- 1074 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
siz aşkı bilmezsiniz
Artık evcilik oynarken Baba olmak istemiyordum. Erkekler Anne olmalıydılar. Diye düşünüyordum.
Hasan amcadaki merhametin anne sıcaklığıyla örtüştüğü içimde, Anneme küsen bir yanım vardı. İçsel bir dönüşüm yaşıyordum sanki. Hayatımı bir film gibi aktarıyordu gözlerim. Ev içi Şiddetin bütününde Annemi görüyordum. Babamda döverdi bazen. Ama bazendi işte. Annem ise her fırsatta ya azarlar ya döverdi. Bütün yaralarımı hayali bir tezgâha dizmiş bakıyordum.
En tepede duran yaram en ağır olanıydı. Bahçede sofra kurmuş kahvaltı ediyorduk. Güzel bir subay hanımı ve yanında kızıyla süt almaya gelmişlerdi. O sıralarda subay ve sivil olmak üzere iki toplum ve bu iki topluma ait iki ayrı dünya vardı kafamda. Subayların; şatafatlı hayatları, süslü elbiseleri, her zaman gülen yüzlerinin Karşısında; Sivillerin yıkık dökük damlarda sığıntı gibi yaşadıkları pejmürdelik genelde asık yüzler ve nasırlı eller. Bu dünyalar bir birinden dikenli tellerle de ayrılmıştılar. Onların sınırlarını İnzibatlar bizim sınırlarımızı ise Gece bekçileri koruyordu. Bunlar aklımdan geçerken farkında olmadan çayımı şeker tozu ile doldurmuştum. Gözlerim akranım olan kızın güzelliğine takılmıştı. İpek gibi saçları, döküldüğü göğsünden aşağı doğru bir ırmak edasıyla akıyordu sanki. Yusyuvarlak yüzü bembeyaz; dudaklarının iki ucunu işaretlemişçesine iki yanağında iki gamze nohuttan azdaha büyük bir burun, belli belirsiz tüycüklerle bezenmiş üst dudağı, üçgen diyebileceğim bir çenesi ve şeker kadar beyaz inci dişlerinin tebessümle ışıldadığı bir yüzde, bilemediğim bir sefere çıkmış gibiydim.
-Hay Allah’ın belası! Ettiğine bir bak.! Bu kadar şeker katılırlıymış hiç çaya. İkazının hemen ardından çaaaat! Diye yüzüme yapışan bir tokatla kendime gelmiştim. Gözlerimden adeta ateş fışkırıyordu. Ne oldu niye oldu anlamaya çalışıyordum. Nedense ilk olarak O kızın yüzüne baktım. O güzel yüze deminki neşenin yerine şimdi tarifsiz bir acı hâkimdi. Ben ise ne olduğunu anlama telaşındaydım.
-Ah olur mu Hatice Hanım? Diyiyordu bir ses. Ben hatamı yeni, yeni anlıyordum. Bize zeytini bile üç kere ısırmayı öğretmişlerdi. Değil ki şeker. Hem suçluluk duyuyordum. Hem küçüldüğümün farkındaydım. Bir el. Bütün vücudumu sanki yanaklarıma doğru itiyordu. Acı çekmiyordum eminim. Acıdan ziyade yok oluyordum sanki. Gözlerim kızın gözlerine kilitlenmiş, ufala, ufala yok oluyordum. Korkunç bir atmosferdi içinde olduğum. Ne çok şeye sebep oldum diye iç geçiriyordum. O subay hanımı annemi azarlıyordu. Annem yoksulluğumuzu deşifre etme telaşında, ben çizilen karizmamın telafisiz acılarının, düştüğü. O kızın yüzünde yarattığı tahribata takılıp kalmıştım.
*Bir kedi kıvraklığıyla sıçradım sofradan. Ardıma bakmadan kaçtım. Sonrasında ne oldu bilmiyorum. Akşam eve döndüğümde tokadın acısı geçmiş ama bir daha asla şekerli çay içmeme kararı yerini almıştı. Birde o kızı her gördüğüm yerde yönüm değişti. Asla ona bir daha görünmedim.
