- 907 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SAYIN CUMHURBAŞKANI'NA SORU / YORUM
SAYIN Cumhurbaşkanı gazetecilerin sorduğu her soruyu içtenlikle cevapladı. Benim de aklımda sorular var. Fırsatını bulsaydım sorardım. Önce onun hayatından hatırlatmalar yapar sonra sorumu sorardım.
Yüz yüze olmasa da buradan sormayı deneyeceğim.
Sayın Cumhurbaşkanım!
Basamakları hızla çıktınız. Bu genç yaşınızda nereden nereye geldiniz.
Yetenekliydiniz, zekiydiniz, kendinizi yetiştirmiştiniz. Kültürlü ve donanımlıydınız. Gelin görün ki uzman olarak çalıştığınız yabancı bir bankada sizin farkınıza kimse varamıyordu. Ama siz yukarılarda olmak istiyordunuz.
Araya bir tanıdık sokmaktan başka çare yoktu. Bu işi en münasip olarak Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan Hoca yapabilirdi. Bir tanıdık vasıtasıyla ziyaretine gittiniz. İsteğinizi ona ilettiniz. O da sizin isteğinizi geri çevirmedi, o bankanın yöneticileri ile gerekli görüşmeleri yaptı. Kısa sürede hızla yükseldiniz. Herkes sizi fark etmeye başladı.
Rahmetli Erbakan Hocam da fark etmişti. Sizin bu ülkeye hizmet edebileceğinizi düşündü ve yaklaşmakta olan seçimler için size milletvekili adaylığı teklif etti. Bu sizin için yeni bir dünyanın kapısı demekti. Kabul ettiniz.
Refah Partisi Kayseri il başkanı ve teşkilatının tüm karşı çıkmalarına rağmen, birinci sıradan adaylığınız kesinleşti ve TBMM’ne girmiş oldunuz. Artık hep önünüz açılıyordu. Parti başkanlık divanına girdiniz, Genel Başkan Yardımcısı oldunuz, Parlemanto’da RP grup başkanvekili seçildiniz. Elbette hep Erbakan Hocam’ın isteği ile. Türkiye genelinde parti teşkilatları ile tanışma fırsatı bulmuştunuz. Parti teşkilatlarının problemlerinin hallinde pek başarı göstermiş olamasanız da, Erbakan Hocam hep sizi adeta öne doğru çıkarıyordu. Çünkü siz bu ülkeye lazımdınız.
RP büyümüştü. Mahalli idareler seçiminin şampiyonu olmayı başarmıştı. Ardından yapılan genel seçimlerde de en büyük parti olarak TBMM’ye girmişti. Bildiğiniz süreçler yaşandı ve 54. Hükümet’i Erbakan Hocam Başbakan olarak kurdu. Sizi koalisyon kabinesinin en mühim yerine tayin etti. Dış işlerinden de sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldunuz. Bunu İslam Ülkeleri ile ilişki kurulsun, yakınlaşma sağlansın diye yapmıştı. Bir de size özel olarak şunları söylemişti:
"-Abdullah Bey! Falanca bankayı zamanında biz sanayicilere destek için bir milyar dolar sermaye ile kurmuştuk. Sonra gelen hükümetler bu gaye için hazırlanan paraları çarçur etmişler. Bankayı boşaltmışlar, sadece az bir meblağ kalmış. Bu bankayı sizin bakanlığınıza bağlattırıyorum. Kalan bu parayı şu an can çekişen sanayi tesislerinin kurtarılması için sarf edeceksiniz. Ama elinizi çabuk tutmalısınız. Hemen bu konudaki çalışmaları yapıp bana sonucu bildirin."
Sayın Cumhurbaşkanım!
Ne oldu, kimler engelledi, neden oldu bilinmez ama, koalisyonun ömrü olan 11 ay içinde Erbakan Hocam’ın israrlarına rağmen bu emrini yerine getirmediniz.
11 ayda hükümet içindeki kritik göreviniz dolayısıyla hangi ülkelerle, hangi yöneticilerle neler görüştünüz, D-8 in temeli nasıl atıldı, bu önemli oluşumda ne gibi görevler yaptınız; bütün bunlar sizce malumdur. Ama inanıyorum ki, D-8 in dünya barışı ve sömürünün önlenmesi için ne büyük bir oluşum olduğunu bilerek, inanarak bu çalışmanın içinde bulundunuz.
28 Şubat süreci yaşandı, DYP parçalandı, hükümet güven oyunu yitirdi, Refah Partisi haksız ve hukuksuz olarak kapatıldı. Fazilet Partisi’nin kuruluşu esnasında sizin ve arkadaşlarınızın isim ve amblem önerileriniz, masonik zihniyete mensup kuruluşların amblemini çağrıştırdığı için Erbakan Hocam tarafından hep reddedildi.
