- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ego: Eski Gaz Ocağı
Annem annem canım annem.
Ben annemin uzaylı olduğunu düşünüyorum. Bilimkurgu dizilerinde ve kitaplarında bugüne kadar bize anlatılan hikâyeye göre; uzaylılar bizim gibi insan görünümündeler, aramızda yaşıyorlar, onlar istemedikçe biz onları fark edemiyoruz. Falan filan... Bizim dünyamızda araştırma yapmak ve bizi incelemek için bulunuyorlar. Bizler gibi duygu ve düşünceleri yok, bizden farklılar. Tıpkı bir makine gibiler. Sadece işlerini yapıyorlar. Ancak uzun zamandır bizimle bir arada oldukları için, içlerinden bazıları duygu ve düşünce olarak bize benzemeye başlarlar. Hal böyle olunca kendi konseylerine kadar şikâyet edilirler, hatta içlerinden bazıları programdan bile kaldırılırlar. İnsanların en belirgin özelliklerini göre göre benimsemeye başlarlar; sevgi, ağlamak, hiddetlenmek, bağrına basmak gibi. Bunları yaparken gene de tam olarak bize benzemezler; örneğin ağlarlar ama taş gibi bakmaya devam ederler. Suratlarında beliren ifade üzüntüden ziyade; gözümden akan bu sıvı da nedir; ifadesi olsa da kendi ırkları tarafından bize benzemeye başladıkları için dışlanırlar.
Niye mi annem uzaylı? Gelin anlatayım. Evvelsi gün annem beni aradı ve gece çok hastalandığını bronşitinin azdığını söyledi. Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne gitmek istiyormuş ve benden ona eşlik etmemi istedi. Ben de olur anne gideriz seni yarın sabah 09.00 da alırım dedim. Telefonu kapattım v o çok bildik sinsi sesi duydum. Arkamı döndüm ki mutfağın camından bana bakıyor.
-Ne gülüyorsun? Uzun zamandır yoktun. Hayırdır?
-İstemeden kulak misafiri oldum canım annenle yola mı gidiyorsun?
-Bir kaç gündür beni sinsi sinsi yokladığının farkındayım zaten. Evet, doğru duydun annemi hastaneye götüreceğim.
-Yarın senin yoga günün. Değişim sürecinin başından beri hiç aksatmadan bedenin için ayırdığın bu zamana özen gösteriyordun. N’oldu?
-Hala gösteriyorum. Sabah evden çıkmadan bir kaç pratik çalışmamı yaparım, sonra da annemi doktora götürürüm. Ayrıca akşamüzeri de seans var dilersem ona da katılabilirim.
-Ne kadar da çözüm üretici olmuşsun görmeyeli. İyi de annene nasıl tahammül edeceksin yol boyu? Seni gene yiyip bitirecek.
-Ne alakası var ben bunları aştım artık. Çekil yolumdan da sofrayı kurayım.
Ertesi sabah hafif bir yoga egzersizinden sonra kahvaltımı yapıp annemi aldım ve yola düştük. Trafik malum İstanbul trafiği. Bende sakinliğimi bozmamak için kendi kendime bazı olumlumalar söyleyerek arabayı kullanıyordum ki annem beni dürttü;
-Kızım ne diyorsun duyamıyorum.
-Bir şey demiyorum anne. Şarkı söylüyordum herhalde.
-Ne demek herhalde sen ne yaptığını bilmiyor musun?
-Biliyorum anne; hani sana bahsetmiştim hatırladın mı ben bir yaşam koçu ile çalıştım, değişim yaşadım, kitap yazdım diye.
-( Nerden hatırlasın be, anlattığında da anlamamıştık ki zaten! )
-Evet, hatırladım n’olmuş.
( Bak gördün mü unutmamış,nanik! )
-( Unutmaması bir gerçeği değiştirmez. O senin için ne yaptı ki sen onun için kendi özel anını feda ediyorsun? )
-( Saçmalama o benim annem, benim için hiçbir şey yapmamış olsa bile ben onu olduğu gibi kabullendim ve seviyorum ve bir evladın yapması gereken ise ihtiyacı varsa annesine yardım etmesidir. Ben geçmişimi unuttum, sünger çektim, talaşları ve tozları süpürdüm; sen ne halt etmeye ateş yakmaya çalışıyorsun? Ben geçmişimi affettim. Beni rahat bırak ve köşene çekil.)
- Kızım Selcan ay beni duymuyor musun evladım?
-Efendim anne, ne dedin duyamadım.
- Kızım neyin var. Kendi kendine garip garip konuşuyorsun; kabullendim, affettim, seviyorum, köşene git, ateş yakma. Bunlar yetmiyormuş gibi kafanı sağa sola sallıyorsun. Bak kızım geçen gün televizyonda dinledim bazı kadınlar bunalıma girince içki içermiş veya hap kullanırmış. Söyle kızım sen alkolik misin? Yoksa hapçı mı? Ben senin annenim kızım korkma söyle bana.
-Ah annecim ah nereden çıkartıyorsun bunları bilmem. Egomla görülecek bir hesabım vardı onu hallediyordum. Merak etme ben iyiyim.
-Egonla hesabını nasıl hallediyorsun?
-Konuşarak anne, yumruk atarak değil herhalde.
-Benim rahmetli annem anlatırdı. Annemin bir amcası varmış. Sevdiğine vermemişler, askerden gelince dellenmiş. Doktora götürmüşler, hastaneye yatırmışlar, ölene kadar da orada kalmış garipçik.
-Anne ya ne diyorsun?
-Diyeceğim şu ki ben doğma büyüme İstanbul kızıyım deliyi gözünden anlarım. Eh genlerimizde de var. Hazır hastaneye gidiyorken sana da baktıralım.
- Of anne of değişimimi yaşadım diyorum, yarım saatte her şeyi çöpe attıracak hale getiriyorsun beni. Tamam, sustum anne, yeter ki sen de sus. Egomu arar oldum ya şu işe bak.
-Peki, ne zaman halledeceksin egonla işini?
-Akşam anne akşam, sen keyfine bak şimdi.
- O kocan seninle aynı evde eğil mi? Senin garip konuşmalarını duymuyor mu? Ya o gözlerini belerte belerte bakışını. Yok, yok ben kızımı ezdirmem, benim kızım delirecek; o adam fark etmeyecek. Yok, öyle şey. Ben daha ölmedim ezdirmem evladımı.
-Anne!
-Efendim kızım.
-Seni çok seviyorum.
-Ben de kızım bende. Deli meli evlat işte n’apıcan. Üzülme kızım ben bunu halledeceğim.
İşte böyle annemle hastaneye gittik, doktoru bulduk, ilaçlarını aldık. Onu eve bıraktım. Eve gelince ilk iş beyaz eşya bayisini aradım. Kendime elektrikli dört gözlü harika bir set üstü ocak sipariş ettim. Getirdiler taktılar. Ben de E ski G az O cağını çatı tavan arasındaki depoya kaldırdım.
5/17/2011 –Selcan Yıldırıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.