne bir güneş açar,
Hani bir gök kuşağı uzanır denize doğru
Yağmur güneşle elele derim
İçim bir hoş olur, sevinirim
Bizi düşlerim.
Yine yağmur yağıyor / Yağsın,
Ben yağmuru severim.
Ömer : Ömer sevgilisinin bu çocuksu içtenliğinden çok duygulanmıştır. “Desem ki” (C.S.Tarancı) adlı şiiri seslendirir. El ele “Gel kardeşim” şarkısı eşliğinde sahneyi terk ederler.
Desem ki (Ömer) (24)
Desem ki...
Desem ki vakitlerden bir Nisan aksamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Senden tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yasıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin. C.S.Tarancı
Neşe : Neşe ile Ercan sahneye iki yandan girerler. Neşe biraz daha felsefi yaşamaktadır sevgiyi, gözünde gözlükleri ile daha ciddi entelektüel bir havası vardır. “Sekizinci Mektup” (Ümit Yaşar Oğuzcan)
Sekizinci Mektup (Neşe) (25)
Bana çılgın diyorsun, sevdiğim için.
Yanılıyorsun, sevmek çılgınlık değil.
Sevmek insan tarafımızı bulmamızdır bence.
Biraz da yaklaşmamızdır Tanrıya zaman zaman.
Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı.
O, ot gelip, ot gidenlere acımalı. Sevebilen insan
kendini keşfetmiş insandır. Talihli insandır.
Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu,
kıvançlı insandır o. Aşktır yücelten bizi ve
derinliğimiz aşktandır. Gerisi boş, yalan.
Aşksa, sevmektir. Durmadan,
nefes alırcasına sevmektir.
Sevmekle sevilmek ayrı şeyler... Sevilmeyi
çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek,
daha da yoğunlaştırmak onu, elimizde değil.
Oysa ki, sevgimizi dilediğimiz gibi yoğurabilir,
dilediğimiz şekli verebiliriz ona.
Derinlikse derinlik, yükseklikse yükseklik,
genişlikse genişlik.
Sevmekte gücümüz var, irademiz, aklımız var.
Biz varız sevmekte. Sevmek, yaratmaktır bir bakıma.
Sevilmekse; yaratılmak...
..........
(gelin)
Birbirimizi yeniden yaratmaya devam edelim. Ümit Yaşar Oğuzcan
Ercan : Ercan Neşe’ye göre daha duygusaldır. “Tutsam ellerinden ağlarsın” şiirini seslendirir. Cahit Sıtkı Tarancı
Tutsam ellerinden Ağlarsın (26)
Tutsam ellerinden ağlarsın.(Ercan)
Benek benek büyür karanlığım.
Nokta nokta korkutur seni.
Tutsam ellerinden; ağlarsın
Toprak kokar avuçlarım, kan kokar.
Ben hoyrat gecelerde boy atmış fidan,
Boz bulanık sularda yıkanmış, arınmışım.
Geceleri çok yakınım yıldızlara,
Işığa çıkınca bir karışım.
Tutsam ellerinden ağlarsın.
Doğduğum köyü bir bilsen.
Gece gecemden büyük,
Acısı acımdan derin.
Tutsam ellerinden, üşür ellerin!
Cahit Sıtkı Tarancı
Neşe : Sevdiğinin bu duygusallığı Neşe’yi etkilemiştir. Yine entelektüel bir havada ama daha içten daha samimi “Ben senin en çok sesini sevdim” (Ümit Yaşar Oğuzcan) şiirini okur. Birlikte sahneyi terk ederler.
Ben senin en çok sesini sevdim (27)
Ben senin en çok sesini sevdim(Neşe)
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karsısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ömer : Ömer ile semra telaşlı telaşlı sahneye dönerler. Ömer heyecanlı endişeli ve telaşlıdır. “Anla beni sevgilim, ne olur anla beni. Artık kalamam buralarda. Gitmek zorundayım. Anla”
Semra : Korkmaktadır. Aynı zamanda heyecanlı ve endişelidir. “Sevdiğim nereye gidiyorsun?” (Cezmi Ersöz) şiirinden sonra “Gitme kal” adlı şiiri seslendirir.