Sonra FP kuruldu. Kongre sürecine girildi. Bu arada sizin içerde ve dışarıda bir takım lobicilerle temasınız olduğunu bizler basından takip eder, şok üstüne şok geçirirdik. Önce genel başkanlığa aday olduğunuzu açıkladınız, sonra Erbakan Hocam’ı ziyaret edip olurunu istediniz. Size cevabı olumsuz oldu. Onun ifadesiyle daha yetişmeniz gerekiyordu. Bu mesuliyetli işi bu safhada üslenmeye hazır değildiniz. Ama siz kararlıydınız, onun tavsiyelerini reddettiniz. Önerilerine uymayacağınız cevabı onu şok etti. Bir kısım basın ağız birliği etmişçesine, Erbakan’ın gençlerin önünü kestiğini milletin kafasına yerleştirmeye çalışıyordu. Önünü açarak kısa sürede o seviyeye getirdiği gençlerin, mesela sizin, tam tersine önünü kestiğinin söylenmesi, bunun sizin tarafınızdan da çeşitli şekillerde ifade edilmesi onu çok üzmüştü. Etrafındakilerin ifadesine göre Erbakan Hocam hayatı boyunca en büyük üzüntülerinden birini yaşamıştı.
Aday olduğunuz kongredeki açıklamalarınızdan, İslam Medeniyetinin yenilmiş olduğunu, galip olan Batı Medeniyeti ile birlikte hareket etmek gerektiğini açıklamanız hayretle karşılandı. "70 yaşına gelince mi genel başkan olabileceğiz"; diyerek önünüzün kesildiğini ifade etmeniz camiayı derinden üzmüştü. Çünkü herkes biliyordu banka uzmanlığından hızla getirildiğiniz o noktayı.
Erbakan Hocamın murakabesinden çıktıktan, bir takım lobi faaliyetlerinden ve Batı Medeniyeti tercihinizden sonra, 70 yaşını beklemeksizin, bir siyasetçinin ulaşmayı umduğu tüm makamlara baş döndürücü bir hızla ulaştınız. En sonda Cumhurbaşkanlığı makamındaki süreyi bu genç yaşta bitirmek üzeresiniz. Bundan bir üstü artık yok. Gazetecilerin çok özel sorularına bile içtenlikle cevap verdiniz. Anlıyoruz ki, artık aktif siyasete geri dönmeyi düşünmüyorsunuz. "Bir bilen" olarak köşenize çekileceğinizi tahmin ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım!
10 yıldır Türkiye’nin en etkili makamlarındasınız. Genel Başkanlık, Dışişleri bakanlığı, Başbakanlık ve nihayet cumhurbaşkanlığı... Baştan açıkladığınız gibi hep Batı Medeniyeti mensupları ile ittifak, koalisyon ve uyum içinde hareket ettiniz. D-8 gibi sizin de kuruluşunda emeğiniz geçen oluşumları işlevsiz hale getirdiniz. 10 yıldır Haçlı zihniyetini temsil eden başta ABD olmak üzere diğer devletler, Birleşmiş Milletler, Stratejik Ortaklık ve NATO adı altında, büyük işgal, katliam ve yağma hareketleri yaptılar. Haçlı seferlerini başlattıklarını alenen ilan ederek. Kan oluk gibi aktı. Yüzbinlerce kadının kızın ırzına geçildi. Bebekler katledildi, ülkeler talan edildi. Şehirler yakıldı, kültürleri, eserleri yerle bir edildi. Altyapı tesisleri, camiler ve ziyaretgahlar yıkıldı. Bunun bir Haçlı Seferi olduğu kendileri tarafından hep ifade edildi. Bütün bu facialarda sizin etkili makamlarda bulunduğunuz Türkiye de; ya görevli, ya koalisyon ortağı, ya stratejik müttefik ya da ittifak üyesi olarak rol aldı, destek verdi, lojistik imkanlar sağladı, asker gönderdi, donanma görevlendirdi.
Üstelik kırmızı çizgilerinin yok olması pahasına. Üstelik stratejik müttefiklerin, mücadele etmeye çalıştığımız terör örgütüne destek vermeye devam etmelerine rağmen. Bu süreç şu anda da bütün hızı ile devam etmektedir. Değişen bir şey vardır ki, beraber yola çıktığınız ve Batı Medeniyeti mensupları ile birlikte hareket etme fikrinde ortak olduğunuz Sayın Başbakan, bugün artık bu medeniyet mensuplarının eskiden beri sömürgeci, zalim ve katliamcı olduklarını, bunlarla dünya barışının sağlanamayacağını, Birleşmiş Milletler kürsüsü dahil her yerden ilan etmektedir. Ama beraber kararlaştırdığınız ilkeler halen geçerli olmalı ki, Avrupa Birliğine girebilmek için olanca gücüyle çabalamaktadır.
Gazetecilerin bütün sorularını içtenlikle cevaplandırmanızdan aldığım cesaretle sorumu soruyorum:
Sayın Cumhurbaşkanım!
