Susuz Çölde Hacer Validemiz Gibiyken
Ey can! Ben seni görmeden sevdim. İlkin ismine aşık oldum; Muhammed’ine aşık oldum, sonra yüreğine vuruldum. Ben seni görmeden sevdim! Hiç görmedim gözlerinin karasını,yüzünün akını, endamını, heybetini… ben seni görmeden sevdim. Ben seni, bana duyduğun saf muhabbetinle tanıdım ilkin. Sonra anladım ki bu muhabbetten de öte bir şey. Sen “aşk” dedin buna. Seni seviyorum,bir tanem, gülüm, ürkek ceylanım dedin. Ve bunun adı gerçekten aşk olmuştu. İkimizin aşkı…
Günler hep birbirimizi özlemekle,merak etmekle geçiyordu. Gün geçtikçe aşkımız, birbirimize olan muhabbetimiz artıyor, birbirimizi daha iyi tanıyorduk. Böylece günler birbirini kovalıyor,ilk buluşma günümüzü bekliyorduk,iple çekiyorduk; o günü… ve artık ikimizde dayanamıyorduk, dünya dar geliyordu,hayat çekilmez bir hal alıyordu. Ve aklımızı kurcalayan sorular,düşünceler… sanki bir çıkmaza düşürmüştü; kader bizi. Artık birbirimizi kaybetmeyi düşünüyorduk, göze alıyorduk belki de… ayrılık. Ah ayrılık; bizim için ne soğuk bir kelime. Ya aşkımız ayrılıkla biterse, ya birbirimizi beğenmesek, ya hiç düşünmediğimiz şeyler olursa,ya hayallerimiz yıkılırsa, umduğumuzu bulamasak? …
Evet! Bütün bunlar olabilirdi. Çünkü hayatta bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz. Nasıl bir sima ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Tek bildiğimiz aşkımızdı.” Aşkın gözü kör” derler. . Bizim için öyleydi de; çünkü birbirimizi hiç görmemiştik, görmeden sevmiştik,bağlanmıştık. “Bu nasıl oluyor” diye soranlara; bizim ki farklı bir aşk diyorduk. “bizim ki farklı bir Aşk”
Evet , aşkımız faklıydı. Ama yinede bizimde içimizi yiyip bitiren düşünceler vardı. Bir insanın samimiyeti, dürüstlüğü, ahlakı sadece konuşmasından nasıl anlaşılabilirdi? Hiç görmeden aşk nasıl olabilirdi? Görünce hiçbir şeyin değişmeyeceğine nasıl garanti verebilirdik? Her şeyin düşündüğümüz gibi yolunda gitmesi neye bağlıydı?
Neler beni senden ayırabilirdi? Yada seni benden neler ayırabilirdi? Ayrılık ikimiz içinde nasıl olurdu? Hayatımızda neler olurdu, eğer ayrılsaydık ; sen başını alıp gider miydin çok uzaklara? Unutur muydun beni? “Hayatın bir oyunuydu işte” der geçer miydin?
Ya da ben seni kaybetseydim,senden ayrılsaydım; ben neler yapardım? Eskisi gibi yetim kız mı olurdum? Her zaman ki gibi yalnız, umutsuz… hedefi, kitlesi belli olmayan, hayatında hep darbeler yemiş ve artık yıkılmış mı olurdum? Artık beni hayata kimse bağlayamazdı, kimse benden bir şeyler bekleyemezdi, hiç kimseye güvenim kalmazdı… özellikle erkeklere...
Ben seni görmeden sevdim! Kariyerine, sahip olduğun ahlakına, inancına görmeden vurulmuştum. Ve hep hayal ettiğim biri, hep hayatımda özlemini çektiğim biri dedim. Susuz çölümdü benim yaşadığım hayat. Ben çölümde Hâcer validemiz gibi koşup durdum Merve ve safa arasında. Çölümde bir damlacık su bulsam da İsmail’ ime içirsem dedim hep. Benim çölüm; bomboş,anlamsız olan dünyamdı. Merve ve Safa’m vazgeçilmez inançlarım ve taviz veremediğim, kariyerimde olan şeylerdi. İsmail’im de ; hayata bir şekilde bağlanmam gerektiği, verilen ömrü rıza –i İlahi’ye uygun bir şekilde adamam gerektiği inancımdı. Yani ben bu inancımı ( İsmail’imi) aradığım bir damlacık suyla, beni hayata bağlayacak bir şeyle yaşayabilirdim. Ve bu da sen oldun! Sen oldun bir tanem. İyi ki varsın, iyi ki benimsin. Seni seviyorum ; hayatımın erkeği, Allah’ın izniyle olacak olan çocuklarımın babası, umutsuz gözlerimin ışığı, yüreğimin gülü…