- 2592 Okunma
- 29 Yorum
- 0 Beğeni
SAÇTI SAMİ BEZ GETİR..
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yıl 1978.
Şehir: İstanbul.
İlçe: Eyüp
1978 Yılı benim hayatımda oldukça önemli bir yıldı. O yılın Haziran ayında Fakülteyi bitirmiş ve öğretmenlik hayalleri kuruyordum. Ama, bir tam teşekküllü hastane raporu bütün ümitlerimi tarumar etmişti. Mecburen İstanbul Defterdarlığılının açtığı memuriyet sınavına girmiş ve bu sınavı kazanarak Sirkeci Gider Vergi Dairesinde memur olarak çalışmaya hak kazanmıştım.
Eyüp’ten Sirkeci’ye nasıl gidersiniz? Eyüp dediysem Piyer Loti Kahvesinin oralardan bahsediyorum. Tam olarak Piyer Loti Kahvesinin arkasındaki sokağın başından.
O zamanlar tabii ki tekeferik filan olmadığından Eyüp Sultan Mezarlığını boydan boya kat ederek Eyüp’ün merkezine iner, Eyüp Sultan Camiininin tam karşısındaki otobüs duraklarında otobüs bekler, sonra içinde en az yüz yocusu olan bom boş !!! belediye otobüsüne duhul edebilmek için birilerini çiğner ama genellikle çiğnenerek otobüsün kapısına asılır ve yola çıkarsınız. Yol dediysem bu günkü gibi çift şerit değil. Karşılıklı giden iki otobüs bazen bir birine tam anlamıyla teğet geçeçecek kadar dar yollar. Bu gün on dakikada vardığınız Eminönü’ye o zamanlarda en iyi şartlarda ancak kırk dakikada varırsınız. Bu birinci yol...
İkinci yol: Yine aynı mezarlık yokuşundan iner Karakolun az ilerisindeki vapur iskelesine kadar yürür oradan , aslında vapur olmayan bir deniz taşıtına biner ( Ki o deniz taşıtının tam adı çatanadır ) Sıkışmadan, tepişmeden kırk dakikalık bir yolculuk sonrasında Eminönü’ye varırsınız. Tabii ki burnunuz koku alma özelliğini yitirmiş ve mideniz çelikten yaratılmışsa...Çünkü o günlerde Eyüp’ün bütün lağımları Haliç’e akmakta her türlü çöp için Haliç bir çöplük olarak kullanımaktadır. Haliç kıyısındaki mezbahalardan atılan içi dolu işkembeler Altın Boynuz’un ( Haliç’in adı...İngilizcesi Golden Horn ) Güzelliğine güzellikler katarken !!! O enfes kokular sizi daha Eyüp meydanında, hatta Piyerloti sırtlarında mest etmeye !!! yetmiştir... Bir de direkt Haliç üzerinde kırk dakika yolculuk yaptığınızı düşünün... Gerisini anlatmaya gerek yok yok sanırım.
O ilk gün, belediye otobüsünde ayaklar altında hak ile yeksan olmaktansa vapurda Haliç’in enfes kokuları eşliğinde bir yolculuğu tercih etmiştim. Eminönü’ye varıncaya kadar bir şişe kolonyayı tükettim ama nafile... Sorun sadece koku değildi ki. Güzelim Haliç’e eğilerek öğürenlere baktıkça, onları gördükçe benim de midem cemaate uyuyordu.
Eminönü’den Sirkeci’ye kadar taban teperken hâla öğürmeye devam ediyordum. Ama alışmalıydım. Başka da çarem yoktu.
