- 1041 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SU
Şu tükürüğüme bak diye 40 derece hava sıcaklığında yere koca bir tükürük sallardı.
"Kurumadan koş gel." derdi ustam.
Ustamın vakit anlayışıydı içtiği tütünlü tükürüğüydü. Olan hep yanında çalışanlara olurdu. Üç kuruş ekmek parasını evine götürebilmek uğruna kanat takıp, iş yerine koşardık. Önce yerdeki ize, sonra yüzüne bakardık. Eğer kurumuşsa yaşa başa bakmadan öyle bir sille çekerdi ki vay halimize.
Ben küçüktüm o yıllarda, evin dizi dizi çocuklarından biriydim. Çalışmam ve mecburen iyi adam olmam gerekiyordu, çünkü bizim kuyumuzun dibi öyleydi, bizde de su çok önemliydi. Yani sille de yesek tükürük kurumadan dükkana gelmek zorundaydım. Üstelik henüz topu topu altı, yedi yaşlarındaydım. Ustamın evi ile Aşağı Çarşı’daki Sultan Hamamı arasındaki mesafe nereden bakılsa beş km. uzaklıktaydı. Ustam beni o yaşta beş km. mesafeye yollar hanımının bohçasını taşıtır, onlar önde, ben onların arkasında yokuş aşağı inerdim.
Sonra onlar suyu bulmanın sevinciyle saatlerce yıkanır, ben aç ve susuz hamam kapısında bayılma noktasına gelinceye kadar beklerdim. Olurda buzlu su satan biri geçer, sevabına bir su verirse kendime gelirdim.
Beş altı saat sonra yıkanmaktan pestili çıkmış hanımlar ıslak bohçalarıyla hamam kapısından gözükürlerdi. İşte benim için asıl felaket başlıyordu. Yüklerini küçük devenin sırtına yükleyip, neşeyle evlerine giderken, ara sıra içtikleri buz gibi sudan bir yudum sende ister misin demek hiç mi akıllarına gelmiyordu.
Bu kez bohça ıslak, yol yokuş, su yoktu.
Ama biliyordum, günü gelince hem yollar dümdüz olacaktı, hemde istediğim zaman, istediğim kadar su içebilecektim.
Yokuşu kaşlarımı koca bir erkek edasıyla çatarak çıkmaya devam ettim,
Sırtımdaki ıslak bohçaya rağmen.
Eve dönerken yürüyecek halim yoktu, sadece lastik ayakkabılarımdan çıkan ter seslerini duyuyordum.
MG__
YORUMLAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 1/6/2012 8:54:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet GÜZEL
Üstelik yazılarda geçen konuların ne demek istediğini o zaman daha iyi anlarsınız.
SAYGIMLA.