- Semra : Sevdiğim nereye gidiyorsun? Orada ne var? Benliğini kıstırdığın duvarların arkasında soğuk, uçsuz bucaksız bir yalnızlıktan başka ne var? Neden kaçıyorsun? Sevgim seni tüketmek değil, çoğaltmak içindi... Sevgim dünyanın yaşanılası bir yer olduğuna inanman, inanmamız içindi... Yüreğimizin çok derinlerinde yaşayan o iki masum çocuğun soluk alabilmesi için bir gökyüzüydü sevgim... Ben senin kanatlarını hiçbir zaman çalmadım ki. (28) (Cezmi Ersöz)
Gitme Kal (29)
Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
’GITME KAL’ var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme, aklına getir
Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmur kesilince
Çırılçıplak kayada yetişir incir ağacı
Dağıtır mevsimi kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir
Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir
Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir
Ne çok severdim seni aklına getir Arif Damar
Ömer : Gitmek zorunda olduğu için içi içini yemektedir. Yalvaran bakışlar ve hareketlerle Ali Türer’in “Deli dalganın türküsü” adlı şiiri seslendirir.
Ömer : deli dalganın türküsü (30)
rüzgar fısıldamış bir kez çağrını
kızgın nefesini taşımış yüzüme çöpçatan
ben, kumsalın aşığı deli kız
yerimde nasıl durayım
kahrolsun durgunluğum
köpüklensin sevdam
sarı sıcaklar okşasın sırtımı
içilsin serinliğim
hasretimin ana rahmi mavi dünyam toprağım
yerimde nasıl durayım
ayrılıklara dönmeliyim bırak beni kumsalım
kurursa saçlarım
çürür dudaklarım
yanında nasıl kalayım Ali Türer
Semra : Semra sevgilisini kararından döndüreceğini anlamış ayrılığı artık kabüllenmiş gibidir. Eski heyecan ve endişenin yerini üzüntülü, kırgın bir ruh haline bırakmıştır “Hadi git. git.artık. git.” (Cezmi Ersöz) şiirini seslendirir. Kırgın ve üzgün bir halde sahneyi terk ederler. (Senede Bir gün şarkısı çalınmaktadır)
Korkuyu beklemenin telaşı korkunun kendisinden çok daha ürkütücü biliyor musun? İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama seni sevmekten vazgeçmeyeceğim, seni bekleyeceğim... Madem varlığım acı vermiyor sana, madem ki ancak yokluğumda da sevgimi hissedebiliyorsun, Madem ki yokluğumla da mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun. Hadi git. git.artık. git...(Cezmi Ersöz)
Baba :Baba sahneye gelir. Sevinçli, heyecanlıdır. “Dün ben de kızımdan bir mektup aldım. Nasıl duygulandım bir bilseniz, yüreğim yüreğime sığmadı. Bakın ne yazıyor kızım mektubunda... “Babama Mektup” (A.E. Küçükpınar) şiirini okuduktan sonra mektubu öperek “canım, canım kızım benim; iyi ki varsın” der. Sahneyi terk eder.
Babama Mektup (32)
Yıllar sonra arkama dönüp baktım da,
Hayata ve insan olmaya dair,
Senden ne çok şey öğrenmişim baba...
Başarmak için, azimle çalışmak gerektiğini,
Yılmadan, yorulmadan,
Ve alın terinin ne anlama geldiğini,
Sevilmek için önce sevmeyi,
Mutlu olmak için şükretmeyi bilmeyi,
Sabrı, susabilmeyi, sebat etmeyi,
Dürüst olmak gerektiğini,
Her dem emin, güvenilir,
Erdemli, onurlu, gururlu,
Ama asla kibirli değil,
Ve almadan verebilmeyi her şeyini...