Sonunda iş yerime vasıl oldum. Tanışma, hoş geldin faslından sonra tecrübeli memurlar bana ne yapacağımı anlattılar. Kolaydı aslında. Önce klasörün birini önüme çekecek içindeki dosyalara bakacak ve vergi beyannamesi boş olan vatandaşlara V.U.K 301. Maddesi gereğince ( Yani Vergi Usul Kanunu ) Usulsüzlük cezası kesecek. Sonra da bunu vatandaşın ( Daha doğrusu şirketin, iş yerinin ) adresine postalayacaktım. Çok kolaydı çünkü dosyaların neredeyse tamamında vergi beyannameleri bomboştu . Yani gelir yok. İyi de biz gider vergisi ile ilgiliydik. O neydi diye sormayın. Üç ay kadar çalıştım orada ama ne olduğunu ben de anlayamadım. Hem hiç kimsenin bizim binadaki tahsilat veznesine gelip de tek kuruş para yatırdığını görmedim..O yüzden de bizim bölümde çalışmak istemezdi hiç kimse... Avantası olmayan tek birimdi çünkü.
Neyse...Öğlen Sirkeci işkembecisinde bir damardan tuzlamayı mideye indirdikten sonra akşama kadar tekrar harıl harıl V.U.K. 301 yazdım durudum. Şefimiz Kemal Bey de benim gibi Edebiyat Fakültesi mezunu imiş. Müdür Yardımcısı Leyla Hanım Hukuk Fakültesi, Bana Çok Yardımı dokunan Süheyla ise Fen fakültesi mezunu...Neredeyse İktisat fakültesinden mezun bir Allah’ın kulu yok. Gerçi dairede iş güçle uğraşan da yok ya... Çalışan sadece iki kişi var. Ben ve Sivas’lı Ahmet adında bir memur. Diğerleri komple bu gün git yarın gel işleriyle ve de çay, kahve, örgü, dantel, gazete okuma, bulmaca çözme, memleketi kurtarma çözüm önerileri gibi âlî ve yüce işlerle meşguller.
Uzatmayalım...Bu minval üzere akşama kadar çalıştım ve eve dönüş başladı.Meğer dönüş daha bir felaketmiş... Önce Eminönü’ye kadar yürüdüm. Orada bir saat kadar vapurun ( Yani çatananın ) Gelmesini bekledikten sonra yine aynı kokular eşliğinde Eyüp’e vasıl oldum. Şimdi diyeceksiniz ki sabahkinden ne farkı var... Durun yahu daha işin başındayız. Eyüp Merkezden, Piyerloti Kahvesine yürümem lazım. Eeee dediğiniz duyar gibiyim. Yahu anlasanıza akşam..Karanlık çökmüş ve ben en az iki km uzunlukta bir mezarlığın içinden geçmek zorundayım. O güne kadar o mezarlıktan hiç akşam vakti geçmemişim.
Eyüp Sultan Camii’nin dışından Eyüp Sultan ( Ebu Eyub-el Ensari ) Hazretlerinin manevi ruhuna bir fatiha okuyup onun ruhaniyetinden yardımlar talep ederek Eyüp Sultan Mezarlığı yokuşuna daldım. İn cin top oynuyor ve ne yazık ki başka hiç bir Allah’ın kulu yok yolda. Oysa gündüzleri tıklım tıklım olur.
Küçükken öğretmişlerdi: ’Mezarlıktan geçerken korkmamak için yapılacak en iyi şey şarkı söylemektir. ’ Tamam da mezarlıktayım. ’ Dürüyemin güğümleri kalaylı ’ yı söyleyecek halim yok ya... Bir ilahi söylemek lazım. Sonraları genelde İmam-Hatip Liselerinde çalıştığım için çok ilahi öğrendim ama o günlerde sadece bir tane biliyorum. Başladım:
- Sordum sarı çiçeğe/ Annen baban var mıdır/ Çiçek eydür derviş baba / Annem babam topraktır... İlahi okuya okuya yürüyorum.
- Bu Galata Mevlevihanesi kudümzem başı İsmail Dede Efendinin Kabri...Şu Naşki Bendi şeyhi Küçük Hüseyin Efendi’nin Kabri ( Üzeyir Garih’in öldürürüldüğü yer ), Şu da Mareşal Fevzi Çakmağın, İyi iyi yolu yarı ettik neredeyse.
