- 1767 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜM HAKKINDA
BİR ŞİİR BİR YORUM (1)
Ölüm diyorlar adına onunla dost ol be gülüm
O Alemden bu aleme gelişin dönüşü ölüm
İman gerek Çile gerek yana yürek sebep aşikar
Sonsuz hayata talipsin karşılıksız cennet mi var?
Davet Yüce yaradandan Ölüm haktır bileceğiz
Mevla öl demiş ise Biz ölmeden öleceğiz
Rızai
Dostlarım Ölümün yüzü soğuktur derler Oysa ölümü hatırlamak Allah dostlarının gıdası olmuştur. Büyük sahabelerden Halife hz. Ömer efendimiz Allah ondan razı olsun. kendisine ölümü hatırlatacak bir görevli tutmuş o her fırsatta ölmü ona hatırlatmıştır. taki saçları beyazlananna kadar. Ölüm kalpleri yumuşatır.kulun acziyetin hatırlatır ve onu hakka yaklaştırır.Bilindiği gibi Asr-ı Sadette insanlar kabirdeki ölüleri dahi sayarak soylarının çokluğu ile öğünyorlardı bu yüzden Takassür suresinin nazil olmasıyla kabir ziyareti yasaklanmıştı. Efendimizin Rabbimize yalvarması ile bu yasak kaldırıldı. Biz müslümanlar için kabir ziyareti önemlidir ve kabir ziyaretinde iki fayda vardır. Birincisi Kabristanda yatanlara dua ederiz onlar bu dua sayesinde rızklanırlar varsa kabir azabı kaldırılır biz de dua etmekle ve Kurandan bir ayet okumakla sevap kazanmış oluruz. İkinci faydası ise kabir ehlini ziyaret etmekle bizimde akibetimizin bu olacağını gözümüzle görerek anlarız.Dünyanın fani ve geçici bir mekan onduğunu hatırlar, ahret için hazırlık yaparız. İslamın bu emrine karşılık günümüz dünya alimleri ölümü hatırlamayı hoş görmüyorlar. Güya kişiyi dünyadan soğutuyormuş. Ey benim güzel kardeşim görmezmisin yeryüzünde her şey insanı dünyaya çağırıyor. Kulu ahirete hazırlıktan alıkoyuyor, Allahı hatırlamayı engelliyor. Bırakında Allahı, hesap gününü dünyanın faniliğini hatırlatan bir şey olsun. Zaten bu gerçekleri hatırlatacak ölümden başka ne var ki Bu konuda söylenen şu söz ne güzel:" Nasihat istersen ölüm yeter meşgale istersen Kuran yeter."
Can dostlarım aslında ölüm; ölmek değil bir âlemden başka bir âleme geçiştir.İmanın altı şartından biri de âhrete inanmaktır.Kabir âlemi âhrete imanın bir cüzzü (parçasıdır) Bunun için Berzah geçiş yeridir.Yani Burayı bekleme salonu gibi düşünmek lâzım Fakat çoğumuz ne yapıyoruz sanki ölümü bitiş gibi görüyoruz. Oysa ki orda bambaşka hayat var ve devam ediyor. Yine orada insanlar hesaptan sonraki hallerine göre muamele görüyorlar.Kısacası kabir hayatı âhret âleminin küçük bir numunesi gibi düşünebiliriz; burada da azap görenler var; veya nimet içinde yüzenler var. Dünyada olduğu gibi o âlemde de komşuluk var.İyi ruhlar iyilerle beraber, kötü ruhlar kötülerle bereber. Onlar dünyadan haber alıyorlar yani bizlerden, yakınlarından haberdarlar.Bizler onları göremiyoruz, göremeyiz de çünkü imtihandayız. Kuran ve Hadisi şeriflerle ve ehli keşifin bildirmesi ile bu sabit. İnkarı ise kişiyi imandan çıkarır Allah muhafaza eylesin. Bu konuya çok dikkat etmek lâzım.
