- 2716 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
oğuz abadan ile söyeşi
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız ?
Cevap- 1950 yılında Ankara’da doğdum. İlkokul sıralarında mandolinle başladım müziğe. O
yıllarda Ankara Radyosu Çocuk Saati’nde mandolin korosunda çaldım. Ortaokula
başladığım sıralarda kemana ilgi duymaya başlamıştım ki, Beatles ile gelen
fırtınadan etkilenerek gitarda karar kıldım. İlk hocam Ziya Aydıntan idi ve 12
yaşımda klasik gitar öğrenmeye başladım. Aslında o yaşlarda benim beklentilerime
yanıt vermediğini düşündüğüm klasik gitar yerine, rock ağırlıklı çalışmalara
başladım ilerleyen senelerde. Çeşitli amatör gruplar kurduk ve zamanla konserlerde
boy göstermeye başladık. Henüz yaşlarımız 16 civarında idi ki, kendimi fazlasıyla
müziğin içinde buldum. Tutkum olmuştu.
Daha sonraları profesyonel olarak çalışmaya başladım; artık bu işten para
kazanıyordum ve en iyi olabilmek için de çok fazla çalışmak gerektiğini
farketmiştim. Cemil Başargan gibi o dönemin en iyi orkestra şefleri ile çalışma
şansım oldu ve bendeki emeklerini asla unutmam mümkün değil.
Sene 71 olduğunda, 12 Mart cuntası ve ardından gelen günlerde okuma hakkım
elimden alındığından, mecburi hizmetimi yapmak üzere Urfa’nın Viranşehir
İlçesi’ndeki Kaleköy’e (Kela Dodikan) sürgün edildim. 74 affına kadar dört senemi
orada geçirdikten sonra, Gazi Üniversitesi Müzik Bölümüne keman öğrencisi olarak
kayıt oldum. O yılların sağ-sol çatışmaları nedeni ile okul bizler için gidilemez hale
geldiğinde, yurtdışına gittim. Almanya’da müzisyen olarak çalışırken, gezi amaçlı
gittiğim Paris’te Moğollar’dan Cahit ve Engin ile karşılaşınca Almanya’ya geri
dönmedim ve birlikte çalışmalara başladık.
Okulu bitirebilmem için doğan bir fırsatı değerlendirmek üzere ülkeye döndüğümde,
Ankara Belediye Orkestrası’na aranjör/basçı olarak başlayıp, üstüne bir de evlenince
Avrupa macerama son vermek zorunda kaldım. Ankara yıllarımda kendi adıma
kurduğum orkestram ile çalıştım.
81 senesinde kısa dönem askerliğimin ardından İstanbul’a yerleştim. Halen burada
yaşamaktayım. İkisi de müzisyen olan Ayşegül ve Yağız isimlerinde iki çocuğum var.
Soru- Müzik yaşamınız içerisinde kimlerle çalıştınız ve hangi sanatçılara arajman veya
yönetmenlik yaptınız ve eserleriniz hakkında biraz bilgi verir misiniz ?
Cevap- Müzik, hayatımın tümünü kapladığı için, her alanında yer aldım diyebilirim. Bu
nedenle de gerek sahne ve gerekse studio çalışmalarında, orkestra şefi, aranjör,
besteci yanlarımla, Türkiye’nin kalbur üstü tüm sanatçıları ile çalıştım. Özellikile
sahnede orkestramla eşlik etmediğim sanatçı parmakla sayılacak kadar azdır.
Sayılarını bilemeyeceğim kadar çok albümde arajör ve yönetmen olarak yer
aldığım gibi, yüzlerce albümde bas çaldım.
Cem Karaca, Ahmet Kaya, Zerrin Özer, Banu, Şiwan Perwer, Kawa, Okay Temiz,
Kurtuluş, Ümit Besen, Zihni Cinan, Fatih Kısaparmak, Tanju Okan, Neşe Karaböcek
vb bir çok sanatçının albümünü yazıp yönettim. Ayrıca, bestelerim bir çok sanatçı
tarafından seslendirildi.
Bunların dşında, Mezrabotan, Dengi Azadi, Koma Amed, Koma Çiya gibi çeşitli
grupların ve Heme Haci, Ali Baran, Hozan Aydın gibi Kürt sanatçılarının albümlerini
düzenleyerek yönettim.
Soru- Şiwan perwer le de çalışmışsınız bildiğimiz kadarıyla fakat kendi isminizi bu
çalışmada kullanmamanızın sebebi nedir ? (bozo Çerkez – Çerkez bozo)
Cevap- Şiwan Perwer’le 4 albüm çalışmasını birlikte yaptık. Zembilfroş, Naze, Daye Can
(Gülistan ile ) .. Bozo Çerkes ismi, bu albümleri yaptığımız 90-91 senelerinin bir
gerçeği ile ilgili idi ve Oğuz Abadan olarak imza atmak Donkişotluk’tan başka bir
şey olmayabilirdi. Sevgili dost Perwer’le bir isim düşünürken -o zamanlar çok ufak
olan- oğlu Xerhabun imdada yetişti! Oğuz diyemediği için bana Ape Bozo diyordu.