- Sordum sarı çiçeğe / sen beni bilir misin?/ Çiçek eydür derviş baba / Sen Yunus değilmisin/ Hak La ilahe illallah... Allah ...La ilahe ilallallah...
Birden takır takır takır diye bir ses. Aynı anda da benim arka taraftan pırt pırt pırt diye bir ses...Ses sese karıştı vesselam.
- Kanadın kırılsın emi Leylek...Gagan kesilsin de bir daha yem yiyeme...Ayağın kırılsın da bir daha yürüyeme...Yüreğimi ağzıma getirdin. Of yaaa Oğlum Sami sen de amma korkakmışsın. Ne var bu kadar korkacak alt tarafı hepsi ölü. Onlar sana ne yapabilirler ki? Sen korkacağına onlar korksun.
Artık korkmayacağım...Korkmayacağım...Korkmayacağımmmmmmmm... Durmak yok yola devammmm. Zaten şunun şurasında üç yüz metre kadar bir şey kaldı Piyer Loti Kahvesine.
Yola devam ettim. Bir kaç adım atmıştım ki fısıltılar duymaya başladım. Yaklaştıkça sesler daha yakından gelmeye başladı...Sağıma soluma baktım tek bir Allah’ın kulu yok...Biraz daha yürüdüm...Aman Allah’ım o da ne? Mezarlardan birinin üzerinde bem beyaz bir ötü var...Örtünün altında da bir beden olduğuna yemin ederim. Zaten az daha yaklaştığımda örtü kıpırdadı. ’ Olamaz ya gözlerim beni yanıltıyor ’ dedim ama içimi de tarifsiz bir korku sarmıştı. Örtü birden havalandı. Hortlak, bütün haşmet ve dehşetiyle karşımdaydı. Bembeyaz bir yüz, kıpkırmızı gözler, kazma gibi kirli dişler, saç ve sakal birbirine karışmış. Belli ki daha yeni gömülmüş ama toprak kabul etmemiş, hortlamış herif. Namussuz köpek tam da ben geçerken hortlayacağı tutmuş.Bem beyaz kefeniyle dim dik karşımda...Sadece o olsa iyi hemen peşi sıra diğer hortlaklar da çıktı mezardan. Toplam üç hortlak , ölü ölü bana bakıyorlardı.
Mezarlığa girdiğimde pırt pırt diye ses veren arkam bu sefer iyice kendini salmıştı...Ortalığı berbat bir koku sararken hortlaklardan biri konuşmaya başladı.
- Abi bir sakal atsan şu gariplere?
Ne sakalı ulan ben üç bucuk atıyorum hortlak hazretleri sakal diyor. O anda dikkatimi çekti. Öteki hortlakların üzerinde kefen filan yoktu. Bildiğin yırtık pırtık elbiseli dilencilere benziyorlardı. Ama en azından biri hortlaktı. Neyse ki kefensiz hortlak da konuştu.
- Abim benim..Gariban kardeşlerine bi güzellik yap bakayım?
Ben donmuş vaziyette bakarken üçüncüsü söze girdi.
- Güzel abim bi şarap parası rica etsek?
Hayatımda ilk ve son kez şaraba para veriyordum. Benden aldıkları para ile kefenli hortlağı aşağıya Eyüp’e yolladılar...Üzerindeki Bayaz battaniyeyi orada bıraktı tabii ki.
Ve ben yoluma devam ederek evime vardım. Kapıyı çaldım. Rahmetli annem açtı kapıyı her zamanki gibi
- Sami oğlum hoş geldin de ne bu koku?
- Sorma anne. ( Cafer diyemedim çünkü dedemin adıydı. Yani annemin babasının ) Sami sı. tı bez getir.