Tüm değerlerini verip, her şeye sahip olmaktansa,
Yoksul ama şerefli olmanın faziletini,
Hayat denen bu yolda başım dik, gururla yürüyebilmeyi,
Senden ne çok şey öğrenmişim...
Bana tüm verdiklerini korudum, yaşıyorum, yaşatıyorum
Ve oğluma öğretiyorum baba,
Ki o da öğretsin oğluna, oğlunun oğluna.
Sana sık sık söyleyemedim,
Ama seni çok seviyorum baba... A.E. Küçükpınar
Baba : Kızım, canım kızım benim iyiki varsın
Zilan : Zilan sahneye gelir. Otantik giysiler içindedir. Üzüntülü, çaresizdir. “Benim kaderim kötü! nerde bulam ben böyle babeyi. Benim babey törenin elinde esir. Başlık parasına tamah etmiş, kuma vermiş beni 16 yaşında benden 15 yaş büyük bir adama. Dün Reşo’dan bir mektup almışam. Ah Reşo can Reşo.. Mektubunda şöyle yaziyi yiğit Reşo. “Zilan” (Celal Ülgen) şiirini okur. Boynu bükük üzüntülü sahneyi terk eder.
Zilan (Mektup) (33)
Bu kara yazgıdır Zilan;
Topraksız olmak, yetim kalmak yetmezmiş kimin
Sensiz de olmak kara yazgıdır kurban...
Bilisen
Kaç gece kaç gündüz adın sayıklamışam
İçimden atamamışam
Küçelerde yolun gözlemişem
El etmişem, işmar etmişem
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Ne zaman büyümüşsen farketmemişem
Ne zaman ellerin büyümüş
Ne zaman gözlerin büyümüş
Ne zaman börünmüşsen kara çarşafa
Bir gözlerin görmüşem ceylan kimin
Vurulmuşam.
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Daracık köçelere sığmamış sevdam
Seni Halilrahman’a sormuşam Anzılha’da
Urfa kalasında Nemrut köşküne adın kazımışam
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Şimdi gelin olisen telli duvaklı
Yine gülü misen biye?
Kara Şar’dan gelen deli oğlan deyi misen?
Sevdanı içime gömdüm bilesen
Bu kentin hampara taşlarına sır sakladım.
Üç kuruşluk başlık parasına değer miydi Zilan...
Bilirem dahlin yoktur bu işte.
Töreler böyle demiş
Yazgılar böyle çizmiş.
Kim karşı gelmiş ki sende gelesen.
Atalar boynumuz kıldan incedir demiş...
Her şafak seninle sökerdi Zilan.
Sıcak yaz geceleri seninle eserdi.
Ben siye şiirler okurdum.
Sen biye Urfa türkülerini...
Yediveren gülleri kimin açılırdın baharla
Karakoyun deresinden çiçekler getirirdin.
Önceleri inanmamıştım sevdigine.
Anladım zamanla.
Seni yitirmek kor kimin yaktı yüreğimi;
Acımı anla...
Kar ender yağardı Urfa’ya
Sevdamız yağan kar kimin aktı.
Hatırlı misen bir de tutkumuz
Yağmurda ’çömçe gelin’ oynamaktı...
Şimdi sen mi gelin olisen Zilan?
Sevgin bir yanda Töreler diger yanda
Duydum ki ’KUMA’ olimişsen
Akar suda saman çöpü gibi çaresiz
Ve de köle kimin İtaatkar, sessiz
Gidisen
Oldu mu ya?...
Kaçıncı asrını yaşamakta Harran’da toprak?
Bu kenti terkediyem Zilan.
Anzılha’da kutsal balıklar şahidim olsun ki
Bu kenti terkediyem...
Yasak mayın tarlalarını
Kaçakta kol verenleri
Can verenleri terkediyem...
