Vekilimin Gözü Doysun
Son zamanlarda sıkça konuşmaya, konuştukça da önünü almaya çalıştığımız emekli vekil maaşlarına zam, bugünün meselesi gibi görünse de böyle değil.
Biz; Müslüman olmamız ve dolayısıyla hak ve hukuku İslamî açıdan değerlendirmemiz gerekirken, Hz. Ömer gibi; “Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa ilâhî adalet Ömer’den sorar” diyeceğimiz yerde, kuzuyu kapma pozisyonunumuzu muhafaza etmeye çalışıyoruz.
Günün konusu hâline gelmezden önce, milletin cıbır kesimlerinin çoğunluğuna rağmen % 60’lık zam ile sadece bordo renkli büyük deri koltuklu makamın Söz Kürsüsü’nde hırgür ve nizayı süslemeye memur vekiller, şayet Türk halkındaki sessizlik devam etmiş olsaydı, ne vetoyu yiyecekler, ne de % 60’ın, emekli Cumhurbaşkanı’nın maaşının yüzde 45’ine endekslenmesine rıza göstereceklerdi..
Şu hâle bakınız.. Millete vekillik adıyla TBMM’de görev alanların adalet duyguları yüksek ve vicdanî hükümleri gayet makul olması gerekirken, çalışan ve emekli ekseriyetin % 2-3’lük zammı zor alabildiği bir zamanda bu rakamları 20-30 misliyle katlayacak bir zammın peşine düşmeleri ne kadar şaşırtıcı bir durumdur.
İşte bu durumda gönlüm öylesine bir maziye takılıyor ki o zamandan; Milli Şair Mehmet Akif’in kendisinden istenen Milli Marş şiirine karşılık verilecek 500 lirayı elinin tersiyle itttiğini görüyor ve pörsümüş eski püskü paltosuna sarılıp sadece halkının yoksulluğuna ne sebeble üşüdüğünü anlıyorum da, O’nun yolundan gidenlerin hasisliğine akıl erdiremiyorum..
Hani biz Müslüman’dık ve ‘Komşumuz aç iken tok yatan bizden değil’ Hadis-i Şerif’iyle büyüyen, yürüyen ve olgunlaşan bir bedene sahibdik. Yani; komşumuz ya aç, ya da açlık çekecek kadar sefil iken tok gezmekten utanacak ve sıkılacak kadar engin bir ruha sahibdik.
Hayır, ne yazık ki bu mühim Hadis-i Şerif’i sadece dışından okumaya ve içini doldurmaya muasır bir niyeti hiç taşıyamamışız.
Meselenin bu tarafı her neyse de, görünen tarafıyla şu vekil maaşlarıyla ilgili asiller ne diyorlar? “Kardeşim, Meclis’e her gün bilmem ne kadar misafirim geliyor ve aldığım maaş onların harcamalarına yetmiyor.”
Durum böyleyse, soralım öyleyse; Sizin aldığınız maaşları sizi ziyarete gelenlere harcama gibi bir mecburiyetiniz mi var? Ya da her misafirinizin bu Meclis çatısı altında karın doyurma gibi bir hakkı mı bulunuyor? Böyle bir mecburiyet Misafir ile Hane sahibi arasında asla söz konusu değildir.
Fakat söz konusu olan bir husus var ki anlatayım..
Yıl 1988.. Yani benim bin lira maaş aldığım bir zamanda, önce vekil olduğunu bilmediğim ve 5000 lira gibi bir maaş aldığını ve yetmediğini söyleyen bir şahısla gelir ve giderde dengesizliği tartıştığım bir zaman dilimi.. Aradaki fark itibariyle söylediğim; “sizin maaşınız 5000, benimkisi bin lira ama, zeytin-peynir bize elli lira da, size 500 lira mı? Hangi dükkânda hangi etiket böyle farklı bir rakamı yazıyor?”
Sonra, şahsın görmediğim yaka rozetinin aslını ağzından dinliyorum; Ben Vekilim..
Evet O’ vekildi ve dükkânların fiyat etiketlerinin yazmadığı rakamı O’nun vicdan etiketi yazıyordu..
Evet, 88’li yılların vekili olan o şahıs, o gün de benden en az 10 misli maaş alıyordu, bugün de aynen öyle alıyor. Aradan geçen çeyrek asır, anlaşılıyor ki halâ aynı geleneği, ne yazık ki sürdürüyor ve komşular arası insanî muvazeneyi bir türlü sağlayabilmiş değil. Biz ya aç, ya da aç safında omuz omuza bir hayatı yaşarken, komşularımız tok yatma alışkanlığını terketmemek kaydıyla, oburca bir hayatın karın genişliğini daha da biçimlendirme telâşı içindeler.
Milletin ekseriyetinin gösterdiği tepki itibariyle mezvuubahis olan % 60’lık zammı güya iyi niyetleriyle % 45’lere çektiklerini söyleyenler, Cumhur’un Başkanı’ndan veto yemeselerdi ve millet sessiz bir yığınlık gösterseydi, Paşa Paşa bu maaşı alacaklardı değil mi? Almamalarına sebeb üst ve alt tepkilerin hükmü şu kadardır demekten ziyade böyle bir aşırı zam oranı dahi mevzuubahis olmamalıydı. 600-700 TL. maaş standardı olan bir ülkede, nasıl ki çok büyük bir çoğunluk ayağını yorganına göre uzatmaya mecbur bırakılmış ise, insan hüviyeti bakımından halk ve vekil farkını ortadan kaldıran adalet sistemine itibarla vekillerin de ayaklarını yorganlarına göre uzatıp, halklarına göre farklı olan bu maaşın boyunu kısa tutmaları Allah rısazına bağlılıklarını ve tâbiliklerini gösterecektir.
Hazret-i Peygamber Efendimiz’i gayet iyi dinleyecek olursak, öyledir; "Mağripdeki bir Müslümanı’n eline diken batsa, Maşrupdaki Müslüman acısını hissetmelidir."
Ya da bir diğer söz itibariyle; “Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa ilâhî adalet Ömer’den sorar” diyen Hazret-i Ömer gibi adaletli olmalıyız..
Yoksa Müslüman bir ülkede, İslâm’a vekil olmanın bir manâsı var mı ki..