YORUMLAR
“Küçükken öğretmişlerdi: ’Mezarlıktan geçerken korkmamak için yapılacak en iyi şey şarkı söylemektir.”
Eski zaman, herhalde bir otuz yıl olmuştur, muhtemelen gırgır dergisinde bir karikatürde okumuştum. Karikatürde; vatandaşın birisi gece vakti bir mezarlığın yanından geçerken korkusunu yenmek için bir türkü tutturur,
-“Ay akşamdan ışııııktır”.
Heyhat, türkünün nakaratı olan “yaylalar, yaylalar” kısmı mezarlık korosu tarafından vokal yapılması üzerine oda malum sondan (Cafer’in sonu) kurtulamaz.
Aslında küçükken, mezarlıktan geçerken korkmamak için başka şeyler öğretmişlerdi de, o çağlarda kılavuzumuz çoğunlukla ya “gırgır” ya “fırt” olduğundan böyle alternatif tedbirleri normal karşılıyoruz. Şahsım adına konuşmam gerekirse bu gibi, gece yarısı mecburiyetten, mezarlık yanı yollardan tek başına geçme durumlarında böyle şarkılı, türkülü, ilahili tedbirlere mesafeli dursam da yerine koyduğum “3 gulvalla 1 elhem” formülü ölüler üzerinde gerekli tesiri gösterse de, itikadi noksanlık bizde olduğundan olsa gerek, akabindeki tırsma vakalarına bir türlü merhem olmadı şimdiye kadar.
Temel ile Dursun yine böyle bir gece vakti mecburiyetten mezarlığın yanından geçiyorlarmış, Dursun kasveti dağıtmak için ıslıkla bir memleket havası çalmaya başlamış; “kemençemun sapini gülle donatacağum...”. Temel hemen müdahale etmiş;
-ula Tursun uşağum, görmiymisun burasi Hiristiyan mezarluği, pirak şimdi kemençeyi da Rodrikonun kidar konçertosini çal.
Evet, küçükken öğretmişlerdi, hiç dirisi dururken ölüsünden korkulur mu insanın? Öyle olsa ecdat mezarlıklarını şehrin göbeğine mahalle aralarına yapar mıydı hiç? Hatırlarım çocukken Kozlu mezarlığında çitlembik toplar, saklambaç oynardık. Bu birazda alışmaya bağlı herhalde, mezarlıkların dibindeki mahallelerde yaşayanlar da bizim gibi sıradan insanlar, hepsi evliya değiller ya.
Tebrikler, selamlar, saygılar
sami biberoğulları
Öncelikle sayfama şeref verdiğiniz için, daha sonra da zahmet edip uzun bir yorum yazdığınız için çok çok teşekkür ederim. Elleriniz, gönlünüz dert görmesin. Sağolun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
yazılarınıza yorum düşmesem de hep okuyorum...
ve bir eğitimcinin yüreğindeki zenginliği nesire aktarmasının güzelliğine şahit olmanın gururunu yaşıyorum...
daim tebrikler...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Aman hocam kendi güldügüm yetmedi ev ahalisiyle güldükl vallahi bi kokumu var ne neyse hocam geçmişleriniz canına degsin kutlarım yazınızı güne gelen hak bulmuş efendim sevgi saygılarımla..
sami biberoğulları
Demek ki bol bol pirzola yediniz. Pirzolalar beleş de garsona bir bahşiş bırakırsınız artık. Bizim hortlakların tabiriyle '' Bir sakal atarsınız'' di mi?
Her zaman beklerim sayfama...Şeref verdiniz. Sağ olun var olun.
Selam ve saygılarımla.
Güzel bir hikayeydi.Severek-gülerek okudum.Meslektaş sayılırız.Ben de Maliyeden 2010 da emekli oldum.