Anne : Anne ile oğul sahneye girerler anne heyecanlı sevinçlidir. Oğluna atılır “Oğlum! Geldin ha... sonunda geldin ha..”
Oğul : Oğul kırık, örselenmiş, üzgündür; annesinin yüzüne bakamamaktadır. annesinin dizinin dibine çömelir.”Anne Ben Geldim” şiirini okur.
ANNE BEN GELDİM (Oğul) (34)
Anne ben geldim.
Üstüm başım uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
üzerinde yeşil nakışlar olan
Anne ben geldim.
Yoruldum artık
her yol ağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı sarhoş ve sarsak şiirler çırpıştıran bir adam
Anne ben geldim
Kurumuş kuyunun suyu
İncirin sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları dikenler bürümüş
Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
At nalı ve sarımsak duruyor ama
“Oğlum mektup yaz” diyen sesin hala kulaklarımda
Anne ben geldim
Ağdaki balık bardaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak
Anne ben geldim
Oğlun hayırsızın
Anne ben geldim (Yusuf Hayaloğlu)
Anne : Anne oğlunu çok farklı gördüğü için şaşkın, düşünceli bir hal almıştır. Ama oğlunun bu umutsuz haline bakar, Ona biraz olsun moral vermek ister. “Keder Sana Yakışmıyor (Victor Hugo).” Şiirini seslendirir. Oğul Annesinin eline sarılır, elini öper. Oğlun başı anasının omzunda sahneyi terk ederler.
Keder Sana Yakışmıyor . (Anne) (35)
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fikir fikir gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Neyzen : Başında fötr şapka cebinde kavalı sahneye gelir. Pejmürde bir hali vardır. “Anladın mı?” (Neyzen Tevfik) şiirini seslendirir.
Anladın mı? (Neyzen) (36)
Hicran destanını kendinden oku,
Mecnun’dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leyla’sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikayet etme.
Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,
Senin aradığın zevk, sefa düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.
Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşurşan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.
İyi bak kabına, olmasın delik,
Boşuna taşırsın ,gider gündelik.
Anında olmalı, ettiğin iyilik,
Alem duysun diye, inayet etme. (Neyzen Tevfik)
Kız Öğr. : Sahneye gelir biraz şaşkın ve heyecanlı “Deniz Feneri” (Abidin Aydın) adlı şiiri seslendirir.
Deniz Feneri (37) (Kız Öğr.)
Neden diyorum durmadan
Düşündüğüm ormanı biçiyorlar
Küçük bir kuş olsam şimdi
Nereye konacağım
Tek bir ağaç kalmış
Hangi dalına konsam
Acaba keserler mi
Neden diyorum durmadan
Düşündüğüm denizi zıpkınlıyorlar
Küçük bir balık olsam şimdi
Nerede yüzeceğim
Dalyanlar kan içinde
Hangi sularda kanat çırpsam
Bulut mu olsam yoksa
Akça pakça bir yağmur filizi
Nerede duracağım.
Deniz orman gökyüzü
Hangi birine ağlasam
Albatros mu olsam
Alıp başımı okyanuslara doğru
Uçup gitsem mi yoksa
Gücüm kanadım tükenmeden
Kendimi vurmak için
Mavi bir atlas mı bulsam.