Kardeşlerim insanların en çok hataya düştükleri konulardan biri âhiret inancı. Kâfirleri de kâfir yapan konuların başında âhirete iman meselesi geliyor. Kuranda bildirildiği üzere kâfirler:"Çürümüş kemikler mi birleşip tekrar dirilecek eski halini alacak?" diyerek Ya Allaha inanmadıklarından yada Allah c.c insanlar gibi âciz varlık olarak algıladıklarından "İnkar çıkmazı’na" sapıyıyorlar. Böyle yapmakla Allahın kuvet ve kudretini küçümsüyorlar.Oysaki kâinatı eksiksiz yaratan Rabbimiz ölüleri dirilmeye aciz midir? Elbette aciz değildir.Diriden ölü, ölüden diri çıkaran o değil mi? Kuru ve kücücük bir tohumdan dağlar gibi büyük ağaçlar meydana getirmiyor mu? Şüphesiz onun gücü her şeye yeter. Bakınız bu konuda yüce Mevlamız ne buyuruyor:(Lezzetleri Bıçak Gibi Kesen Ölümü Çokça Hatırlayınız) De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir. (Cuma Suresi ayet 8)
Kardeşlerim atalarımız şöyle demişler:" Korkunun ecele faydası yoktur" Evet nekadar korksak da nereye kaçsak da eninde sonunda ölüm bizi bulacak.Bu konuda şöye bir hikaye vardır çoğumuz biliriz.
Hz. Süleyman aleyhiselam zamannında Bir gün adamın biri,pazarda gezerken azraili görmüş korkuyla Hazreti Süleyman’ın kapısını çalmış. Tasa ve kaygıdan yüzü sararmış ve dudakları morarmış. Hazreti Süleyman ona bakarak sormuş:
- Sana ne oldu, betin benzin atmış, harap ve perişan olmuşsun?
Adamcağız cevap vermiş:
- Sormayın efendim. Bugün Azrail’e rast geldim. Bana öyle bir bakış baktı ki, ödüm koptu.
Hz. Süleyman:
- Peki, buna karşın benden ne istiyorsun hemen iste, demiş.
Adam yalvarırcasına:
- Ey Allahın peygamberi! Rüzgâra emret de beni tâ Hindistan’a götürsün de bıraksın... Belki bu derece uzaklaşmak sayesinde canımı kurtarırım.
Zavallı adam ölümden korktuğu için, ondan kaçmakla ölümden kurtulacağını sanıyormuş....
Hz. Süleyman, Hindistan’a gitmek isteyen bu adamın arzusunu yerine getirmiş, rüzgâra emretmiş, o da adamı aldığı gibi bir lahzada Hindistan’ın en ücra köşesindeki bir adaya bırakmış. Adam, Azrail’den yakayı kurtardığını sanıyormuş. Fakat ne mümkün...
Ertesi günü Hz. Süleyman’ın yine divanı kurulmuş ve onun halkı kabul edeceği zaman gelmiş. Azrail’de divanda imiş. Hz. Süleyman ona bakarak:
- Ey Allah’ın meleği, niçin o Müslüman’ın ödünü koparan hışımlı bakışla baktın, bunun sebebini bana anlat?
Azrail şöyle cevap vermiş:
- Benim ona bakışımda zerre kadar hışım yoktu. O vehme kapılarak yanlış anladı. Ben ona yol ağzında rastlamış, onu görünce hayret etmiştim. Çünkü Cenab-ı Hakk bana Hindistan’da bir adaya gidip onun canını almamı emir buyurmuştu. Onu burada görünce düşündüm, şaşırdım... Bu adamın bir değil, yüz kanadı olsaydı, aynı gün buradan kalkıp yine Hindistan’a gidemezdi.
Azrail hayret etmekte haklı idi. Fakat Hz. Süleyman’ın bir emriyle, rüzgâr o eceli gelen adamı taşıyıp, Hindistan’ın en ücra adasına götürmüş. Azrail de ona orada yetişmiş ve canını almış...