Güzel yazılarınızı severek okuyacağım.Saygılar.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Amcamla bilye oynayamıyorum söz sizi daha çok okuyup daha çok gülmeliyim... midem ağrıdı gülmekten Allah'da sizi güldürsün emi..Ama kendimi hayal bile edemiyorum o mezarlıkta galiba sabaha selam verilirdi..Demek öğretmenim sizin de yolunuz vergi dairesinden geçti usulsüzlük cezası 213 sayılı VUK'nun 353.mad.ilgili bendincedir...:)) Özledim o günlerimi 7 yıl çalıştım..hiç dantel örmedim zaten aykırıyım bilye oynayan olsa belki.. gelir dairesi vergilendirme bölümü helal ettirirdik paramızı ne ise
İşin espri tarafını geride bırakırsak 1978 den bu güne bayağı yol katletmişiz ne güzel gelişmeler
siz var olun ne güzel anılar biriktirmişsiniz o an sanırım korkudan bir gün o anı yazacağınızı hayal bile edemezdiniz...yazın hep saygım selamımla
sami biberoğulları
Aklında , fikrinde, zikrinde öğretmenlik olan bir insanın V.U.K hatırlaması ancak bu kadar oluyor. Demek ki o kadarını bile aklımda tutamamışım. 213 müş baksana...
1978 den bu yana gerçekten de çok yok kat ettik. En azından Eyüp ve Haliç!in iki yakasında yaşayanlar bunu çok iyi gördülerüler. Yalnız ne yaazık ki Eyüp Sultan mezarlığı değişmedi pek.
Oradan o gün geçerken tek düşündüğüm şey eve sağ salim varmaktıı.
Selam ve saygılarımla.
=> Küçükken öğretmişlerdi: ’Mezarlıktan geçerken korkmamak için yapılacak en iyi şey şarkı söylemektir. ’ Tamam da mezarlıktayım. ’ Dürüyemin güğümleri kalaylı ’ yı söyleyecek halim yok ya... Bir ilahi söylemek lazım. Sonraları genelde İmam-Hatip Liselerinde çalıştığım için çok ilahi öğrendim ama o günlerde sadece bir tane biliyorum.
Benim açımdan bu cümle öyküde rol çalan bir cümleydi. Bir süre okumayı bırakıp kendi kendime sorular sormaya başladım. Benim hatırladığım etkili yol mezarlıktan geçerken ıslık çalmaktır. Bu sizi güfte peşinden koşmaktan kurtarır (Malum, Türkler hiç bir şarkının tamamının sözlerini bilmezler), neşeli havalar söyleyebilirsiniz, ortamın gerginliği azalır, vs. İlahi söylemenin ise tersine bir etki yaratacağını, sizi ruhani dünyaya daha çok çekip korkuyu artıracağını düşünüyorum (ki öyle de olmuş). Üstelik repertuardaki tek ilahi de topraktan gelip toprağa dönme fikri üzerine kurulu. Sıradan şarkıların diğer bir avantajı da müslümanların gömüldüğü mekanlar ile sınırlı kalmayıp, her türlü mezarlıkta çalışmaları. Düriyenin koluna girip Katolik mezarlığı senin, Rum Ortodoks benim dolaşabilirsiniz.
Eğlenceli bir yazıydı. Güne gelmesini tebrik ederim.
İlhan Kemal tarafından 1/5/2012 11:26:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Sayfamı şereflendirdiğiniz ve güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
arkadaşım valla gülmekten gözlerimden yaşlar akıyor mevlam hiç sıkıntı göstermesim diyeceğim amam yazdıklarını okuyunca sıkıntının alasını çekmişsin arkadaşım birisi şu ankı halimi görse kesin deli der hem gözlerimden yaşlar akıyor hemde deliler gibi gülüyorum yüreğin var olsun arkadaşım
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Sizlerin beğenisi sayesinde...Sizler yanımda olduğunuz sürece inşallah devam edecek bu seri.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Sami bey İstanbul'a günü birlik gidip gelmekten sayfaya zaman ayıramıyorum...İyi ki kaçırmamışım...Yürekten tebrik ediyorum değerli kalem...O kadar gerçekçi anlatmışsınız ki...Ve de doğal...Ödül yakışmış...
sami biberoğulları
Sizlerden aldığım bu güzel yorumların iş bu çorbada tuzdan da öte doğrudan doğruya malzeme olduğunu söyleyebilirim. Çok sağolasınız var olasınız.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Kordeladan bahsediyorsan : Abine yakıştı değil mi?