Bozo’ya öyle, soyadı yerine Çerkes’e ise, benim etnik kökenimden dolayı karar
verdik. Uzun bir süre Bozo Çerkes olarak kalmak zorunda idim. Buna dair hoş da bir
anım vardır. Dengi Azadi evime gelmişti benimle ilk albümleri için konuşmaya. Altı
aydır bu albümü planladıklarını söylediler. Ben de, neden bu kadar beklediklerini
sordum. “Bozo Çerkes’le yapmak istedik ama ulaşamadık, Avrupa’da yaşıyormuş
ama yerini kimse bilmiyor” dediler. Rahmi Saltuk biliyordu Bozo benim. Ona
danışmışlar, o da demiş ki “boşverin Bozo’yu aramayı Oğuz Abadan!a gidin!” Ogün
öğrendiler benim Bozo Çerkes olduğumu.
Soru- Bir çok film müziği yaptığınızı biliyoruz bunlardan bahsedebilir misiniz? Film
müziklerinin müzik piyasasında yeri ve farkı nedir sizce?
Cevap- Fim müziği yapmaya ilk kez Moğollar’dan arkadaşım olan Cahit Berkay’la beraber
başladım. İstanbul’a geleli henüz 1 sene olmuştu ve birlikte yapmamızı önerdi.
Cahit’le çalışmak hoştur, reddedilmez. Birlikte Onlarca filme müzik yaptık.
İşbölümümüzde o temaları hazırlıyor ben ise, onların düzenlemelerini yapıp
orkestrayı yönetiyordum. O yıllarda müzik canlı performanslar gerektiriyordu ve
filmi izlerken aynı anda icraa ediyordu orkestra. Kısacası, ben işbölümünde müzik
direktörü idim. Sonra, teknoloji gelişip, reel müzisyene gereksinme azaldığından olsa
gerek, ayrı ayrı çalışmaya başladık. Ben daha çok dizilere yönelik müzik çalışmaları
yapıyordum. TRT tarafından o yılarda yapılan bir çok drama, belgesel ve eğlence
programında imzam vardı. Tabii bu arada müziğini yaptığım sinema filmlerinin
sayısı da 79u bulmuştu. İrfan Tözüm, Orhan Oğuz, Atıf Yılmaz, Kartal Tibet, Temel
Gürsu, Zeki Ökten, Yavuz Turgul, Yavuz Özkan vb bir çok yönetmenle çalışma
şansım oldu.
Son yıllarda dizi ve snema filmlerine yapılan müzikler, film müziği olmaktan çok,
eski Yeşilçam mantığına uygun, film şarkısı özelliğini taşımaktalar. Bu durumda,
müzik piyasasında kendilerine, soundtrack albümü oldukları için değil, populer
müzik örneği oldukları için alıcı bulabilirlerdi, ancak, internetteki bedava paylaşımın
engellen(e)memesi, bunu da olanaksız kılıyor.
Soru- Bir müzisyen sizce nasıl olmalıdır ?
Cevap- Müzisyen (ve tabii her dalda üretici konumundaki sanatçı) önce yaşadığı güne
tanıklık etmeyi öngörmelidir. Her ne kadar yaşam, bazan bunu zorlaştırsa ve kişiyi
istemediği şeyleri yapmaya da zorlasa, yine de seçici olmak mümkündür.
Herşey, hayattan ne beklediğinizle ilgilidir. Ama, muhakkak ki müzisyen,
dünyada olanbiten herşeyden haberi olması gereken adam olmalıdır.
Tüm konular ayrı birer roman, şiir, resim konusu olabildiği gibi müziğin de temaları
arasında olabilmelidir. Afrika’daki aç çocuktan, Filistin’de tanka taş atan çocuğa,
Brezilya’daki Yağmur Ormanları’nın talanından, Alaska’daki foklara kadar herşey
müziğin de ilgilenmesi gereken konulardandır. O halde, müzisyen dünyalı olmak ve
olduğu kadar da sahiplenici pozisyonunu bilmek zorundadır.
Soru- Görsel sanatlarda sahne arkasında çalışanların emeği büyük olmasına rağmen fakat
gerçekte de hep arka planda isimler olarak kalmalarının sebepleri sizce nelerdir ?
Cevap- Müzikte önde duran albümün kapağında adı ve resmi olandır. Bu zaten doğal değil
mi? Biz, populizme himzet etsek de, populer olmak amacı ile bulunmuyoruz orada.
İşimiz geri planda görünmesine rağmen, kotaranlar olduğumuz zaten biliniyor. Bu
kendi seçimimiz. Her müzik adamı, en azından biraz şarkı da söyleyebilir ki, eğer
seçimimiz o yönde olsa idi, bizler için en kolay şey, kendi albümümüzü yapmak
olurdu, öyle değil mi? Ben ve benim gibi bir çok arkadaşım, müzik yaparak ve halen
bunu sürdürerek 60’lı yaşlarımıza ulaştık. Bana, benim yaşımda kaç tane yorumcu
ismi verebilirsiniz? Bazı durumlarda, arkada ama hep orada olmak, kısa süre için
önde durmaktan iyidir. Bu durumdan şikayetçi değilim.
Soru- Müziğin haytınızdaki anlamsal boyutu nedir ?
Cevap- Bir anlam yükleme şansım olmadı. Çocukluğumla başlayan bir şey müzik ve bununla
büyüdüm, dışında bir şey olduğunun farkında bile olmadm denebilir. Yaşamım bu idi,
böyle gelişti. Anlamlandıracaksam illa ki, müzik yaşamımdır diyebilirim. Evrendeki
varlığımın nedeni...
Yayın hayatınızda başarılar diliyorum.
Teşekkürlerimle.
Oğuz Abadan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.