Neden diyorum durmadan
Düşündüğüm gökyüzünü kirletiyorlar
Güneş olsam şimdi
Nerde ışıyacağım
Dört yönden birden dolsam
Yusam arıtsam kirini
Acaba küserler mi
Bir filika mı yapsam
Yoksa kendime
Kerestem ne mi olacak
Alabora sulara gömülürken gemi
Kurtaramayacaksam eğer
Denizi ormanı gökyüzünü
Balıkları kuşları
Sunucu : Yüreğinizin tellerine bir başka dokunduk bu gece. Sevgi bin bir kılığa girdi de öyle çıktı karşımıza bu gece. Ama hepsi ne kadar tanıdık değil mi. Yalnızca şiirlerde yaşanmasın dostluklar, o unutulmaz aşklar. Yaşamın hay huyu içinde kaybetmeyelim birbirimizi, Sevgimizin, sevildiğimizin, dostlarımızın, dostluklarımızın farkında olalım. Buradan son bir mesaj vermek istiyoruz sizlere”
Eğer... (Can Dündar)
Eğer Onu hatırladıkça asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz…
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, Ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa…
dünyanın en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse…
hayat Onunla güzel ve onsuz çekilmezse…
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire Onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız…
her çalan telefona O diye atlıyorsanız…
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü…
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu…
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa…
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa…
…o halde bugün sizin gününüz…!
Çok yaşayın
Dolu dolu yaşayın ve kıymetini bilin yaşadığınızın.
Diyoruz. Bu dinletiyi edebiyat öğretmenimiz Ali TÜRER hazırladı. Fen Lisesi saflarına bu sene katılan biz hazırlık sınıfı öğrencileri de sunduk. Fen Lisesi öğrencisi olmanın gururunu ve sevincini «Her şey insan için” adlı bu şiir dinletisini sunarak diyerek sizlere göstermek istedik. Bu dinletiyi sizlere sunan arkadaşlarımı sahneye davet ediyorum. Şiir dinletimize gösterdiğiniz bu yoğun ilgiden dolayı hepinize teşekkür ediyoruz.
Kullanılacak Şarkılar
Eski dostlar
Unutulmuş birer, birer
Eski dostlar eski dostlar
Ne bir selam ne bir haber
Eski dostlar eski dostlar
Hayal meyal düşler gibi
Uçup giden kuşlar gibi
Yosun tutan taşlar gibi
Eski dostlar eski dostlar
Unutulmuş isimlerde
Bilinmez ki nasıl nerde
Şimdi yalnız resimlerde
Eski dostlar eski dostlar Bu ne dünya kardeşim
Bu ne dünya kardeşim seven sevene
Bu ne dünya kardeşim böyle
Bir garip buruk içim bilmem ki niye
Belki de sevdiğim yok diye
Bu ne dünya kardeşim gülen gülene
Bu ne dünya kardeşim böyle
Ben de hep onlar gibi gülsem mi öyle
Yüreğim kan ağlasa bile
Ne kürk ister bu şen gönlüm ne bir saray
La, la, la la, lay
Ye iç eğlen çok kısa ömrün
Sev çünkü sevmek en kolay Yeliz
Hava Nasıl Oralarda
Senden ayrı geçen günler
Ha bugün ha yarın geçer
Omzumda bunca yük varken
Biri iner biri biner
Sen her gece rüyalarımda, gelip bana ağlıyorsun
Kim bilir beni kimlerden, sorup haber alıyorsun
Ne haldeyim biliyor musun
Hava nasıl oralarda, üşüyor musun.
Kar yağıyor saçlarıma bilmiyorsun
Bildiğim pek çok doğru var
Gittiğim bir tek yolum var
Şu yürekte kaç yangın var
Biri söner biri yanar
Sen her gece rüyalarımda, gelip bana ağlıyorsun
Kim bilir beni kimlerden, sorup haber alıyorsun
Ne haldeyim biliyor musun
Hava nasıl oralarda, üşüyor musun.
Kar yağıyor saçlarıma bilmiyorsun
..............
Yıllar geçse de üstümden bu kalp seni unutur mu
Kader gibi istemeden bu kalp seni unutur mu
Bir hasretlik yüzün vardı içimde bir hüzün vardı
Söylenecek sözüm vardı bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu, bu kalp seni unutur mu
kalbim seni unutur mu
Anlamı yok tüm sözlerin sessiz geçen gecelerin
Yaşanacak gecelerin bu kalp seni unutur mu
Bambaşka bir halin vardı fark etmeden beni sardı
Benliğimi benden aldı bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu bu kalp seni unutur mu
kalbim seni unutur mu
...................