Selam ve sevgilerimle.
Roza
Sevgilerimle
sami biberoğulları
Saygılar benden.
Sabah sabah harika bir yazı okudum ve çok gülerek...
Anlatımınız o kadar güzel ki adeta içine girdim olayın...
Güne gelen yazıyı ve yazarını yürekten kıtluyorum...
sami biberoğulları
Öncelikle teşekkür ederim. İnanın sizin bu yorumunuz olmasa benim, yazımın günün yazısı seçildiğinden haberim bile yoktu. Seçen dostlara da teşekkürler.
Değerli dostlarımın,arkadaşlarımın yüzlerinde bir nebze tebessüm oluşturabiliyorsam ne mutlu bana.
Selam ve saygılarımla.
valla bu adam da pek güldürükçü
şarapcılar da nedense hep mezarlıkları mesken tutarlar
e onlar da kendilerine göre haklı (adamlar ölmeden ölüyorlar)
Sami efendi Türkiye'nin dürüst(!) işadamlarına vergi keserse
şarapcılar da dönüşte cesaret vergisi kesereler :)
bence böyle yazıları gecenin geç vakitleri yaz ki,
yorum yazarken biz de bildiğimiz tüm türküleri/ilahileri birlikte söyleyelim
alemsiniz vesselam...
sami biberoğulları
Çok teşekkürler değerli dost.
Selam ve saygılarımla.
Yeni yıl güzelliklerle gelsin inşallah. Uzun bir süredir yoktum ancak fırsat oldu söylemeye.
Eyübün sokaklarını biraz bilirim. Bir, eski ahşap cumbalı evlerini çok sevdiğim için çok dolanır fotoğraf çekerdim bir zamanlar. İkinci nedeni de babamın kabrinin piyerlotide bulunuyor olması.
Piyerloti Kahvesinden Haliç'e bakış muhteşemdir. Her ziyarete gittiğimde İçimde hüzün olsada, orada oturup çay içmekten çok zevk alırım ve değişik hayallere dalarım her zaman.
O dar yoldan benim de bir iki kez yukarı çıkmışlığım vardır. Tekin bir yer değil. Ünlü bir işadamınında hayatına son verilmişti orada.O şarapçılarlardan herkez müzdarip sanırım. Mezarlığa her gittiğimizde torba torba topluyoruz içip sağa sola fırlattıkları şişeleri.
Yazınız ise harikaydı ilgiyle okudum. Yüreinize sağlık dostum :)
Billur T. Phelps tarafından 1/5/2012 12:35:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Sizi tekrar aramızda görmekten dolayı çok menun oldum...Yazılarınızı dört gözle bekliyorum.
Selam ve saygılar.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Değerli hocam ellerinize kaleminize sağlık...sayenizde yüzümüz gülüyor..
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Hocam yazınızı okumak ayrı bir zevk okurken de o gözümde büyük İstanbulu görür gibi oluyorum.İnşallah İstanbula gelirimde o BJK li yeğenlerimle beni gezdirirsin.O tv de gördüğüm Birçok oltaların balık tuttukları yeri oltaların nasıl karışmadıkları camiileri merak ediyorum.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
İstanbul'a gelirsen seni arzu ettiğin yerlerde gezdirmek boynumun borcudur. Başım gözüm üzere. Yalnız O BJK lı yeğenin Annesinin yanında Fethiye'de. Ama Bir BJK lı yeğenin daha var 27 yaşında olan...O da emrine amade...Yeter ki gel sen buralara.
