- 758 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ENKAZ
Belliydi, birazdan deprem olacaktı; annemin gözlerinde enkazlara sövmeler başlayacaktı!
Çok sıkılmıştım. Oysa en sevdiğim dersteydim. Edip Cansever’i anlatıyordu hoca. Edip Cansever’in şiirlerindeki kadınları, aşkları, içkileri, karmaşayı... Şâiri tanıdıkça kendimi de buluyordum. Hayatın gerçeklerinden kaçıp kendimi arıyordum. Buluyordum. Arıyordum. Aradıkça buluyor ve buldukça da paragrafları arasında bütünlüğü olmayan bol küfürlü öyküler yazıyordum. Her öykümde bir kadın vardı. Bir kadın ki gözlerine sürme çekmiş , dudaklarını pembeleştirmiş, yanaklarının en güzel kısımlarını allaştırmış...Bir kadın yazıyordum ; hayâli bir kadın. Saçlarında şehvetin kokusu!
Hoca Cansever’i anlatıyordu. Anlatmıştı. Ve “Yoklama kâğıdını getir Özlem, yarın kaldığımız yerden devam ederiz.” demişti. Hocamız doçentti. Ve biz de yarın devam edecektik. Ama...
Ama deprem olacaktı, annemim gözlerinde enkazlara sövmeler başlayacaktı!
Yolculuk başlayacaktı. Ülkemin o en soğuk, o en karanlık , o en çileli şehrinin- Karaman’ın- en ucra köşesindeki evime gidecektim. Perşembe pazarını geçecektim. Dostlar Kıraathanesi’ndeki dertli insanların sigara dumanlarını görecektim. Belki özenip ben de sigara içecektim.
Belediye otobüsüne bindim. Perşembe pazarını geçtim. Dostlar Kıraathanesi’nden yükselen sigara dumanlarını ruhumla bütünleştirmek istercesine iç çektim. İçime dertleri çektim. Bir of çektim. Hafize’ye küfrettim. Hafize’nin doğum günümde hediye ettiği saatime baktım. Akşam ezanına yirmi dakika vardı. Ve nihayet evime varabilmiştim. Yemek yiyecek, çay içecek, Osmanlı Türkçesinden birkaç parça çevirecek , biraz da düşünecek, biraz da sigara içecek, telefonuma cevap verirse Ali’yle konuşacak, Tuğçe’ye e-mail atacak ve ardından Dürdane’yi arayıp doğum gününü kutlayacak, Top Selim’i görebilirsem onun konuşmalarıyla dalga geçecek, annemi özleyecek, özleyecek, özleyecektim. Özledim de. Sanki annemi yıllarca görmüyormuşum gibi özledim. Ve bu hayatta benim için sanki sadece annem vardı.
Annemi düşünürken kanepenin üzerinde , birden soluklarım kesilmeye başladı. Gözlerim kısılmaya başladı. Ve artık soluk almıyor, hiçbir şey görmüyor ve düşünemiyordum yıllarca düşündüklerimi. Azrail’in böyle ansızın geleceğini hiç tahmin etmezdim!
Anneme bir telefon gelecekti, evimizde deprem olacaktı ve babam enkazlara dalan annemin gözlerine bakacaktı! Duvarlara resimlerim asılacaktı. Banu’nun gözlerinden yaşlar akacaktı. Belki üç-beş hayırsever hatim indirecekti. Düşünmemin yasaklandığı, gözlerimin kapandığı günün perşembe olmasından dolayı bana “cennetlik” damgası yapıştırılacaktı. Ruken halam, gramer kurallarına aykırı şiirlerimi anlamaya çalışacaktı. Karaman’dakiler “Paramızı vermeden öldü âdi! “ deyip bir Fatiha bile okumayacaktı! Mesut “Kardeşim!” deyip ağlayacaktı. Ağabeyim askerdi. Askerdeydi. Belki bu yüzden çok geç duyacaktı. Muğla’dakilerin çoğu haklarını helal edeceklerdi! Allah şahittir ki Tuğçe yıllarca kendine gelemeyecekti. Dürdane, “Yağmur Kaçağı” nı mermerimin üzerinde hıçkıra hıçkıra okuyacaktı! Eminim ki Enes, benim için “Yavşağın biriydi. İyi ki geberdi.” diyecekti!
Oysa çok fazla hayâlim vardı benim. Yazar olacaktım. Konferanslara gidecektim. İmza günlerinde kitaplarımı imzalayacaktım. Zengin olup , Bodrum’dan bir yazlık satın alacaktım. Profesörümün derste anlattığı “bohem”lere benzeyecektim. Bir çelişkinin ortasına düşecek ve karamsar romanlar yazacaktım. İlk kitabımın ön sözünü o koca adama-babama- yazdıracaktım. Kitabımı babama ithaf edecektim. Babamı yazacaktım bir başka deyişle. Romanlarda Hafize’yi kötüleyecektim ve Sude’yi övecektim! Olmadı!
Gözlerim çoktan kısılmıştı. Düşünmem, nefes almam yasaktı! İki metre yukarıda babam saçlarımı okşuyor. Ağlamıyor, ayaklarımın ucuna doğru yöneliyor. Onu görebiliyorum. Bordo gömleğini giymiş, biraz da yaşlanmış. Nedendir bilinmez ama “Tevbe Sûresi” ni okuyor. Ağlamaya başladı. Ve o ağladıkça bahçemdeki zambaklar bana gülümsüyor...
Muhammed MANAP
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.