Bana aşkı veren sendin sonra alıp giden sendin
Yollarımız ayrı derdin bu kalp seni unutur mu
Oysa düşlerim başkaydı birdenbire yarım kaldı
Yaşanacak çok şey vardı bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu, bu kalp seni unutur mu
kalbim seni unutur mu
Her gün akşam yattığımda üşüyorum yokluğunda
Yaşıyorum boşluğunda bu kalp seni unutur mu
Bende cehennem gibi yürek olmasa
Bende deli rüzgar gibi hasret olmasa
Bir de cana can katan o sevda olmasa
sevda olmasa
ah bu hayat çekilmez (2)
sen olmasan canım
ah bu çile çekilmez.
Bende bitip tükenmeyen umut olmasa
Gönlümde bu dinmek bilmez sızı olmasa
Gözlerimde gözlerinin izi olmasa
İzi olmasa
ah bu hayat çekilmez (2)
sen olmasan canım
ah bu çile çekilmez. Erol Evgin
.............
Hayat bayram olsa
Şu dünyadaki en mutlu kişi
Mutluluk verendir
Şu dünyadaki en güçlü kişi
Güçlükten gelendir.
Şu dünyadaki en bilge kişi
Kendini bilendir
Bütün dünya buna inansa
Bir inansa hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa
Uzansak sonsuza
Şu dünyadaki en olgun kişi
Acıya gülendir
Şu dünyadaki en zengin kişi
Gönül fethedendir
Şu dünyadaki en soylu kişi
İnsafa gelendir
Şu dünyadaki en üstün kişi
İnsanı sevendir
(Nakarat) Emel
Olmasa mektubun yazdıkların olmasa
Kim inanır senle ayrıldığımıza
Sanma unutulur kalp ağrısı zamanla
Her şeyi unutarak yaşanır sanma
Neydi bir arada tutan şey ikimizi
Birleştiren neydi ellerimizi
Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi
Sevmek bir çok şeyi göze almaktır.
Baksana geçmişe ne çok anıyla yüklü
Nerde o taverna nerde sinema
Harcanmış zamanlar yeniden yaşanmaz ki
Geç kaldıktan sonra arama boşa
Neydi bir arada tutan şey ikimizi
Birleştiren neydi ellerimizi
Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi
Sevmek bir çok şeyi göze almaktır.
Yeni Türkü
Bana her şey seni hatırlatıyor
Hatıralar sarmış dört bir yanımı
Baktığım yerde izin duruyor
Ben seni düşünmek istemesem de
Bana her şey seni hatırlatıyor
Beraber yürüdük biz bu yollarda
Beraber ıslandık yağan yağmurdu
Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda
Bana her şey seni hatırlatıyor
Gökyüzünde güneş o gözlerini
Çatlayan topraklar o hasretini
Yakılan her ateş bitmez sevgili
Her şey bana seni hatırlatıyor.
Senede bir gün
Gönlümde açmadan solan bir gülsün
Her zaman gamlıyım her zaman üzgün
Beklerim yolunu aylar boyunca
Yeter ki gel bana senede bir gün senede bir gün
Ağarsın saçlarım solsun yanağım
Adını anmaktan yansın dudağım
Bu aşka canımı adayacağım
Yeter ki gel bana senede bir gün senede bir gün
Bu ne dünya kardeşim
Bu ne dünya kardeşim seven sevene
Bu ne dünya kardeşim böyle
Bir garip buruk içim bilmem ki niye
Belki de sevdiğim yok diye
Bu ne dünya kardeşim gülen gülene
Bu ne dünya kardeşim böyle
Ben de hep onlar gibi gülsem mi öyle
Yüreğim kan ağlasa bile
Ne kürk ister bu şen gönlüm ne bir saray
La, la, la la, lay
Ye iç eğlen çok kısa ömrün
Sev çünkü sevmek en kolay Yeliz