Selam ve saygılarımla.
off dedim gülerken
hey yarabbim bu gün geç kaldım gülümeğe
ah hocam inan terapi gibisiniz ağlayanları güldüreceksiniz
inanı o yoldan geçerken gülmüştür ölüler bile o iahii dinledikçe
saygımlasınız herdaim inanınnnn
AYSE 09 tarafından 1/4/2012 1:55:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çok sağolun var olun. Yüce Rabbim yüzünüzden gülümsemeyi hiç eksik etmesin.
Selam ve saygılarımla.
AYSE 09
saygımlasınız herdaim
Sayın Hocam artık her gün sizi okumak farz oldu bilesiniz. :)
Canınız mı sıkkın? Günümüzün moda hastalığı depresyonda mısınız? Ne gam! Sizi okumak her derde deva inanın.
Dün sabahki yazınızı okumuş ve güne gülümseyerek başlattınız diye yorum düşmüştüm ama bugün tabiri caizse yatırdınız yerlere şahsımı.
İlk başlarda yadırgadığımı itiraf etmekten çekinmediğim o hafif argo tarzınıza ve dildeki jargona da alıştığımı söyleyebilirim. Bunun kalemine yakıştığı ender insanlardan birisiniz.
Saygıyla kutluyorum...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hamuş-71
Estağfurullah Hocam o onur ziyadesiyle tarafıma aittir.
Yazım dilinizdeki argonun olayların doğası gereği olduğu ziyadesiyle açık efendim. Bu yüzdendir anlatımın gayet doğal ve samimi gelmesi. Büyük bir keyifle okunduğunu bildiğim kaleminizi bir kez daha kutluyorum.
Saygımla...
Güne gülerek başlamamızı sağlayanlara teşekkür borçlu olmalıyız..
Yürekten teşekkür hem de...
Devam öğretmenim devam..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerle.
Fikret Yılmaz Çavdar
Her şey gönlünüze göre olur inşallah....
İşte gene güldük...
Ayrılmayın.. Ayrılmayın .. :))))
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
:))
ya, sabah -öğlen-akşam her vakit yan etkisiz okumak lazım sizi...
Hürmetle yazan yüreğe
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
çok güzeldi sabah sabah güldürdünüz eyüpten eminönüne nasıl gidilir onuda öğrendik İstanbula geldğimde eyüp camine gitmeyi düşünüyordum kaybolmam artık güldürdünüz teşekkürler hocam yüreğiniz var olsun
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Hocam ne yaptınız yahu :))
Sabah sabah deli damgası yedim ofiste sayenizde.
:D :D :D :D
Ben bittim, Sami hocam... Allah size uzun ömürler versin emi...
Sabah sabah mükemmel doping oldu,
Düşünsenize sayenizde bu günde benim için tarihe geçti, resmen bugüne adımı günün delisi olarak yazdırdım.
Ve ben adımı günün delisi olarak yazdırırken sizin adınızı günüme altın harflerle yazıyorum, Sevgiler, Saygılar...
sami biberoğulları
İnan bana gülmesini istediğim dostların en başında sen geliyorsun. Bunu bir nebze de olsun sağlayabilsiysem ne mutlu bana...Yenen pirzolalar beleş. Onlardan bir karşılık beklemiyorum ama sunan garson için bahşiş kutusuna bir şeyler bırakırsın artık.
Selam ve sevgilerimle.
destina*mltm
Tam puan hocam, gönlümün birinciliğinde altın sırayı verdim birde...
Sanırım bu bahşiş değil, hakettiği değer oldu :)
O halde bahşiş olarak bir "traji-komik saçtı" gibi bir başlıkla yazı yazsam kafidir :) [ Aman ha yazarım dediğime bakta, komedi kim ben kim :)]
Saygılar :) Ama vallahi öldüm özellikle
"Sorma anne. Sami sı. tı bez getir" kısmına...