Bir kıssa daha,
Davut peygamber (aleyhisselam) evinde taht gibi yüksekçe bir yer yaptırmıştı.Dört ayak merdivenle çıkar, orada ibadet ederdi. Bir gün abdest aldı ve o taht gibi yere çıkarak namaz kılmak ve münacatta bulunmak istedi. Merdivenin birinci basamağına çıktı, ikinci basamağına ayak basarken Melek-ül-mevt ruhunu kabzetmek üzere geldi yetişdti. Davut aleyhisselam, ölüm meleğine ricada bulundu :
_ Ya Azrail! Bana mühlet ver, yukarıya çıkayım, başımı secdeye koyayım, başım secdede iken ruhumu kabzeyle...
Azrail aleyhisselam, kendisine iki merdiveni çıkacak ve başını secdeye koyacak kadar mühlet vermedi ve oracıkta ruhunu kabzeyledi.
Kardeşlerim uçan kurtulsaydı kuşlar kurtulurdu hikayede olduğu gibi ne uçan kurtuabiliyor ne de kaçan.en güzeli teslim olmak yaradana sığınmak. Ölüm meleği Allahın peygamberine bile müsade etmediği halde bizim halimiz nice olur? Şu da bir gerçek ki; Allah yolunda olanlar ve yüce yaradana teslim olanlar canlarını kolayca verecekler. Ölüm meleği onlara güzel bir şekilde görünecek ve onlara müjlerle gelecek can emanetini eziyetsiz alacaktır.Asilerin ve İnkarcıların işi gerçekten çok zor olacak ve onlar Azraili karşılarında korkunç bir şekilde bulacaklar.Ölüm acısını en çok onlar tadacaklar ve asla unutamayacaklardır. Allah Bizi imandan, İslamdan ayırmasın. Rızai ilahiye erenlerden eylesin.
Kardeşlerim ölüm sadece biz insanlara mahsus değil Kainatta Allahtan gayrı her varlığa ölüm erişir.nitekim öyle olmada öyle de olacak. Evvel ve ahir Diri olan, Hay olan yalnızca Allah-u azimüşandır. Bilmekteyiz ki can alma görevini Allahü tâlâ Azrail aleyhiselama vermiş. O verilen görevi yerine getiriyor. Pekiyi Azrailin akibeti ne olacak? mesala hızır ve ilyas aleyhiselam sağ olduğu biliniyor ayrıca İsa aleyhiselam da gökyüzünde ve diri olduğuna göre onların durumu ne olacak? Kardeşlerim Hayat suyu içmiş olan hızır ve İlyas Aleyhiselamda vakti geldiğinde, kıyamet yaklaştığında Ahirete intikal edecek. Yine Mehdi Aleyhiselam görevini tammalayacak ve yine İsa Aleyhiselam Allahın emri ile Yeryüzüne inecek. Bu kez bir peygamber olarak değil Hz. Muhammedin (a.s) Ümmeti olarak amel edecek yani Kuran ve sünnete göre hareket edecek. Müminlerin emiri olacak ve yeryüzünde İslami (şeriti) hakim kılacak. Vaktı gelince o da âhirete intikal edecek ondan sonra yeryüzünde islam yeniden unutulacak, uygulanmaz hala gelecek ve yeryüznde bir mümin bile kalmadığı vakte erşildiğinde Allahın emri ile İsrafil Aleyhiselam sura üfürecek, kıyamet kopacak. Gökler dürülecek, dağlar toz duman haline gelecek ve Allahın dilediği hariç yeryüznde hiçbir canlı kalmayacak.Allahın dilediği hariç sözünden kastımız Cabrail, Mikail, İsrafil ve Azrail Aleyhiselam geriye bırakılacak Azrail aleyhiselam üç büyük meleğin canını aldıktan sonra kendi canını alacak buna intihar diyemiyoruz o kendini öldürmekle Allahın emrini yerine getirmiş oluyor. Kıyametin kopmasından yedi şeyin zarar görmeyecek bizinillahi talala onlar sırasıyla şunlardır. 