Liste başı olan buydu mimarı annem. Ya da yoksulluk emin değilim. Ve Babam bazen beni öldüresiye döverdi. Sebep çoğu zaman Hırsızlık. Ya da sokakta birine Küfrettiğimi duymuş olurdu. Terazi kurmuş tartıyordum. Annemin dokunaklı sesiyle yaptığı ajitasyonlar yanında babamın dayağı neredeyse yok gibi geliyordu bana. Şimdi ikinciye bakıyordum. Karasu kenarında annemi aramaktan neredeyse felç olmuştu ayaklarım okula geç kalmış üçüncü derse ancak yetişebilmiştim. Olabildiğince çaresiz ve bitkindim. Öğretmenimi de çok sever, onu, sihirli zannederdim. Onda sanki her şeye çözüm vardı.
Kapısını çaldım sınıfın.
-Gir. Diyen o naif sesle açtım kapıyı. Aliye ALTINKAYA. Karşımda masada oturuyordu. Yüzüm gözüm ne haldeydi bilmiyorum fırladı yerinden.
-Sana ne oldu çocuğum. Dediğinde bende bütün film koptu. Tüm mukavemetim bitti artık.
-Annem öğretmenim Annem yok.
-Sakin ol çocuğum ne oldu anlat.
-Çok aradım kara köprüye kadar gittim. Yok, annemi bulamadım. Sınıfta Pür dikkat beni dinliyordu. Hani sinek uçsa helikopter uçuyor zannedersiniz sınıfın ortasında. Devam ettim.
-Sabah inekleri. Nahır’a katmaya gitmediğim için.(Nahır. Çobana katılmış inekler demek ti)
-Annem kendisini karasuya atmaya gitti engel de olamadım. Koşup aradıysam da bulamadım.
Bütün sınıftaki merak şen bir kahkahaya dönüşmüştü. Bir tek Öğretmenimin yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Bu yapılan doğru değil der gibiydi.
-Üzülme yavrum annen seni cezalandırmış. İnsan böyle şey için canına kıymaz. Dedi.
-Bırak çantanı git bir daha bak ya evdedir ya da komşularda, hadi üzülme artık diyerek saçlarımı okşayıp ıslak yanaklarıma minnacık bir öpücük kondurdu. Uzun ve kırmızı ojeli tırnakları ona ayrı bir güzellik atıyordu. Çirkin zannettiğim yüzünde Muhteşem bir güzelin ruj lekesini taşıyan yüzümle gurur duyan bir içim. Biraz pısırık biraz yenilmiş biraz gururlu; Çantamı sıraya koyup kapıya yöneldi. Esas duruşta durup başımı öne eğerek selam verip eve koştum. Öğretmenim haklıydı. Annem elinde süt kovasıyla eve dönüyordu. Yüzün de neşeye yakın bir ruh hali sanki hiçbir şey olmamış gibi rahat ve sıradandı annem. Biraz hayranlık biraz nefret birazda bulmuş olmanın sevinciyle ona baktım. İçimden koşup sarılmak gelmiyordu. Burnumu çeke, çeke sınıfıma dönüp öğretmenime haklı olduğunu söyledim. Uzun süre sınıfta bu halimin taklidini yapıp bana güldüler. Yaşım. Bir yıl erken kayıt olduğum için herkesken bir yaş daha küçüktü. Her şeyi sineme çekmekten başka çarem de yoktu zaten. Evet, evet ben asla; Baba olmamalıydım. Anne olmalıydım ve tüm anneler benden anne olmayı öğrenmeliydi. Anne merhamet demekti benim için. Sığınılacak liman. Bir çocuğun olmazsa olmazı. Ama Annem gibi değil babam ya da hasan amca gibi bir anne. Suç işlediğinde döven. Ama çocuğunu asla küçük düşürmeyen bir anne her ihtiyacın üzerindeydi bunu biliyordum. Ve bir şeyi daha biliyordum. Çektiğim her acı beni biraz daha büyütüyordu. Her tecrübe bir yanımı yıkıp oraya başka bir şey inşa ediyordu bunu hissediyordum. Tezgâhımdaki yaraların hemen hepsi bu nevi yaralardı bıraktım düşünmeyi zaten kararımı da vermiştim. Dünyanın en iyi annesi ben olacaktım.
Gül seren gelmiş kapıyı vuruyordu. Çıktım.
