- 1421 Okunma
- 12 Yorum
- 1 Beğeni
NERELERE GİDİYON RAMAZAN?
Gökten yağmur yerine inci yağsa bir tanesi bile benim kafama düşmez lakin sadece bir tane taş yağacak olsa o mutlaka gelir benim koca kellenin tam da odak noktasını bulur ve oraya isabet ederdi. O gün de öyle oldu. Tüm öğrenciler, öğretmenler ve ailelerimizle gittiğimiz Manavgat-Sorkun çamlığında kız öğrencilerimizin istop oynarken havaya ya da birbirlerini vurmak için attıkları top gelip gelip benim kafamı buluyordu. Önce ‘’Kızlar biraz daha dikkatli olun’’ dedim. Sonra sertleştim biraz ‘’ Bakın kızıyorum ama ben sizin hedef tahtanız mıyım?’’ dedim. Sonunda bana atılan topu aldım elime ve bağırdım ‘’ Ulannnn topunuzu keseceğim ‘’
Kızlar panik halinde sağa sola kaçışırken aniden dört öğretmen arkadaş birden fırladı ve elimdeki bıçağı alarak kızları kurtardılar!!! Garibanlar ‘’topunuzu keseceğim ’’ deyince ‘’hepinizi’’ olarak algılamışlar. Oysa bildiğiniz futbol topunu kast etmiştim ben.
Neyse…Top faslı bittikten sonra sıra mangal faslına geldi. Dört bir tarafa yerleştirdiğimiz mangalların başına geçip köfteler, tavuk kanatları pişirip yarım ekmek arasında önce öğrencilere, sonra kendimize sunumlar yaptık. Kokuyu alıp da yanımıza yaklaşan ot toplamaya çıkmış teyzelere de ikram ettik. Bu arada bayan öğretmenlerin ve öğretmen hanımlarının yaptıkları kısırdan tutun da zeytinyağlı dolmalara, keklerden tutun da envai çeşit böreklere, her türlüsünden meyvelere kadar gıda namına ne varsa midelere tıka basa doldurduk. Maksat midelerde bir santimetre küp boş alan kalmasın.
Yiyip içme ve sonrasındaki çöpleri toplama merasiminden sonra pikniğe gelişimizin diğer sebebi ile ilgili eylem başladı.
Evet biz o gün piknikte sadece eğlenip hoşça vakit geçirmeyecek aynı zamanda ders de işleyecektik. Ve dersin konusu da: Ölü nasıl kefenlenir ve mezara konur?
Manavgat İmam-Hatip Lisesi öğrencileri bir ölünün nasıl kefenlendiğini ve gömüldüğünü tatbiki olarak öğreneceklerdi.
Her şey gerçeğe tam olarak uygun bir şekilde yapılmalıydı. O bakımdan kızları, alt sınıf öğrencilerini, bayan öğretmen ve eşlerimizi olay mahallinden uzaklaştırarak sadece 12. sınıf erkek öğrencileri ve meslek dersleri öğretmenleri ile arzu eden erkek öğretmenlerden oluşan bir gurup oluşturarak işe mezar kazma eylemiyle başladık.
Hamza Bey Kıble yönünü belirledikten sonra mezar kazılmaya başlandı. Göğüs hizasına kadar derinlikte bir mezar kazıldıktan sonra kazılan mezar içine ölünün konacağı kısım oyuldu. Velhasılı mezar tamamdı. Bu arada neredeyse okulun tüm öğrencileri ve uzaklaştırdığımız diğerleri de merak etmişler olayı seyrediyorlar. Bir kaç kez ‘’ kışşşşt ‘’ dediysek de uzaklaştırmak mümkün olmayınca ‘’ Bırakın seyretsinler’’ dedik.
Mezar tamamlanmıştı. Lakin ortada bir ölü yoktu. Gönüllü bir ölüye acil ihtiyacımız vardı. Bu ölünün de ayrıca yıkanmış olması gerekiyordu. Bir de ölü yıkamakla mı uğraşacaktık yani? Neyse…Yıkanmış bir ölü bulmak da o kadar zor olmadı. O kadar söylememize ve sıkı sıkı tembihlerimize rağmen yine de ırmağa ( Manavgat Çayı ) girmiş olan bir ölü kurulanmak üzere bize doğru gelmekteydi. O artık bizim için gönüllü bir ölü idi. ‘’ Ne oluyor burada ‘’ diye aptal aptal soran Ramazan biraz sonra kefenlenip mezara konacaktı. Ohhh ölü yıkama derdimiz yoktu çünkü yıkanmıştı o.
