- 673 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Zor Hayat
“Kaç biramız kaldı?”
Allen Boothby şişelerin olduğu karton kutuya göz ucuyla baktı.
“Daha çok var. Yüklenip gelmişsin. Bu kadarına gerek yok, alt tarafı dudaklarımızı ıslatacaktık.”
“Dert etme” dedi Moose, “Fazla biradan ölen görülmemiştir. Konuşacağına bir tane daha uzatsana.”
Boothby’nin kendisine attığı şişeyi ustaca yakaladı, kapağını çevirdi ve dudaklarına götürdü. İçerken bir yandan da uzaklara doğru bakıyordu. Kendine de bira alan Boothby onun nereye baktığını farketti.
“Çiftliği mi görmeye çalışıyorsun? Buradan görülmez.”
“Biliyorum” dedi Moose. Bakmaya devam etti.
Tamamı iki ya da tek katlı binalardan oluşan Seagreaves kasabasının yegane yüksek yapısındaydılar: Belediyenin saat kulesi. Buradan tüm kasaba ayaklarının altındaydı. Moose’un baktığı yönde, bir kaç bloktan sonra kasaba bitiyor ve çiftlik arazileri başlıyordu. Onların arasında Moose’un doğup, büyüdüğü çiftlik de vardı.
“Satılmıştı, değil mi?”
Moose başıyla onayladı.
“Özlüyor musun?”
Gelen soruyla beraber Tom "Moose" Ferran ufka bakmayı bıraktı.
“Neyi? İsmini bile bilmediği biriyle kaçıp giden anneyi mi? Geride kalıp, genç erkeklerin peşine düşen babayı mı? Her günü ayrı kabus olan okulu mu? Okul dönüşü çiflik işlerine koşmayı mı? Yok, özlemedim!”
Bu sert cevap karşısında Boothby sindi. Sesini çıkarmadan birasına dönüp, içmeye devam etti.
“O günlerden aklımda kalan tek güzel anı postanede ‘Hazır mısınız?’ afişine denk gelmemdi. Hazırdım. Yaşım tutuyordu, okulu düşe kalka bitirmiştim, üniversiteye gidecek halim yoktu. Ben de yazıldım. Kimseye haber vermedim. Öldüğü güne kadar babama söylememiştim.”
“Askere gittiğini, bir işe yaradığını, hatta keskin nişancı olduğunu baban bilmiyor muydu? Bilse hoşuna giderdi.”
“Biliyordu tabi. Sadece ben ona doğrudan söylememiştim. Yoksa o öldüğünde bana nasıl haber verdiler sanıyorsun?”
“Aramıza katılman iyi olmuş, en azından senin ve bizim için.”
“Bir tane daha uzatsana.”
Moose açmadığı şişenin kapalı ağzıyla köşedeki bir dükkanı işaret etti:
“Orayı görüyor musun? İşte o dükkanın olduğu yerdeydi.”
“Ne nerdeydi?”
“Gümüş renkli minibüs. Tam köşedeki dükkanın önünde. Sokağın öbür tarafında da bir cami vardı.”
Boothby, Tanrı’nın unuttuğu bu Teksas kasabasının göbeğinde bir caminin varlığını kontrol etme gereği duymadı. Moose yine Felluce’deydi.
“Bizim konvoy caddeden salına salına geçiyor, kimse de dönüp bu minibüse bakmıyordu. Biz ise çatıdaydık. Gözlerim diğer çatılarda, teraslardaydı. Konvoydan çok sokaklarda gezen devriyeleri kolluyorduk. Birden Duckling beni dürttü. Duckling’i hatırlıyorsun, değil mi? O aralar benim hedef belirleyicimdi.”
“Hatırlıyorum. Şu Pennsylvania’lı kızıl saçlı çocuk değil mi? Top oynarken bubi tuzağına takılıp bacağı mı kopmuştu, ne?”
“Yok, sadece dizinin altı. Sahada iyiydi de, boş kaldığında pek akıllı biri değildi. Yerlilerle fazla içli dışlıydı. Bedelini de ödedi. Neyse, ne diyordum? Duckling beni dürtüp, minibüsü gösterdi. Biri direksiyonun başına oturmuş, camı hafiften aralamış, geçen konvoyu seyrediyordu. Kucağında tanıdık bir şey vardı.”
“Ne gibi?”