Görev sürenizin bitmesine az kaldığı ve "bir bilen" ünvanı ile köşeye çekilmeye hazırlandığınız şu günlerde, 70 yaşını beklemeksizin, birer birer temsil ettiğiniz bu makamların hepsini elde ettiğinizi de göz önünde bulundurarak, Yüce Makam’a arz edeceğiniz amel defterinizi de düşünerek, geriye doğru baktığınızda hayatınızdan ve bulunduğunuz yerden memnun musunuz?
Yaptığınız görevler itibariyle, milyonlarca Müslüman’ın kanının akıtıldığı ve akıtılmaya da devam edildiği, ırzların tecavüze uğradığı, bebeklerin yakıldığı şu günlerden geriye doğru baktığınızda, yaptıklarınızdan ya da yapamadıklarınızdan dolayı müsterih misiniz?
Ekrem Şama
Milli Gazete
YORUMLAR
Selamlar saygıdeğer Ekrem Ağabeyim. Nasılsınız? Nefis ve nezih yazınızı tâ uzaklara dalarak okudum ve hakikaten sizin olduğunuzu tahmin ettiğim gibi yüreğimin köşesinin sızladığını hissettim, ama, kime ne söleyebiliriz ki! Mehmed Akif'in dediği ne kadar da hakikatmiş: "Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; Yüreğin hisli mi işkencedesin, talihe bak!" Vesselam...
ekremsama
Hesap sorarcasına yazdığınız bu yazıyı "Makama Saygı"dan muaf tutmaya olan uğraşınızdan dolayı kınıyorum beyefendi...
Mevla ile kul'un arasında hangi sıfatla yer aldınız acaba?
Saygılar...
ekremsama
(( Seçil Nimet ))
Beyefendi ben 2005-2007 yılları arasında Hakkaride görevliydim ve bombada yağdı üzerimize, ateşe verilmiş lastiklerde atıldı...
Çok peşin hükümlüsünüz, elimde uzun namlulu silahlarla çok gezdim sadece kendimi koruyabilmek adına, evlerimize molotof kokteylleri atıldı, günlerce antrede uyuyan anne ve çocuklar biliyorum...
İşte buna hayret ediyorum, siz benim kim olduğumu, ne iş yaptığımı ve nasıl yaşadığımı bilmeden ne cüretle "siz birşey yaşamadınız" dersiniz onu anlamakta güçlük çekiyorum...
Ama siz sadece kendi yazdığınıza bakıyorsunuz, karşınızdakinin pek ehemmiyeti yok anladım...
Rica ederim böyle meydan okur gibi Devletin en başındaki zat'a ithafen yazılarınızda biraz daha özenli olunuz...
Selamlar...
Saygılar...
ekremsama
(( Seçil Nimet ))
Bu platformda edebi aşmış bir eser elbette görmek istemem ama haddini aşan eserlere rastlıyoruz maalesef...
Saygılarımla...
Murat Kahraman Murâdî
(( Seçil Nimet ))
Muhatabım Sayın SAMA ne dese kabulüm ama sizi almıyorum dikkate, üzgünüm...
Saygılar...
ekremsama
Sizi kendime yardımcı olacak kişi olarak görüyorum. O kadar tehlikeler geçirmiş birisi olarak.. O tehlikelree başkaları muhatap olmasın diye...
(( Seçil Nimet ))
Bence sayın Cumhurbaikanımız, kayıp trilyon davasında sayın hocamıza özel af çıkarmasıyla vefasını göstermiştir...
Saygılar...
memosta_73
çok iyi bir cümle ile cevapladınız yani bu memlekette hırsızlığı örtbas etmek vefa borcunu ödemek demektir
Peki bu trilyon sayın cumhurbaşkanının babasınınmıydı ki vefa borcu oldu
saygılarımla
sizin tarifinizle başka söze gerek yok sanırım
ekremsama
Bu insan haksız yere süründürüldü, bizler ise hala bu olayın aslı varmış gibi geveliyoruz. Yazıklar olsun bizlere...
Rabbi ile kulu, hoca ile öğrencisi arasındaki meseleleri onlara bırakmak ve müdahil olmamak gerekir bence Ekrem Bey.
Sizin bu yazınızda soru sormaktan çok yargılamalar, hüküm vermeler, suçlamalar var.
Keşke, ".....yaptınız, ettiniz, yapmadınız, duymadınız...." gibi hükümler yerine " yaptınız mı, gördünüz mü, duydunuz mu, yapmadınız mı? .." gibi sorular olsaydı...
Sayın Cumhurbaşkanını yakınen tanıyan biri olarak şuna şehadet ederim ki; en az sizin, benim kadar İlâhi mahkemeyi bilen ve ondan çekinen biridir.
Bırakın kendi hesabını kendi versin biz de kendi hesabımızla ilgilenelim.