Hamza ve Osman Bey birlikte Made in U.S.A bezinden bem beyaz kefen bezini zemine yaydılar. İzar, gömlek ve sargı denilen üç bölümü varmış kefenin. Amerikan bezi elle yırtılarak ( Makas da kullanılmazmış pek) bu saydığım bölümler hazırlandı. Bir tek anlamadığım husus Mehmet Bey’in elindeki bir pakete yakın pamuktu. Sonunda onu da öğrendim ama siz öğrenmeseniz de olur. Zaten onu kullanmadık.
Meslek Dersleri öğretmenleri Ramazan’a ‘’ Korkmuyorsun değil mi ‘’ dediler. ‘’ Yooo ne korkacağım ‘’ diye cevap verdi Ramazan ve geldi kefenin içine yattı. Lakin kefen bağlanınca ‘’ Çıkarın beni diye bir fırlayış fırladı ki tarifi imkansız. Ramazan’a kurallara uymadığı için verilen bu kadar ceza yetmişti. Öğrenciler biraz çalı çırpı toplayıp Kefenin içine koydu. Bir de oyuncak naylon bebek koyarak kefenlenmiş ölüyü!!! Mezara indirdik. Daha önce hazırladığımız tahtaları da yerleştirdikten sonra mezarı kapattık.
Biz mezarı kapatırken başka bir teyzeler grubu sokuldu yanımıza. Sordular ‘’ne oluyor diye’’ İşte o andan sonra anladım ki benim sahneye çıkma zamanım gelmiş.
-Hiç sormayın teyzeler. Bir öğrencimiz vefat etti. Onu defnediyoruz.
-İyi de oğul burası mezarlık değil. Niye buraya defnediyorsunuz ki?
-Teyzeciğim ölmeden önce vasiyet etmiş zavallım. Beni Sorkun Çamlığına gömün diye.
-Yaaa vah vah genç miydi?
-Dedim ya teyze öğrenci. Daha on altı yaşındaydı. Çok da çalışkandı rahmetli.
-Aaahhh hoca ahhh. Hep iyiler ölüyor zaten bu dünyada. Kötülere bir şey olduğu yok.
Teyzeler başladılar iplik iplik göz yaşı dökmeye. Bana da yeni ilhamlar geldi tabii ki. Kız öğrencileri topladım.
-Kızlar biraz sonra ben ne yaparsam siz de aynısını yapacaksınız tamam mı?
-Tamam Hocam.
Ben, Ramazanın ve diğer arkadaşların şaşkın bakışları arasında feryada başladım:
-Ramazaaannnn Ramazaaannn bizi bırakıp da nerelere gidiyorsun Ramazaaannn.
Kızlar koro oluşturup tülbentlerini ve saçlarını yolmaya başladılar:
-Ramazaaannnn Ramazaaannn bizi bırakıp da nerelere gidiyorsun Ramazaaannn.
Herkes anlamıştı benim yeni bir muziplik peşinde olduğumu ve hiç kimse bozmadı oyunumu.
Teyzelere baktım onlar da havaya girdiler.
-Oy benim gınalı guzuuuummmm. Arkadaşlarını bırakıp da nerelere gidiyoooonnnn.
- Hocaların bile doyamamış sanaaaaaa
- Vay Ramazanım vayyyyy. Dünyaya doyamadan getttiiiiiiii.
Hamza Bey Kur’an okumaya başlayınca her kes bir müdet sustu. Daha sonra ölü!!!nün talkını da verildi.
Biz dönüş yolculuğu için arabalara binerken baktım teyzeler kucak dolusu çam dalları ve çiçeklerle Ramazan’ın kabrini !!!süslüyorlar. ‘’ Vah Ramazan’m vah’’’ diye ağlayarak tabii ki. Minibüslerin içinde kahkahalardan göbeğimiz çatlayacak vaziyete geldik Artık dayanamadım. Minibüsten inip bağırdım.
-Teyzeleeerrr…Ölen mölen yok merak etmeyin. Bunların hepsi bir şakaydı.
Teyzeler yerden bana atmak için taş ararlarken ben minibüs’e atladım ve ‘’ Abi durma gazla ‘’ dedim. Allahtan bir çamlıktaydık ve etrafta taş filan yoktu.
YORUMLAR
Sonradan bölgeyi kontrol ettiniz mi acaba?
