- 982 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yüreğinin Derinliklerindedir Ölümsüzlük
Ömrümün karanlık coğrafyasındaki aşktır adın, gövdemin çizgilerinde sürgündür aşk
Ruhumdaki bitimsiz masalların kahramanı kadın, gönlümün demirlerinde bağlı bir sal
Avuçlarımdaki yaşam çizgilerinde gizlidir varlığın, bir tek varlığınla anlam bulur masallar
Mutluluğa yol alan gemide yelkenimdir saçların, yalnız gelişinle çözülecek yasal sarılışlar
Uzak düşünüşlerin mor odalarında vakitler biriktirmiş bana bir kadın, sevdalı gözlerimdeki yerini arıyor. Adını unutmuş nicedir sevda, sarılmasız geçiyor ne yaptıksa yıllar. Umudun resmini yapıyor bir adam, çevresinde sevgiden donatılı boncuklar, ruhunda hüzzam ayrılıklar. Bekle diyor aşka anlar, kırık dökük anılar, zemheri zamanlar ve yorgun hazanlar. Her aşk özlemin dudağındaki o mağrur ıslaklıkmış, özlenen sevgili, beklenen yar, akıyor sarı denizlere sevdalı sular. Bekle diyor sevgili, er geç biter bu üşüyüş kışın ardı nasılsa bahar.
O buz kesmiş yalnızlığın ekseninden bir kaya düşer sensizken yüreğime. Sesin uzak ülkelerin yelesindeki tutunuş olur. Sessizlik ılık bir rüzgârın kekre fısıltısı, özlemin dokunmasız geçen yılların mor hüzünlü askısına tutunur. Bakışlarınla ısınan gövdemin son demiyle kapanırken aralık mevsimler, ben yeni umutların yeşil kırlarına atarım kendimi. Adın varlığınla aşk olur, tadın yaşamak olur ve sen kadın kokunla ve sarılışlarınla ömür gibi dolarsın yorgun gönlüme.
Avuç içimizdeki karanlık çizgilerden bir liman yaptım sana, aydınlığa çıkan yol haritanda karşıla beni diye. Korkuların satır aralarından sarılmalar çizdim aşka, ruhundaki çelişkili masallardan bir oyun çıkar diye. Sana arzular biriktirdim, kimi uyanık, kimi karanlık, hepsini avuçla diye. Umut arası bir ağlayış var buralarda, bir avuç toprakla kapatmak için. Hayat diyorlar ölümün zıt adaşına, bir varmış, bir yokmuş öyküsünce. Sarılmak gerek hayata ve aşka ah, bütün masallar mutlu bitmiyor ve her aşk karşılığını hak etmiyor.
Sensizliğin ıslak caddelerinde sepken bir kaçıştı yürek haritamdaki sesin. Uçsuz bucaksız dünlerden tamamladım bakışlarını ve özlemin kıyılarına bağladım alevli saçlarını. Hikâyesi olmayan aşkların kentlerini doldurmuştu insanlar, ben ararken hepsinde canıma can katan sevdalı bakışlarını. Yorgun adımlarla sana ulaşıp, avuçlarına yılları kapayıp sarılmak vardı şimdi aşka, senli gerçeklerle çılgıncasına yuvarlanıp.
Çok sesli bir düşünüşün tam ortasında koysam kırıkları raflara ve tırmansam saclarınla ıslak bulutlara, uzanmak için nemli dudağına. Dün unutulmuş bir film olsa, öyküsü asırlarca hatırlanmasa, sarılmak öylesine sonsuzluğuna. Özlemi kadın ellerin, hayatı ölümsüz gözlerin ve aşkı da bıçkın sözlerin anlatsa. İşte o an zaman dursa, sensizliğin kumları bir yandan diğer yana akmasa, geceler yokluğunla uzamasa.
Ah yar!.Seninle kimi haylaz, kimi ahraz ve kimi de coşkulu bir yolculuğun içinden gelip geçtik, bir aşk kapsülünün gövdesinde saklanarak. Takvimler neyi gösteriyordu, günlerden ne idi ve hangi mevsimiydi tanışmamızın bilmiyorum. Seninle ben iki aşk ağacının tek meyvesi olduk kısa bir süreçte ve seninle delicesine yuvarlandık, adını, tadını, korkusunu bilmediğimiz bir iklimde.
Ellerinin uzantısına bedenim takıldığında, yüreğinin dönence vakitlerinde aklım kaybolduğunda, ruhun bir başka dünyanın insanı olduğunu bana fısıldadığında da günlerden aşk, vakitlerden sevda ve anlardan yaşamaktı. Aşktı sıkı sıkıya sardığım, sevgindi çözümsüz bir yumakça sarıldığım ve bunun büyüsüyle ben bugünlere bir tek sevginle ışınlandım. Yüreğinin omurgasında, gönlünün bordasında ve seninle çıktığım bu aşk yolculuğunda nice güller hasat ettim gönül bahçemden, hiç biri sen gibi kokmayan, her biri senin toprağında senden izin alıp tohuma durmayan, göğsünün kırık yamaçlarında bir nefes gibi bir tek seninle şenlenen, seninle dillenen ve seninle mutlanan.
Ne çok vakit geçmiş üzerinden bilmiyorum. Ne çok mor iklimlerin kırılmış köprülerinden geçerek kaynaklar aradım kendi ruhumu sulayacak, kendi imparatorluğumu gölgenle donatacak ve aşkla çevrili gönlüne bir insan gibi, seven bir aşık gibi ve yalnız sana sevdalı bir adam gibi çığlıklar ekecek, onun yankılarıyla ülkeler geçecek, sonrasında da yapayalnızlığını asla göstermeyip aşkınla yücelen bir ruh gibi ülkende dolaşacak. Ben kısacık sevgi molalarımızda, ben sesine muhtaç bir dilenci olup aşka el açtığım anlarda, ben sevginin literatürlerinde yalnız varlığına arınarak, sevinin iç sesiyle gürül gürül yıkanarak, hep sana arınmadım mı aşk bakışlı yar. Seninle var olduğum, seninle mutlu olduğum ve yalnız seninle aşk olduğum bu ömür hapishanesinde özleminin yaylarına dokunup, o yaşam tınılarıyla öfkemin bile canına okumadım mı?
Söyle yaşamak bakışlı yar, söyle sevginin bahçesindeki menekşe bakışlı kadın, söyle can parçam, söyle dudaklarından süzülerek tenine ter olarak akmak istediğim, terinden arınarak şiirlere kaynamayı dilediğim ve sözcüklerde büyüyerek her gün defalarca âşık olduğum sevda elçim. Söyle ruhumun yaşamak tanrıçası. Seni sevmek, seninle bir menzilde birleşmek ve seni doğduğun günlerin yıldönümlerinde böylesine düşünmek ve böylesine sevmek aşk değil de ne! Gövdemin o ıslak güvertesinde şafak doğumlarına kapıldığım, ölene dek yalnız senin için nefes aldığım bu hayal okyanusunda, sana büyüttüğüm sevdayla, varlığına serptiğim tohumlarla, yalnız senin sularında kürek çekeceğim dudağımdaki yaşanası muştularla. Seninle korkularım olmayacak, seninle gönlümdeki coşkular kurumayacak, seninle bu ölümlü hayal coğrafyasında ölümsüzlüğü de öğreneceğim.
Selahattin Yetgin