- 687 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
y
Yalancı, yalancı; sana diyorum hey yalancı!
Yazarlar hem yalancı, hem de katil! Tam da burada aşk nihai bir sefil ve kirletmek bedava! Nasıl olsa haysiyet batan geminin malı, ızdırapsız hayatlarda kelimeler çeşmelerin rikkatsiz saltanatı. Turşusu kurulacak hayaller birikiyor rafların tozlanmaya müsait aralıklarına. Kitaplar imansızlığa tabi olmuş cinayet masalları; yalancısı yazarlar mektebi, bilmem hangi bahtsız hakikatin dalkavuk sefiri.
Elbette ayrılıkların bestesi olmaz derler, sen buna inanma hancı! Hasret doldur kadehime, geçer belki de şu sancı. Anlamak için emek gerek; ki emek ki katilleri anlamak için meğerki sarf edilen erek!
Oy dil-i Davud, oy sinesi Musa kokan topraklar! Hangi sayfalara sığar şu gecelerin isyan dolu bakışları?
Sinesinde gezinen bülbülün ahı, gecenin ayazında üşümekten yorulmuyor şu karşıdaki kadın. Tak tak ayak seslerinde ihlal edilmiş kirli aşklar, yaprak sesleri; sanki buraklar ile gidilmiş yolların ertesi bu dualar! Bir yanda bağ-ı irem, bir yanda cehennem...
Tam burada o beklenen, hasretidir ayrı akşamların ayrı türkülerinden gelen. Med vakti köpüren vuslat ateşi; tıpkı gözlerinden sakladığı şehrin, tıpkı kokusuyla sığındığı gecelerin; asla adı konmamış saatlerin ahı gibi:
—Bir yanda gizem üstüne gizem, bir yanda aşkbaz sesiyle müphem...
Ah hancı, hep borçlu mudur vefa anlayışa ve sevgi midir her istemek yalnız kalışlarda?
Yıldızları parlatan gözlerinde ayrılık, hayalinde oturan muştuların sesi oluyor yalnızlık. Denizden yeni çıkmış balıkların Boğaz’a özlemliliğinde, aşk intihar ediyor hazan ertesi asırlık susayışlarda. Güneşlerin battığı yerde rengi solmuş güller; ufaklar zifiri susmak! Afak ki, süzülen nurlar ardınca uçurumlarda intihar eden asırlık sessizliğe inanmak...
Yalnız imgeleri huzur arayışlarında tüllenen hislerinde gülü ranalar doluşuyor musikisine. Garip bir hicran bölüyor mecalini, midye kabuklarında saklanıyor adı: ’Gözlerimde hayali bir Macar kızının yankılanıyor ezgisi aşkın dudağından dudağıma yanmak ile alakalı vesaireleri.’
Yazarlar yalancı, inanma sen ona! Bu son kadehtir diye kaçma, doldur hasreti! Baki olmayan yerde, aşkta yoktur; aşk dedikleri çöpün kalıntılarını toplayıp heceleri yazdıktan sonra.
Ve yazarlar toplanıp şiir yazıyor lanetlenmiş ruhlarına:
’yalnız sen
midye kabuğunda saklanabilirsin
bir hayal gibi gözlerinde şehrin
denizden yeni çıkmış balıkların Boğaz’a hasretinde
yüreğin ile hepten başka
bir başka avutulan hayaller ile
kendi kokunla gecelere sığınabilirsin
biriken düşük sesli öyküleridir kaldırımları şehrin
maveralar iç içe
haliç’de gözlerin rengarenk
ümit sızan elleriyle gök adımlarında eş
yağdırıyor yağmurlarını bulutlardan tek tek
o bilinmez Cennet’e akıp giden mavi ahenk
yalnız sen
ağlayan dillerinde bülbüller ağyar
bülbüller ağlar da, içimi yakar
neresinden tutsam, gölgenden ızdırap akar
bu ne beter indir
bu ne heder edilmiş kader
bir dert ki; dertten insanı rezil eder’
Yalancı diyorum, sana yalancı!
Yaşanmışlıklar, yakarışlar, yağmurlar, yeşerişler, yeşiller... Yalanlar dünyasında yazarların cinayeti o kadar da büyük gözükmüyor! Ne kadar da fena, ne kadar da çileli sahte bir yolculuk!
...
Edebiyat adına yaşanan her şey birkaç yalandan ibaret! İnsanlar inanmadıkları hayallerini anlatmakla yükümlü hissetmekten yorulmuyorlar.
Rezalet iliklerine kadar işlemiş intiharların. Şehvetli cemaat seyrine devam ediyor.