Sahte Ramazan mezarı sonradan "Ramazan Baba Türbesi" olmasın!
İlginç anılarınızı zevkle okuyorum.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Size Bir ilginçliği de anlatayım bu arada: Mutlaka bilirsiniz de sadece anmak açısından yazıyorum: Sarıyer Rumeli Kavağında bir Telli Baba türbesi vardır. Çok meşhur. Oysa orada yatan kişi bir baba değil bir anadır. Yani kadındır. Bunca senedir bizim insanımız Telli Baba diye gider oraya ve muradı yerine gelsin diye duvak teli bağlar oraya.
Teşekkürlerimle birlikte selam ve saygılarımı sunuyorum.
birbirinden güzel anılar kavi bir kalem...yemede yanında yat derlerya...sevgiler hocam
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla
Esprili bir anlatımdı, ancak ürpertmedi desem yalan olur.
Ölümün kendisi soğuk zaten, bir de gencecik insanlara böyle bir tatbikat
yaptırmak gerçekten titretti beni. Ya o teyzelerin aldatıldığını öğrendikleri
ana ne demeli?
Gerçekten iyi ki kaçmışsınız oradan. Maazallah, bu seramoniyi gerçek
yapabilirlerdi. Ha! bir de iyiki çamlık araziymiş, taş bulunmadığına şükredin
diyorum :))))
sami biberoğulları
Ölüm, kabir, kefen elbette ürpertiyor insanları. Ama bunların hepsi o çocukların eğitimlerinin bir parçası. Arkadaşlar ise olayı bir piknikle birlikte eğlenceye dönüştürmek için böyle bir uygulamaya gittiler sanırım. Eh bir de işin içine ben girince tam bir curcuna oldu bizim ölü gömme merasimi. Teyzelere gelince: Elbette ki çok haklıydılar. Ama ben de haklıydım. Kaçıramazdım böyle bir eğlenceyi hazır fırsat çıkmışken.
Selam ve saygılar.
Hocam aslında konu kendi içinde oldukça ürpertici ve korkutucu olsada anlatımdaki mizah olayı alıp bambaşka yöne götürmekte.
Ama ben herkesin gözünden kaçan o bir paket pamuğun derdindeyim :) işte o zaman diyorum :
" Vah Ramazan vaahhhh! " :))
Saygılar.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Biz kur'an kursuna giderken, ölü nasıl kefenlenir diye çöpten bir ölüyle göstermişti hocamız.
Daha on ki on üç yaşlarında çocuklardık.
Sizinki de öyle olmuşta ,daha fazlası üstelikte bu işin şakası yapılmış.katmerli yani..
İşi şakaya ve pikniğe dökerek biraz evcilleştirmişsiniz.
Yine güldürdünüz, teyzelerin sizi taşa tutması ise gayet normal,
onca ağıtın ardında..
Selâm ve saygılarımla, kutluyorum..
Billur T. Phelps
Ölüyü birisi çöpe mi atmış o gün :))))))))))
Sen de en az Sami hoca kadar güldürdün beni.
Çok yaşa emi .
glenay
valla istesem Sami hoca alınmasın onun kadar güldürebilirim.
Eğer kendi huyum ve suyumla tam yazsam. Ben galiba biraz trajik takılıyorum. Traji komiğe mi geçsem ne dersiniz ? :))))
Sevgiler..
sami biberoğulları
Sanırım bizim arkadaşlar da bu olayın çocuklarda bir korku hatta travmaya sebebiyet vermemesi düşüncesiyle böyle bir uygulama yaptılar. İşin içine bir de Sami faktörü karışınca o ürpertici olay bile bir eğlenceye dönüştü böyle.
Teyzeler ise elbette çok haklıydılar.
Selam ve saygılarımla.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
glenay
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
AYSE 09
saygılarımla
Merhaba Hocam,
Yazdıklarınıza bir göz attım, mükemmel bir üretim içindesiniz. Kutluyorum. Bu yazınızı okudum.
Ölü gömme uygulama dersinde toprak atılmasınden söz etmemişsin. Mezara kürekle toprak atan
kişi, "ölüm, elden ele geçmesin" diye küreği yere koyar. O nedenle kürekler elden ele verilmez.
Gelelim yazınızla ilgili yoruma.