“Bir M40. Minibüsteki onun bunun çocuğu zamanında bizimkilerin birini indirip, elinden almış. Düşünmedim bile. Duckling’in onayı beklemeyip tetiğe asıldım. Adam yan koltuğa yuvarlandı. O düşünce kadının biri caminin avlusundan çıkıp konvoyun önüne doğru koşmaya başladı. Bam! Kadın kendini patlatamadan indirdim. Dükkanın üstündeki evin iki ayrı penceresinde iki kişi. Ellerinde AK 74ler. Bam! Bam! Meğerse konvoya tam teşekküllü bir tuzak kurmuşlar. Eğitim simülasyonu gibiydi. Birileri beliriyor, ben de alıyordum. Ateş etmeyi bıraktığımda daha boşa atmamıştım.”
“Bunu bilmiyordum.”
“Bilmezsin tabi. Ama kime “Felluce?” diye sorsan Ethan Place’i gösterir. O sefil herif bir yere siner, sokaktan gelip geçeni alırdı. Sonra da kahraman oldu, madalya taktılar ama yanlış yerine. Bir tane deniz piyadesinin hayatını kurtardı mı? Birilerine operasyonda yardımcı oldu mu?”
“Place’i bana anlatma.” dedi Boothby, “İki ay hedefçisiydim, yanından zor kaçtım.”
“Neyse ki kaçarken seni de almamış. Şimdi o herif normalin üç katı emekli maaşı alıyor. Biz ise bir kere onun yaptığını yapalım, belki bizi de farkederler dedik: Zart, askeri mahkeme. Sivillere ateş açmak, ölüme sebebiyet vermek, ülkedeki Amerikan askerlerinin hayatını tehlikeye atmak, barış düzenini baltalamak, vs... Sorarım onlara: Konvoyun kıçını kurtarırken neredeydiniz?”
Boothby yine susması gereken anlardan birinin geldiğini anladı. Moose’un divan-ı harbe gidişi, ordudan onursuzca atılması keskin nişancılar arasında en az Ethan Place’ın yaptıkları kadar bilinirdi. Onursuzca atılmak tüm nişancıların korkulu rüyasıydı.
Moose boşalmış şişeyi kenara koydu.
“Boş ver bunları.” dedi, “Biz keyfimize bakalım. Anlaştığımız gibi, kuzey ve batı yönüne ben bakıyorum. Sen güney ve doğudakilerden sorumlusun. Dürüst olup, tam indirdiklerimizi sayacağız.”
Sonra kılıfından tüfeğini çıkardı. Biraz tereddütten sonra Boothby de onu takip etti.
“Hazır mısın?”
Boothby olumlu şekilde başını salladı. Kulede iki kişinin rahatça uzanması pek mümkün değildi, ama hey! Ne zamandan beri keskin nişancılar seçici oluyordu?
Moose tüfeğin üzerindeki dürbünle dört yol ağzını taramaya başladı. Derken kısa saçlı, sarışın bir kadın gördü. Kadın amaçsızca vitrinlere bakıyor, zaman öldürmeye çalışıyordu. Dürbünün nişangahını kadının üzerine yerleştirdi. Nefes aldı, kısa bir süre tutu ve verdi. Sonra parmağı tetiğe gitti.
YORUMLAR
Çarpıcı olmuş öykünüz ,ürpertti resmen giriş ,gelişme ve de sonuç kısmısı.Tebrik ederim.
İlhan Kemal
Zor hayat koşulları mı? Kişilik bozukluğu mu? ''Dürüst olup, tam indirdiklerimizi sayacağız.” Beni en çok etkileyen cümle bu işte.
Güzel kurgulanmış öykünüzü begeniyle okudum.Yüreginize saglık.Saygılarımla.
İlhan Kemal
Okuyucu kitlesinin yapısı gözününde bulundurulmadan yazılmış bir öyküydü. Okuyup, yorumladığınız için ben teşekkür ederim. Saygılarımla.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
İlhan Kemal tarzı öyküleri...Hem farklı hem sürükleyici...Kadının suçu neydi acaba ölümü hakedecek?
Tebrikler yine severek okudum, sevgilerimle...
İlhan Kemal
Ölümü bir ceza gibi düşünmeyin. Yoksa insan kendini Doğmayı hakedecek (yani ödüllendirilecek) ne yaptım? gibi soruları sorarken bulabilir. Trafik kazasında ölmek gibi. Ama kişinin yoluna araba değil de, kurşun çıkıyor.
Teşekkür ederim güzel eleştiriniz için. Sevgilerimle.