1-Arşı ala 2- Kürsi 3- Lehvi Mahfuz 4- Kalem 5- Cennet 6- Cehennem 7- Ruhlar. Başka bir rivayette göre saydığımız yedi şey ilaveten Beytullahın ve uhud dağının de kıyamet kopmadan önce koruma altına alınacağı bilidirilmektedir. Bu zamanda Kuranın nuru ve sırrı alınacağından sadece lafzı kalacak Kıyamet kopup Böylece kâinatta tarumar olduğunda Kahhar İsmi şerifiyle tecelli edecek olan Allah c.c "Nerde Uluhiyet Davası güden Cabbarlar? Nerede o Benden başkasına tapan Münkirler?" diye seslenecek tabi ki kâinatta hiç kimse kalmadığı için cevap veren de olmayacak Ruhlar bu sesi duysalar bile cevap veremeyecekler. Yeryüzü Dümdüz olup kırk yıl harap ve ıssız halde kaldıktan sonra Varlık âlemine yüz yıl rahmet yağacak ve İsrafilin dirilerek sura bir kez daha üfürmesiyle Başta peygamberimiz ve güzide asabı olmak üzere Âdem atamızdan kıyamete kadar gelip geçen bütün canlılar dirilip kabirlerinden kalkarak Yüce yaratıcıya hesap vermek üzre mahşer yerinde toplanacaklar. Bundan sonrasını kısaca belirtelim Hesap.(Allahın kullarını sorguya çekmesi) Mizan (Amellerin tartılması) Amel defterinin verilmesi (Cennete gideceklerin amel defreini sağdan ve önden, Cehenneme gideceklerin soldan ve arkadan alması) Sırat ( Bütün insan ve cinlerin sırat köprüsunden geçmek üzere sırat köprüsünde yürümeleri, Müminlerin karşıya selametle geçerek cennete ulaşmaları, kafir ve günahkarların köprüden geçemeyerek cehenneme düşmesi. ve günahkarların belli bira azap ve ceza gördükten sonra cennete girmeleri ve kafirlerin ebedi cehenmde kalmaları akabinde sonsuz âhret hayatının devam edip gitmesi...
Kardeşlerim buraya kadar şiirin iki kıtasını şerh ettik şimdi kaldığımız yerden şiiri okumaya devam edelim okuduğumuzu kısaca izah etmeye çalışalım.Allahın izni ve keremiyle.
Ne diyordu şiir:
İman gerek, çile gerek, yana yürek sebep aşikar
Sonsuz hayata talipsin karşılıksız cennet mi var?
Davet Yüce yaradandan Ölüm haktır bileceğiz
Mevla öl demiş ise Biz ölmeden öleceğiz
Bizler insan olarak Âdem atamızın yasak meyveyi yemesi ile birlikte Ebedi âlemden bu âleme getirilmişiz çile yurduna inmişiz.Burada sevgili Âdem babamızı ve sevgili Havva anamızı kimsenin suçlamaya hakkı yok Hıristiyanlarda olduğu gibi böyle düşünenler varsa o tertemiz insanlara zulmediyorlar böyle bir hataya düşmekten vaz geçsinler yoksa yarın mahşer gününde ellerine mahcubiyetten başka bir şey geçmez. Çünkü Hakk dilerse olacağın önüne kimse geçemez. Allah c.c dileseydi bizi bu âleme getirmeden sonsuz âlemde rızıklandırırdı eğer öyle olsaydı yokluk, yoksulluk nedir hakkıyla bilemez ve yaradana şükretmeyi öğrenemezdik açlık nedir bilemez hakkın rızkından, verdiği nimetlerden yiyip içince de şükretmesini bilemezdik hele hele ölüm diye bir şey olmasaydı hayatın, sonsuza kadar yaşamanın ne kadar güzel, ne kadar önemli olduğunu kavrayamazdık. Onun için dostlarım insan dünyada çok şey öğrendi, öğreniyor ve hiçbir şeyin karşlıksız (bedelsiz) olmadığını anlıyor.