***!!! Noktalama işaretlerinde böyle bir işaret yok. !!! yerine (!) işaretini kullanın.
***Bağırıp çağırıyorsunuz ünlem işareti koymuyorsunuz. Aynı şekilde soru cümlelerinde de soru işareti yok.
***Pekiştirme sıfatları bitişik yazılır. Bembeyaz, kapkara, yemyeşil gibi.
***Önceki bir yazınıza göz attığımda fark ettim. Önce soruyorsunuz, bağırıyorsunuz. Ne dediğiniz arkadan geliyor. Mantık hatalı.
***Gözünüzden kaçmış bazı sözcüklerin doğrularını yazıyorum.
Gurup: Grup Göz yaşı: Gözyaşı
Bunları biraz da, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" anlamında dile getirdim.
Başarılı çalışmalarınız için kutluyorum. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Uyarılarınız için çok teşekkür ederim.
Noktalama işaretlerindeki yanlışlarımın farkındayım. Nasılsa Veysel Hocam ortalıkta yok rahat rahat yazayım diye koyuyorum o işaretleri.Şaka bir yana !!! sanki daha etkili olurmuş gibi geldiğinden konuluyor. Bazen kardeşim ve oğullarıma okutuyorum yazılarımı. Bakıyorum ayrı ayrı yazılmış cümleleri birbirine geçirerek okuyorlar.O zaman ben de ........ işaretini kullanıyorum. Bunlar bile bile yaptığım hatalar.
Bembeyaz, kapkara, grup gözyaşı gibi kelimelere gelince : Ben yazılarımı önce World dosyasına yazıyorum. Gözyaşı yazdığımda altını kırmızı ile çiziyor. Ama göz yaşı diye yazınca o kırmızı çizgi kalkıyor.
Her neyse . Uyarılarınız dikkate alınacaktır. Çok teşekkürler.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Vip üye olduğum için yazılarımı kimlerin okuduğunu görebiliyorum. Ne mutlu bana ki okuyucularımdan biri de sizsiniz. Lakin sonradan bir kez daha okuyunca '' Amma da cünle kurmuşum '' diye kendi kendime kızdığım ''ZOPA '' başlıklı yazımdaki şu cümle dolayısıyla beni haşlamadığınız için çok teşekkür ederim.
''’Edebiyatçı olup da aç mı kalacaksın? ‘’ diye benim adeta zorla, lisede fen bölümüne itilmeme sebep olup da o üç yıllık liseyi beş senede bitirmeme sebep olan babam''
Ben bile okuduktan sonra ''Aman Allah'ım '' dedim.
Selam ve saygılarımla.
Veysel Başer
Dile getirdiğiniz o ifadelerde ben bir uyumsuzluk görmedim. Babanız, bir bakıma doğrusunu söylemiş. Bir başka meslek edinmeyen edebiyatçıların
hali ortada. Ayrıca, beni edebiyatçı bilerek "dokundurma" sanıyla bana ulaştıysanız yanılgıdasınız. Emekli Ormancıyım. Edebiyatla uğraşıyorum.
Yazım-çizimden sıkıldığım zamanlarda da ağaç oymacılığı,-heykel- sanat eseri değerinde olacak "yel değirmeni, aplik" gibi şeyler yaparım. Şu günlerde, görücüde olan "Zavallı Kahramanları" gözden geçiriyorum.
Kırkıncı sayfaya geldim. Önemli bir hata gözüme ilişmedi. İnsan, kendi, yazdıklarıda bakarkördür. Sanırım o nedenle hata göremiyorum.
Zopa yazınıza gelince, güzel buldum. Yine mizaha yakın. Üstelik,
az hatalı. Kutluyorum. Sıklıkla yorum yapan birisi değilim. O nedenle yazınıza yorum yapmadım. Bilinmeyen, ama sizin bildiğiniz tarihi olayları mizah yoluyla işleyen yazılara yönelseniz iyi olur. Benim yazdığım da yaşandan bir hikaye idi. Herkes yaşamdan hikaye yazıyor. Bu kadar çokluk, okuyana bıkkınlık verir. O nedenle değişik bir konuya girmenizi
önerdim.
Zavallı Kahramanlar!daki ikinci kahramanım dedm Haylaz Mehmet, Ağustos 1915 de, Cankbayır yakınlarındaki bir siper savaşında ayağından yaralanıyor. Umursamuyor. Yara azınca Gelibolu'daki askeri hastaneye geliyor. Okuduğum bundan sonrası. Görüşünüzü bildirin.
