- 1601 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
NE DUYDUYSAM ONU ANLATIYORUM - 1 -
ÇARLİ’NİN MELEKLERİ
Tam beş yıl boyunca kapısını çalmadan asla içeri giremediğim öğretmenler odasına bu sefer elimi kolumu sallayarak girecektim.Yanımdaki üç kız arkadaşım da aynen benim gibi o kapıyı çalmayacaktı bir daha. Çünkü bir kaç ay sonra artık dördümüz de öğretmen olcaktık. Her ne kadar o gün hâla bir İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğrencisi isek de artık kendimizi öğretmen gibi gördüğümüz için palas pandıras daldık Bakırköy Lisesi Öğretmenler odasısına bir teneffüs vakti. Kimisi yeni ama çoğu eski olan öğretmenlerimiz oradaydı. Bizleri görünce gözleri ışıldadı.’’Oooo kimler gelmiş kimler’’ sevinç tezahürleriyle karşıladılar dördümüzü de.
Eski öğretmenlerimizin tek tek ellerini öptük..Psikolojici Vakvak Sadi emekli olmuştu ama Coğrafyacı Köfte Nuri, Hatta Matematikçi Sıfırcı Nurten Hanım bile oradaydı. Saygı ile ellerini öptük tet tek. Ama işimiz Tarihçi Deli Nimet’leydi...Dördümüz de onun nezaretinde on beş gün kadar staj görecektik. Nimet Hanım da oradaydı. Yanına yaklaştık ve elini öptük. Kızlar her halde çalışkan öğrencilerinden olmalıydı ( İşin ilginci hepimiz Bakırköy Lisesi mezunuyduk ama ben kızları Fakultede tanımıştım...Hatta Can Suna’yı bile. ) ki Nimet Hanım onların huzuruna çıkmasına çok da şaşırmadı ve direkt bana hitap etti.
- Ooooo beşten şaşma altıyı aşma Sami ( Bu benim lakabım oluyor - Nimet Hanım nezdinde....Ondan 5 ten aşağı ve 6 dan yukarı not alamadığım için elde ettiğim bir ünvan.. Ve ben bir Tarih Öğretmeni adayıyım ) Hoş geldin evladım...Ne yapıyorsun bakalım. Bir yerlere girebildin mi? ( bana bir üniversite kazanıp kazanmadığımı soruyor )
- Hocam Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü kazandım...Son sınıftayım...Arkadaşlarla staj için kendi okulumuzu ve rehber öğretmen olarak da sizi seçtik.
- Sen şimdi Tarih Öğretmeni mi oluyorsun?
- Evet Hocam...Ben ve arkadaşlarım.
- Çok memnun oldum evladım. Eh o zaman haydi bakalım...Düşün önüme derse girelim.
Sınıfın birine girdik. Nimet Hanım bizi öğrencilerine eski öğrencilerim ve yeni öğretmenler diye takdim etti...O andan itibaren de okulda öğrenciler bize ’ Hocam ’’ diye hitab ettiler ve biz de Kandıra hindileri gibi dolaşmaya başladık okul içinde...
Baktık ki Nimet Hanım yazılı yapıyor. Huyuydu: Dört tane en kazığından soru sorar...Her sorunun cevabının da en az yarım dosya kağıdı tutarında olmasını istedi. Garibim öğrenciler terim terim terliyorlar...’’ Allah rızası için bu fakire bir sadaka ’’ nazarlarıyla biz genç öğretmelere !!! bakıyorlardı. Oysa bizim görevimiz sınavda gözcülük yapmak ve kopya çekecek olan zındıkları !! kellelerinden tuttuğumuz gibi Nimet’ lu sultanımızın önüne atmaktı. Lakin Sami hiç dayanabilir mi o Medine dilencisinden daha hüzünlü bakan gariban gözlere...Sultan Nimet Han Hazretlerinin Vezir-i âzamı olarak derhal cariyelerime emir verdim ( Yani kız arkadaşlara )
-Suna, Neşe, Nesrin... Siz benim önümde perde yapın Nimet Hanım beni görmesin. Ben çocuklara yardım edeceğim
- Emrin baş üstüne haşmetlu sadrazam...Demediler elbette. Ama ’’ Tamam Sami ’’ diyerek Nimet Hanım ve ben arasında perde görevi oluşturdular.
Ben başladım çocuklara yardım etmeye...Ama birine ikisine yardım ediyorsun öteki sıradan bir boynu bükük ceylan, gözlerini dikerek melul melul bakıyor...Yok böyle olmayacak...Tek tek ders sonuna kadar hangi birine yardım edersin. En iyisi toplu eylem yapmak...Sadrazam olarak derhal yeni bir karar aldım.
- Suna, Neşe, Nesrin...Bu böyle olmayacak...En iyisi Nimet Hanımı oyalayalım ve çocuklar kendi kopyalarını kendileri çeksinler.