Ölüyor Allahın emrine boyun eğiyor ki; sonsuz hayatı ödül olarak Mevlasından kazanabilsin. Geçici olarak sevdiklerinden ayrı kalıyor belki ama kısa zamanda kabir âleminde onlarla buluşma imkanını elde ediyor. bu ayrılık ona zor gelmemeli. Sabretmeli, İnsan karanlıktan sonra aydınlığın çıkacağını bilmeli. Biz bu âlemde görüyoruz öyle yiğit insanlar var ki (kadın erkek ayırmıyorum) ölmeden ölüyorlar yanı dünyanın çekciliğine fani lezettlerine aldanmıyorlar. Hak taala ile birlikte oluyorlar. İnsan o lezetti tatmaya görsün bir anlık Hakla olmaya bir değil bin kere; hatta yüzbinlerce kere can vermeye razıdır. İşte bu Allah erleri ölmeden ölmeyi böyle anlıyorlar. sen onları bir işle meşğul olurken görürsün veya onları varlıklar içinde yüzerken görürsün ve sen onları dünya bağlı gibi görürsün onlar ise hep Hak iledirler. Onu düşünür, onun yakınlığını arzularlar. Hani halk arasında söylenen:" Bir koltuğa iki karpuz sığmaz" deyimi var ya İşte onlar bu deyimi boşa çıkaran insanlardır.Zor olanı başarmışlardır. yani bir taraftan dünya ile meşgul olurlarken (çünkü bu da hakkın emri dir) diğer taraftan de hakk ile bereberdirler.Onlar huzur diyarındadırlar. Fani âlemin fırtınaları, tipileri ve boraları onları hiç mi hiç etkilemez.Harkulade hallere önem vermezler, Keramet pesinde olanları bilye oynamaya mereklı çocklara benzetirler hep doğru istikameti talep ederler.
Bu konuda şöyle bir hikaye anlatılır.Şeyh Ebü Said (k.s.a) Hazretlerine bir kişi gelir:" Filan kişi havada uçuyor" der. Şeyh hazretleri:" Kuşlar da uçuyor" der Bu kez adam:" falan kişi denizde yürüyor" der. Şehy hazretleri bu kez:" Balıklar ve kurbağalar de bu işi yapıyor" der. Adam ısrarla devam eder ve bu sefer de: " Falan kişi bir anda doğuyu ve batıyı katediyor" der.Şeyh hazretleri:" iblis de böyle yapıyor" der sonunda her söylediğinde olumsuz cevap alan adam:" Ey şeyh hazretleri sizce kemâl kimdir?" der Şeyh hazretleri cevap verir:"Kemâl Batını Hakk ile zahiri halk ile olandır."
Kardeşlerim Ölüm ve ahiret konusunda söyelecek çok söz vardır nitekim İbni Kayyim Rahmetullahi Aleyh bu konuda başlı başına bir kitap telif etmiş; yine imamı Gazali ve Abdül Kadir Geylani gibi büyük âlimler ve veliler Ölüm ve âhiret mevzuuna eserlerinde genişçe yer vermişler, bizlere güzel bir miras bırakmışlardır.Allah c.c onlardan razı olsun. Bizlere de o eserlerden gereğince yararlanmayı nasip etsin.
Dostlarım " arif olan az sözden çok şey anlar." diyor, okuyucuyu daha fazla yormamak maksadıyla konuyu bir ayet maali ile noktalıyorum. Cenabı Mevla Rasululüne:" ..Ey Habibim sen Allah dede geç bırak onları daldıkları bataklıkta oyalandursunlar." (En’am suresi ayet 91) M.Rıza Özcan 03,01,2012
1- Biz bu çalışmamızda; Şiirin edebi tahlilini edebiyatçılara bırakarak, şiire Mana ve maneviyat cephesinden bakmaya çalışacağız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.