"Yaralandıktan on gün sonra mı bilemiyorum, ateşler içinde yanıyordum. Aynı yatağı paylaştığım yaralı bir asker sürekli inliyordu. Ateşler içindeyken dalmıştım. “Ölmüş bu,” denildiğini duyar gibi oldum. Yarama bakıl-dığında kendime geldim. Bacağımda kangren başlamış. Doktorun, “Yarın sabah keselim,” demesiyle beynimde şafak atıverdi. İşte o zaman vuruldum asıl. Akşam karanlığı basmak üzereydi. Sabaha sağ çıkamayacağım inancı belirdi bende. Ölürsem kendi başıma öleyim deyip, kaçmayı düşündüm. Doktor ve yanındakiler gidince, yanımda yatan ölen askerle yerimi değiştirdim. Soluksuz duruyordum. Hastabakıcı askerlerin çıkardıkları hışırtıdan yere bir şey serdiklerini anladım. Beni çevirip yere yuvarladılar. “Küt!” diye yüzükoyun düştüm. Kalın bez öyle berbat kokuyordu ki, öğürmemek için kendimi zor tuttum. Ağır ve boylu olduğundan beni bezle sürüyerek götürüyorlardı. Merdivenlerden indirirlerken kafam basamaklara çarptıkça beynim zonkluyordu. Beni taşımakta zorlanan askerlerden birisi, “Amına gömdüğümün askeri. Bize eziyet çektireceğine savaşta ölseydin ya,” diye küfredince doğrulup ikisini de orada gebertmek istedim ama, kendime güvenemedim. Bir ayağım yok gibiydi. Sürükleye sürükleye beni bir yere getirdiler. Gıcırdamasından, bir kapının açıldığını anladım. İnsanın burnunu sızlatan kokulu, yumuşaklı bir şeyler üzerine iteleyip, kalçama vurulan tekmeyle beni kaydırıverdiler. Kapının kapandığını ve sürgüsünün çekildiğini tahmin ettim. Karanlıkta, el yordamıyla yanlarımı yoklayınca, yığınla ölü asker arasında olduğumu anlayınca ürpertiyle doğrulup üzerlerine oturdum. Acımı ateşimi unuttum korkudan. Savaş dahil hiçbir şeyden korkmazken, ölü askerler içinde korktum. Tir tir titredim. Aklımı yitirecek gibi oldum. Bir yandan da kötü kokudan ağzım, burnum genzim, gözlerim yanmaya başladı. Kustum. Gözlerim karanlığa alıştıktan ve korkuyu biraz attıktan sonra kıçın kıçın kayarak kapıyı açmak istedim. Açamadım. Omuz vurdum. Demir kapı açılmadı. Öte duvarda iki küçük pencere fark ettim. Ölü askerler üzerinden debelenip emekleyerek oraya gittim. Dayanılmaz koku ve ölüler içinde bulunmanın korkunçluğu yüzünden bacağımdaki ve merdivenden inerken kafamda oluşan acıyı hiç hissetmiyordum. Sağlam ayağımla ölülerin üstüne basarak doğruldum. Pencerenin arkasında demirler olduğunu gördüm. Soluk almak için pencereyi açıyordum ki ölü deposunun kapısı açıldı. Hemen kendimi ölülerin arasına attım. İdare lambası aydınlığına ölü iki askerin daha kaydırılıverdiğini gördüm. Kötü kokudan genizim öyle bir yanıyordu ki, kusup ses çıkarmamak için parmağımı dişledim. Kapı kapanır kapanmaz hemen doğrulup pencereyi açtım. Aldığım havayla dirildiğimi sandım. Korku belasının verdiği güçle ortadaki demiri elimle iteledim. Bir çatırtı oldu. Tekrar itelerken bastığım ölü askerin kaymasıyla ölüler arasına düştüm. Nasıl kalktığımı bilemiyorum. Elimin tabanıyla demire vurdum. Bir daha, bir daha derken bileğimi pek fena acıdı. Öbür elimle yüklendim. Demiri söktüm. Ona yüklenerek öbür iki demiri boşandırdım. İyice geriye ittikten sonra kendimi yukarıya çektim. Sağ elimin bileğinden kırt diye bir ses geldi. Sırtımı, bacaklarımı çizdirerek pencereden aşağıya kayarak küt diye sert bir yere düştüm. Yaralı bacağım ve sağ bileğimin daha çok acıdığını hissettim. Ölüler cehenneminden kurtuluş sevincim acılara üstün geldi. Sol ayağımı sürükleyerek, bir dizim üzerinde emekleye emekleye ilerdeki duvar dibine gidip sindim."