- Tamam da Nimet Hanım’ı nasıl oyalayacağız?
- Siz direkt Nimet Hanım’ın önüne kuracaksınız perdeyi. Oyalama işini de ben yapacağım....Öyle bir paravan oluşturun ki sınıfta tek öğrenciyi bile göremesin.
Biz aramızda fısıldaşırken durum Nimet Hanım’ın dikkatini çekti.
- Ne oldu çocuklar? Kopya çeken mi var?
- Hayır Hocam...Ne mümkün sizin dersinizde kopya çekmek ( Biz orada olmasak gerçekten de mümkün değil... Ama çok şükür ki biz varız...Yani geleceğin kopya avcıları olacak olan öğretmenleri ) Biz aramızda sorularınızı tartışıyorduk.
- Gelin buraya o zaman...Bu haylazlar sizi duymasın.
Oh beeee... Bu çocuklar sahiden de ballı. Her şey onların menfaatleri doğrultusunda tıkır tıkır işliyor...Ben Nimet Hanım’a iyice sokulurken kızlar Çin Seddi gibi bir paravan oluşturuyorlar Nimet Hanımla öğrenciler arasında.
- Hocam bizden sonra müfredat değişmiş sanırım...Bu sorduğunuz sorular bizim zamanımızda yoktu. ( Gerçekten de 1978 de değişmiş olan müfredat konuları oldukça farklıydı )
- Haklısın Sami müfredat çok değişti.
Fırsat bu fırsat deyip başladım sorulan sorular üzerinde Nimet Hanım’la konuşmaya...Şu nasıl olacaktı, bu neydi sorularım ve Nimet Hanım’ın fısıldayarak yaptığı açıklamalarla teneffüs ziline kadar Nimet Hanım’ı oyaladık. Zille birlikte de hemen yazılı kağıtlarını toplamaya başladık....Hiç bir şey değişmemişti...Nimet Hanım’ın öğrencileri zil çalar çalmaz kalemleri masanın üzerine bırakmışlar ve kollarını kavuşturarak oturuyorlardı....Daha dört sene önce bizim yaptığımız gibi...Tek fark bu sefer kağıtların tamamının dolu oluşudu.
Bir sonraki derste Nimet Hanım bir başka sınıfta sözlü yoklamaya başladı. Sözlüde de dört soru sorardı. Not defterini açtı ve rastgele bir bahtı karayı sözlüye davet etti... Garibim...Yerinden kalkarken arkadaşlarından helallik aldı, vasiyetini bıraktı, ’’ zalim kader ’’ diyerek tahtaya avdet eyledi. Nimet Hanım hemen patlattı soruyu...Hiç unutmam...Bu gün hâla dün gibi aklımda:
-Anlat bakalım Montrö Boğazlar sözleşmesini
Çocuk hiç de kurbanlık koyun değilmiş...Tıkır tıkır anlattı.. Sözleşmenin bütün maddelerini virgülüne kadar söyledi. Ama bu Nimet Hanım için yeterli değildi.
- Tamam da tarihi yok mu bu sözleşmenin....
İçimden ’’ İnşallah biliyordur yoksa gitti soru ’’ diye düşünüyordum. Çünkü Nimet Hanımda yarım not diye bir olay yoktu. Tarihini söylemediğin takdirde o soru komple giderdi. Ama Allahtan çocuk biliyormuş.
- 1936 Hocam
- Oğlum bu 1936 nın ayı - günü yok mu?
Mutlaka inanmıyorsunuzdur. Ama gerçek. O ay ve gün söylenmezse o sorudan sıfır alacak çocuk. Baktım kıvranıyor zavallı. Yardım yetiştirmek gerek. Kızlara baktım onlar ön ben arka sıralarda oturuyordum. Kızlar başlarıyla ’’ Bilmiyoruz ’’ işareti yaptılar...Ben dayanamadım...En arkadan güya fısıldadım. Ama daha önce de belirtmiştim ya, sesim bas olduğundan benim fısıltı sınıfta bomba gibi patladı:
- 20 Temmuz...
Nimet Hanım öfkeyle sınıfa döndü. Çok sinirlenmişti.
- Kim o eşek?
Bir öğretmenin bir başka öğretmene !!! eşek demesi sınıfın çok komiğine gitmiş olacak ki öğrenciler yerlere yattı gülmekten.
Çok şükür ki o günlerde televizyonlarda ’’ Çarli’nin Melekleri ’’ diye bir dizi vardı. Öğretmenlere isim takmaya bayılan öğrenciler de bize Çarli ve Melekleri lakabını takmıştı. Ben Çarli, üç kız arkadaşım da melekleri oluyorduk. Ya bir de tek başına gitmiş olsaydım okula? Nimet Hanım’ın o seslenişinden sonra lakabım ne olurdu ?
