- 1313 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Soylu Bir Hıçkırıktır Sevda
Özlemli ruhumu yasladım yokluğunda, dalganın sessiz çağıltısına
Kundaklı hüzünlerin sandalıyla geçemedim afyon bakışlı gözlerini
Yüreğimin başkaldırılarına kentler isyan etti, eridi kar dağlarımda
Gül kokulu düşlerin zindanlarında yazdım ben en ölümsüz şiirlerimi
Güneşin dansına kaptırdım seven yüreğimin ritmini, sen türkü dudaklarına gün suları serperken. Bir alevin dili yaladı yüreğimi, aşkın teline özlem çağrıları eklerken. Koyu bir duruştu varlığın, soylu bir bakıştı insanlığın, dumur dudaklarına yağmur inse de. Ayrıştırılmış ayrıntılarla severdin öfkelerini, ben özlemin gölgelerine seni yazarken. Gülüşlerin büyürdü gönlümde, vakitsiz kırıklıklarla susuşlarımıza anlam ararken.
Sevdamızı besleyen tüm değerlere ve aşkımızı süsleyen nedenlere diz çöktüm, ben sesinin kırık yansımalarına muhtaçken. Sevgi balonlarını gezdiriyordu parklarda insanlar, ben minik umutlarla çağrını beklerken. En zor yanıklarım okşanmıyordu yokluğunda ve ben devasız düşünüşlerin kıyılarında kırık bir daldım. Her dalga önce seni götürdü uzaklara, suskulara sarılarak sarıldım aşkın çelişkili kollarına.
Yokladıkça yokluğunun yoksulluğunu her gün yeniden acıkırım sana. Sil baştan susarım kana kana aşkına. Sızlar sol yanım, kahrım olursun, yanar göğsüm, yangınıma sokulursun. İki çaresiz insan oluruz, sen orada yıkık, ben buralarda yapayalnızlığıyla kırık. Avuçlarımıza özlem koyarız sonra, dağılırız birden çok uzaklara, kapılırız bizi bize iten korkulara. Aşk ilerler durmadan, uzanırım ben yosun gözlerindeki o eşsiz ve yaşanası kumsallara.
Sonsuzluk koylarına demir atan tüm gemilerin güvertesinde hüznün paslı demiri vardır. Sarhoş sözlerin direklerinden dalgalanan sevda nakaratı yaşlı bir çalgıcının gözyaşıdır. Hep yanık yüreklerimizin tarumar kıyılarını aradıkça ve aşka adaklar adadıkça tükenir sabrımız. Uykulara sarıldığımız her anın damağına bunun için titrek buseler koyarız.
Sırrımızın sırtını sıvazladıkça anılar, yorgun bedenimizin düş yankıları uzak dağlarda çınlar. Gölgenin damarları yürüdükçe köke, sarıldıkça her yudumda aşk gonca güle bülbülün isyanı tüter gönülde. Bir yaşamak andıyla açılan gözlerimizin ve dalgalara sarılarak denizleri aşan düşlerimizin kırık göğsünde bekleriz her mevsim sevdiğimizi. Sürgünler büyür içimizde, sevda suları köpürürken arsız nehirlerimizde.
En koyu gölgeye sakladığımız aşktır, gülümsemeyi unutan yüreğimize sürdükçe acıyı. Dalganın köpüğü asidir, göğsümüze ektikçe ayrılıklar sancıyı. Dar geçitler sır vermez yar, dargın suskular körükler bıkmadan acıyı. Kanaması bitmeyen şiirlere sarıldım bu gece de, gönül tanımasa da sevda bakışlı hancıyı. Sen ruhunun dalgalarını düşlere ser, ben bulut hıçkırıklarıyla gecenin, bu sancının ve bu zorlu aşkın özüyle yazacağım, göğsümde açan sancılı aşkın gül bakışlı vedasını.
Bak, en ışıltılı maviyi giyinmiş ruhuna deniz, ismi Akdeniz. Salınıyor rüzgârla ah, say ki mutlu bir beniz. Birkaç yorgun gemi sırtında, aşka demirli yaşam penceremiz. Kokluyor hayatı, ağlıyor belki de sessiz sessiz. Kıyıda bir adam, uzaktaki aşka yürek adayan. Suların ötesinde bir kadın, ayın şavkında saçlarını tarayan. Yürekte andır kanayan, anlardır meçhul sarılışlarla avunan, tükendikçe dilimizde aşk denilen kavram.
Sıvaları dibine dökülmüş odaların dağınık yataklarında en çok üşüyen şiirdir. Titrek ellerimizle yolduğumuz saçlarımızdaki zamansız aklar, yiten bir ömrün sularında yüzen incecik tellerdir. Duvarın harcına sevda işledikçe ve özlemin yatağını düşlerle süsledikçe yağmur dökülür saçaktan ve aşkın dumanı yükselir mutluluğun bacasından. Unutulmaz anların damarları bu yüzden narindir yar, aşk sorgulu bir tükenişçe izlendikçe simleri dökülmüş aynalardan.
Engellerin gemileriyle geçmeyi dilerken düş denizlerini, ay gizler derin yüreklerimizin sevda izlerini. Dil susar yangında, gönül ağlar en umutsuz anlarında ve sevda konuşulur yar hissedildikçe uzaklarda. Yaşanası kavuşmaların kayıp tarihlerini zaman örter, her bekleyiş günü gelince boş karelerde gerçeğine gülümser. Hüzünlerle tatlandırdığımız aşkın şarabı onlarca kadehe bölüştürülmezse, her yudum yaşanmamış bir sancıyı uzak denizlere iter.
Bir düş sancısıdır aslında asırlardır sana atan bu yürekte beslenen. Çoğul dökülüşlerin penceresinden akan soylu bir denizdir, arada bir dalgalanışıyla gönlümü sevindiren. Sesinle dalıp hayatın derinlerine, asılmak dayanılmaz bir anın küreklerine. Bilesin ki, varsıl ve engin sevdandır bende hiç eksilmeyen. Suyumdaki ışıltı, ekmeğimdeki katık, yüreğimdeki yangınsın sen ve bir sevdanın en soylu masalısın, şu çocuk yüreğimi yıllardır sevindiren.. Dudaklarındaki esmer öpüşlere, göğsündeki derin sevilere ve bedenindeki ölümsüz ve geri dönümsüz mevsimlere yaşadıkça ibadete duracaktır bu ruh, bu beden.
Hikâyesi: Her insan, bir gün unutulacak sevilerden kurduğu kulelere tırmanır vakit buldukça. Alabora olacak gemilerle yolculuğa çıktığını bile bile, içindeki o emsalsiz umutla, o inanılmaz yaşam aşkıyla düşer düşlerin yollarına. Bir sesli senfonidir aslında yüreğindeki, sessiz tırnaklar geçirir gecelerin atardamarlarına ve kendi yalnızlığının muştulu sevinçleriyle gözler ufukları. Dalgalar, hep yapayalnızlığına vurur gecelerde ve o gecelerde eskimiş, yıpranmış umutları göğsüne sıkı sıkıya bastırır. Sonra, bir gün bir ayna düşer avuçlarına. Bakar uzun uzun yaşama sevdanın simleri yapışmış bir düşünüşün uzun koridorlarına. O ana kadar verdiği kararlarla sürüklenir aynanın içindeki odalarda ve ruhundaki rüzgârın direnci kaybolana kadar kendi asil hıçkırıklarını dinler.
Selahattin Yetgin