- 640 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜN BENİM DE SELAM OKUNACAK
Sabahın ayazında ve en karanlık anında işe gitmek için yollara düşüyorum. Üzerine bastığım parke taşları henüz net seçilmiyor. Yol kenarlarına sıralanmış lambalar yolumu aydınlatıyor. Arada bir arkama dönüp "aydınlanmış mı?" diye ufka bakıyorum. Evet, yavaştan yavaştan ufukta bir aydınlanma oluştuğunu görüyorum. Yürüdüğüm istikamet hala karanlık. Ve ben birazdan doğacak olan güneşi sabırsızlıkla bekliyorum yolları adımlarken. Ve tekrar dönüp ufka bakıyorum. “Evet güneşin doğması yakın.Ne güzel, bir geceyi daha bitirip yeni bir güne kavuşuyoruz.” diyorum kızarmaya başlayan ufka bakarak.
Kulaklarıma minarelerden yayılan sela sesiyle adımlarım aniden yavaşlıyor. “O’ndan geldik ve yine dönüşümüz O’nadır” diyorum. Kaçınılmaz son. Ve işte toprak, bağrına alacağı daimi misafirine hazırlanıyor. Hoş toprak kendinden olana cömertçe kucak açıyor ya. Bu apayrı bir diyerkamlık.
Yumuşak ve sıcacık yataklarında uyuyan çoğu insanın bundan haberi olmuyor. Anlaşılan o ki, bir can, doğacak bir günü görmeden gecenin karasında, ruhu sonsuzluğa yelken açmış.
Tek tük insanlar, geçim derdine, sabahın bu erken saatinde yanımdan geçmeye başlıyorlar. Her biri farklı bir yöne ve yeni günden bekledikleri umutlarını gerçekleştirmek adına gidiyorlar. Arkama tekrar dönüp, bir daha ufka bakıyorum. Hava gittikçe aydınlanmaya başlıyor. Yürüdüğüm yolları, üzerine bastığım parke taşlarını artık rahatlıkla seçebiliyorum. Gittiğim istikametin ufkuna bakıyorum. Biraz karanlık. Ama ümidim var. Zira birazdan doğacak güneş oraları da cömert ışıklarıyla aydınlatacak ve beni üşüten ayazı, yiğit bir merhametlilikle yok edecek.
Toprağın altını düşünüyorum…Bedenimi uzatıyorum derin kazılmış çukura…Üzerime avuç avuç taprak atıyor birileri. Kıyamıyorlar sanki. Ama çok geçmeden, kürek kürek toprak atılıyor üzerime. Ne kadar hızlı dolduruyorlar üzerimi. Neden acele ediyorlar ki? Çabucak bitiyor işleri. Ve benim için yaptıkları bu işi hakkıyla yapmanın rahatlığı kaplıyor bedenlerini. “Bu sefer de yırttık, gömülen ben değilim.” Tesellisidir belki de. Biraz sonra beni orda, öylece bırakıp gidiyorlar ve hayata kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Çok soğuk, çok üşüyorum. Gerçekten selası verilen kişinin yerine toprağa gömülmüşüm gibi titriyorum. Ardımdan bırakacaklarım gözümün önünden hızla geçiyor. Hep ertelediğim, kaçınılmaz son beni de bulacak bir anda. Haber vermeden… Nasıl, nerede? İhtimaller bir biri ardınca sıralanıyor zihnimde. Görüntüler canlanıyor hayalimde… Nefes alamaz oluyorum. “İşte bitti. Ölüm sebebim bu” diyorum. Ölmemek için ya da ölümün bana gelmemesi için kurtuluş çareleri arıyorum… Omuzlarım çöküyor, kollarım yanlarıma düşüyor. Baş vurduğum ve çare diye sarıldığım her şeyden elim boş dönüyorum. Ne garip değil mi? Pek çok şeye çare bulan biz insanoğlu, burada çaresiz kalıyoruz.
Ve ben hala yürüyorum. O an gelinceye kadar, benim için selalar okununcaya kadar belki de pek çok insanın selasını duyacağım. Benim selam okunduğunda, ben artık yürümüyor olacağım. Pek çok kez özlediğim o sonsuz mekanımda candan gelecek bir duayı bekleyeceğim.
remzihan