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Öncelikle size yazdığım o iki satır yazının bie espri olduğunu belirteyim. Edebiyatçı olmadığınızı biliyorum ama edebiyat bilginizin benden çok daha fazla olduğunun da farkındayım.
Bahsettiğiniz eserinizin tamamlanmasını dört gözle bekliyorum. Tahminim o ki '' Şu Çılgın Türkler'' gibi bir patlama yapacak.
O kitapta yer alacak pek çok kahramanlık öyküsünden birini benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Yazdıda bir yazım yanlışı var mı yok mu o konuda yorum yapmak haddime değil. Ama konu ile ilgili olarak bir Tarih Öğretmeni olarak yorum yapabilirim:
1- Çanakkale Savaşı ve kazanılan zafer ile ilgili o kadar çok destansı ama gerçek olan hikaye anlatılmıştır ki ben kendi adıma şaşmışımdır hep. Lakin benim okuduğum hiç bir eserde bir Türk eri ölmüş bir arkadaşının cesedini taşırken -ne kadar sıkıntı verse bile- '' Amına koyduğumun oğlu '' demiyordu. Kısaca: Böyle bir ifadeyi okurumuz kabul etmez. Doğru olsa bile.
2- Kitabınıza vermeyi düşündüğünüz isim de bana sanki pek uygun değilmiş gibi geldi. Her zaman, her yerde '' Bedrin'aslanlarından bile şanlı'' olarak gördüğüğmüz o kahramanlar için- savaştan sonraki hayatlarında zavallı bir hayat yaşasalar da- zavallı ifadesini kullanmak bence uygun değil. Siz çok daha güzel bir isim bulabilirsiniz buna eminim.
Kitabınız için ticari kaygılar taşımadığınız, sadece ve sadece bu vatanın insanlarına içinde yaşadıkları vatanın gazete kuponları ile elde edimediğini anlatma çabasında olduğunuzu görüyorum. Ama elbette ki bunun bir maliyeti olacaktır ve elbette ki bu kadar bir gayretin sonucunda insan manevi ödül yanında maddi ödül de bekleme hakkına sahiptir. İşte o bakımdan derim ki '' Bir kapak, bir kitap ismi pek çok şeyi değiştirebilir.
Tekrar teşekkürlerimle selam ve saygılarımı sunuyorum.
Veysel Başer
O sövgüyü ben uydurmadım. Rahmetli dedemin bize anlatımı. Yaşamasa böyle bir şeyi niye desin ki? İçine dert olmasa sözünü bile etmezdi.
Üstelik, hastanede olan bir olgu. Olayların devamında dedem, cephe ve cephe gerisi hakkında çok güzel değerlendirme yapıyor. Size şu soruyu sorayım. Ha, şunu bilin. Ben özde bir Atatürk milliyetçiyim. Çanakkale Savaşı'nda, ön cephede savaşırken kaçanları geri çevirmek için
jandarmaların olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum ve aklıma bile getirmezdim. Var olduğunu, durduramdıkları askerlerin boşalttığı
sahayı onların kapattığını Koca Mehmet'ten öğrendim.
Yanıt verin.
Saygılar.
sami biberoğulları
sizin yatacak yeriniz yok şaka tabiiki eğer teyzelere demeseydiniz bir müddet sonra orası yatır ramazan evliya olurdu hocam ankara da üstü beton kapaklı kuyu etrafı beton altı toprak kuyuya koyuyorlar kapağıda kapatıyorlar tamamdır bide yine güneşin altında bir ağaç yok ben çocuklarıma kocama vasiyet ettim Erdeke gömsünler y aselvi dibi yada zeytin ağacı dibine gecenin yarımında muhabbete bak
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Piknik ve ölü kefenlemek
daha neler duyup okuyacağım
Resim gerçeğimiz olsada piknik ve kefen
alakaya maydonoz
Alıkımı sen koru Tanrım...
sami biberoğulları
Piknik ve ölü gömme, kefen konusu arasıdaki alakanın ne lehinde ne de aleyhinde bir yorum yapmayacağım. Çünkü olayın o kısmı benimle ilgili değil. Neticede bir İmam_hatip Lisesinden bahsediyorum ve yarının imamları olacak Lise son sınıf öğrencileri bunları da öğrenecekler. Öyle bir yer o konu için uygun mudur? O tartışılabilir.
Selam ve saygılarımla.