BAHAEDDİN VELED
Bir hafta sonra artık sınıflarda biz ders anlatmaya, Nimet Hanım da bizi dinlemeye başladı. Önce çok umutvar olduğu kızları öğretmen masasına oturttu. Her birinin ellerini sıktı derslerden sonra. Sonra sıra bana geldi...Konu : Anadolu Selçuklu Devletinde Kültür Ve Uygarlık....Ben diğer arkadaşlardan farklı olarak dersi sadece kendim anlatmadım. Öğrencilere sorular sordum, onlardan cevaplar aldım karşılıklı diyalog kurarak, bazılarından da ’’ Ulan ne diye bana soru soruyorsun ’’ diye içinden içinden küfürler yiyerek dersi tamamlamak üzereydim ki önce bir parmak kalktı?
- Buyur arkadaşım. Bir sorun mu vardı?
- Evet Hocam...Bu kadar güzel ders anlatmayı size fakultede mi öğretiyorlar?
- Öncelikle teşekkür ederim arkadaşım. Ama fakultede bize öğretmenlik öğretmezler. Ben Nimet Hanım Hoca’mdan ne gördüysem, ondan ne duyduysam size onu anlatıyorum.
Nimet Hanım’ın gözlerine baktım. Işıl ışıl parlıyordu. O anda bir başka soru geldi.
- Hocam bir soru da ben sorabilir miyim?
- Buyur sor arkadaşım?
- Mevlana Celaleddin Rumi’nin babasının adı neydi?....Evet soru tam olarak buydu. Üzerinden tam otuz üç sene geçti ama unutamam bu soruyu..Çünkü o gün cevabını bilmiyordum.
- Arkadaşım çok güzel bir soru sordun. Bunu bir araştırma konusu olarak veriyorum sana...Bir dahaki derste sorup ödev notu vereceğim. ( aslında böyle bir yetkim de yok ama tam havaya girmişim artık...Bir de sorudan sıyırma telaşı var tabii ki )
Çocuk ’’ Ulan nereden sorduk bu herife soru ’’ bakışlarıyla yerine oturuken zil çaldı ve Nimet Hanım yanıma geldi. Elimi sıktı. Sonra kızlardan farklı olarak alnımdan öptü ve kız arkadaşlara ’’ İşte öğretmenlik bu dur ’’ dedi. Dışarı çıktığımızda da ’’ Soruyu iyi kıvırdın kıvrak zekana hayran kaldım. Ama söyleyeyim : ’’Mevlan’nın babasının adı Bahaeddin Veled dir’’ dedi.
Bu gün aslında anlatacağım konu tam olarak bu değildi....Çarli’nin ( Yani Benim ) Üç Meleğimden biri olan Neşe’ye yaptığım bir patavatsızlık ve o patavatsızlık sonucu düştüğüm durumu anlatacaktım ama konu konuyu açtı. Neyse ...Yazının başlığına konu olan olayı yarına anlatırım inşallah.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yazının devamını yazdım.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
O ikiyi bizim dönemimizde verseydin okulun en nefrat edilen öğretmeni olurdun. Çünkü notlar on üzerinden veriliyordu. 1-2-3-4 gibi notlarla sınıfta kalınıyordu.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
hocam bzidede vakvak burhan vardı be koymuştum adını müdürdü dudakları ördeğe benziyordu bende edebiyattan 5 ten şaşma6 aşmaydım hocam yazdıklarımıgörsenederdi gene 5 verirdi çünki imla ve hata dolu değişmemeişim demekki can sunaya benimdeiçim yanıyor hocam yineçokgüzel yazı yine öğrenciliğime gittim ve tarih hocamın lakabı kıl mustafa çokkıl adamdı hakikaten
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sami biberoğulları
tekrar yaşanası yıllar...kalemin güzelliği okuyucuyu sayfaya kitliyor.....yazı bitince okuyucu biraz daha olsaydı diyor....sağol hocam birazda olsa sıkıntılardan sayende uzaklaşıyoruz saygılar
sami biberoğulları
Sizi sıkıntılarınızdan bir nebze de uzaklaştırabiliyorsam ne mutlu bana.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Fakultemizin Edebiyat bölümü profesörlerinden olup öğrencisi olmadığımız halde zaman zaman derslerine gittiğimiz çok sevdiğimiz bir hocamızdı.
Selam ve saygılarımla.
Yükselenyıldız
Aaah ! öğrencilik yılları..
Siz yazdıkça,ben de başımdan geçen bazı neşeli olayları biraz olsun hatırlıyorum..
Sizin keyifli yazılarınız da "Hababam sınıfı"nın senaryosun alt yapı oluşturacak düzeyde maşallah...
Beyninize ve kaleminize sağlık...
Saygılarımla..
sami biberoğulları
İnan ban bu hatıra tamamen unutulmuştu nerdeyse...Daha doğrusu beynin kıvrımlarından süzülmek için bir kıvılcım bekliyordu. O kıvılcımı da sen çaktın...Bir sözün, bir yorumun bana bir yazı daha kazandırdı. Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Sana da iyi geceler.