-Hadi gel evcilik oynayacağız. Fırsat bu fırsattı. Hemen çıktım hazırlık yaptık. Biraz şişe kırıkları biraz gazoz kapağı biraz kuşekmeği(Madımak) birkaç briket bir iki taş biraz tuğla parçası topladık. Sıra rollere gelmişti. Gülseren abla baba olsun. Ben anne olayım. Sibel kızımız olsun. Kenan sende oğlumuz ol.
Garip, garip yüzüme bakıyordu hepside. Sanki donmuştular. Yaşları benden büyüktü hepsinin de kimi üç yaş kimi beş yaş ama büyüktüler.
-Ne oldu yavv.
-Manyakmısın sen. Dedi Gülseren abla. Erkekten anne olmaz.
-Neden olmazmış. Ben olayımda siz görün. Hep birden başladılar gülmeye. Manyaaak. Manyaaak diye sekerek etrafımda geziyordu üçü de. Onların çevremde çizdiği neşeli halka bana. Aptal olduğum hissini dikte ediyordu ama anlam veremiyordum. Yaşı bana en yakın Sibel’di. Dalıp saçlarına “manyak “sensin dedim bir güzel dövdüm onu. Diğerleri bizi ayırıncaya kadar, ben sanki tüm çaresizliğimi Sibel’in yüzene resmetmiştim.Hala keşke ellerim kırılsaydı de ona fiske bile vuramasaydım dediğim ilk pişmanlığım buydu benim. Akşam temiz bir sopanın ardından. Neden anne olamayacağımı öğrenmiştim. Anne olmak için doğurmak; doğurmak için de Kız olmak gerekiyormuş. Bu gerçeği kavramak O halimle mümkün olmasa da herkes aynı şeyi söylemişse, doğruydu diye düşünüp Gizli, gizli arkadaşlar arasında Kız ve erkek ayrımının ne demek olduğunu kavramaya çalışıyordum artık.
İnsan olmak yetmiyordu biliyordum artık. Birde kız olmak gerekiyordu ve tek yolu vardı bunun. Gök kuşağının altından geçmek
YORUMLAR
Anneler döver kızlarda istemiyererek annelerinin davranışlarını edinirler.annem bizi döverdi, babamsa hep beklediğimiz kurtarıcımız olurdu. Ne kadar çocuklarıma vurmayayım dediysem de
bazen kendimi engelleyemediğim oldu.o zamanki ruhsal durumlarıma bağlı olarak yaptım herhalde
Şimdi öyle pişmanım ki bir fiske vurduğuma bile .Torunlarıma daha hoşgörüyle danranacağıma
inanıyorum,çünkü onlar daha minicikler..
Çok gerçek ve içtendi öykünüz .Kendi çocukluğuma, evciliklere gittim.
Selâm ve saygılarımla, kutluyorum..
yeğinadnan
hoş sefa geldiniz
şu anda aman anne türküsünü dinliyorum annelerden hep dayakyedikbazen cahilliklerinden bizi mahçupta ettiler ama anneniz yok kendini çaya attı diye nekadar korktunuz bende hep annem gibi anneolmıyacağım dedim olmadığıma inanıyorum çocuklar öylediyorneyse yine de anne ve bizonları çok seviyoruz ve onların kalplerini kırmamayagayretediyoruz güzelbiryazıydı hocam yüreğinizesağlık
Yazınızdan döndüm çocukluğuma,gazoz kapağı cam parçaları çamurdan bilyalar..
Şimdiki çocuklar mı çok şanslı biz mi erken geldik dünyaya.Eğer evinize çocuklu müsafir gelirse önce ikramı onlar alıyorlar.Çocuklar daha kıymetli şimdi.Anneler babalar hep anlayışlı çocuklar pısırık yetişmiyorlar,keratalar herşeyleride biliyorlar.
Tebrik ederim saygılarımla.
yeğinadnan
Hocam kendimi kaptırdım okumaya neden kısa oldu hikayeniz devamında anneniz size güzel bir ceza vermiş anne olamayacağınızı anlamışsınız sibel boş yere dövmüşsünüz tam okumaya daldım bitti ... Bu kurgu bir hikayemiydi gerçek bir çocukluk h ikayesimi ? Ben oğluma öle bir ceza vermiştim beni çok üzmüştü ue bende evde saklanıp onun aramasını bekledim ... Annem beni terketti diye hıçkıra hıçkıra ağlamıştı şimdi bende onun kalbinde nasılım merak ettim ... Bu güzel paylaşım için teşekkürler saygılar