- 833 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Dayanma Gücü
59. Sokak istasyonunda tren durup da kapılar açıldığında vagondakilerden hiç biri yerinden kımıldamadı. Binmiş oldukları A treni bir ekspresti ve bir sonraki durağı ancak 125. Sokak olacaktı. Çoğunluğu zenci olan gruptan yaşlıca bir kadın oturduğu yerde bir ilahi mırıldanıyor, diğerleri ise onu duymuyormuş gibi yapıyordu. Okuldan dönen yeni yetmeleri, işsiz gibi durup, uyuklayanları, orta yaşlı kadınları, karşı karşıya oturup birbirinin gözüne bakmamayı becerenleriyle A treninin dört numaralı vagonu açık kapılarıyla istasyonda bekliyordu.
Tam kapıların kapanma anonsu yapılıyordu ki içeri Peanut girdi. Onu King takip etti. Kapılar önündekilerinden daha ağırkanlı olan Bloody’nin üzerine kapandı. Genç adamı bir anlığına sıkıştıran iki kanat sonra geriye doğru sekti ve Bloody sendeleyerek vagona adımını atabildi.
“S..tiğimin kapısı...” diye homurdanmasını çete arkadaşlarının yanısıra civardaki diğer yolcular da gayet net duydular. Kapı son bir defa kapanmayı denedi ve başardı. Tren hafifçe sarsıldı ve Manhattan’ın yeraltı dehlizlerindeki yolculuğuna kaldığı yerden devam etti.
Vagon boyunca uzanan ve yüzyüze bakan sıralara oturdular. Önce King yerini seçti; onun yanına da Peanut geçti. Bloody ise karşılarına, onlara bakmamaya çalışan Tiffany Zaveski’nin yanına ilişti. Vagondaki iki beyazdan biriydi Tiffany. Diğeri öteki uçta oturan, takım elbiseli ve iş görüşmesine gittiği için hafif sinirli olan biriydi.
King ifadesizce oturuyor, bir yandan da Tiffany’i süzüyordu. Sureno çetesinin elemanları topluluk içinde fazla konuşmazlardı. Yeni katılan Meksikalı üyelere verilen ilk derslerden biri de buydu: “Söz kılıç gibidir; bir kere kınından çıktı mı, bir şeylerin değişmesi gerekir!” Arkadaşının bakışlarını takip eden Peanut, Tiffany’e ulaştı. Kıza bakınca başını “Anladım” dercesine hafiften salladı. King severdi böylelerini: İnce uzun yapılı, açık renk saçlı, göğüsleri ve kalçaları fazla belli olmayan ama Hispanik mahallelerinde de fazla rastlanmayan kızlardan biri.
Karşısında oturanların kendine değil de, yanındakine baktığını farkeden Bloody sırıttı. “Güzel ama fazla sıska değil mi?” diye sordu. Peanut “Ne farkeder?” anlamında omuz silkti; King ise tepki vermeyip kıza bakmaya devam etti. Bloody kızın omzuna dokunup:
“Bir kalksana” dedi, “Görmelerini istiyorum.”
Kız ona “Ne diyorsun?” gibilerinden baktı, sonra Bloody’den uzağa kaydı. Fazla gidemedi, zaten vagonun sonunda oturuyorlardı. Bloody de onun yanına geldi. Tekrar kızı dürttü:
“Kalksana, ne kadar çelimsiz olduğunu görmeleri lazım.”
Herkesin beklentisinin tersine Tiffany uysalca ayağa kalktı ve vagonun diğer tarafına geçmek için hamle yaptı. Ama Bloody bacağını uzatıp genç kızın yolunu kesti.
“Öbür tarafa git diyen olmadı.”
Tiffany Bloody’nin ciddiyetini anlamak için yüzüne baktı, sonra bakışlarını vagonun diğer sakinlerine çevirdi. Herkes bir şey olmamış gibi oturuyordu, ama bir yandan da yan gözle olan biteni takip ediyordu.
“Ayağını çeker misin?”
Bloody omuz silkti:
“Sen yerine geçince evet.”
Çıkar yol olmayınca Tiffany önünü kesen bacağın üzerinden atlamaya kalktı ama bir el onu kavrayıp geriye, vagonun dibine doğru şiddetle çekti. Sırtını vagonlar arası geçişi sağlayan kapıya vurduğunda Sureno çetesinin üyelerinin ayaklandığını farketti. King’le Bloody karşısına geçmiş, vagonun gerisiyle arasına perde gibi girmişlerdi. İnsandan perdenin öbür tarafında kalan Peanut’ın bağırdığını duydu:
“Bu bizim arkadaşımız! Aramızda eğleniyoruz. Sizi ilgilendiren bir şey yok. İşinize bakın!”
Tiffany “Yoo, imdat” diye bağırmayı denedi ama yüzüne yediği bir yumrukla sersemledi. Kime ait olduğunu anlayamadığı bir el ağzını kapladı. Bir yandan da el ve ayak bileklerine bastırılıyordu. Ağzına bastıran ara ara el burnundan da nefes almasına engel oluyor, soluğu kesiliyordu.
Bloody’nin bağırdığı duyuldu:
“Don giymemiş! Çoktan hazırmış orospu.”
Yolcular aradaki çete üyelerinin sırtlarını dönmeleri yüzünden artık o yöne bakabiliyor ama Meksikalıların kızın üzerine kapanmış olmaları dışında bir şey göremiyorlardı. Orta yaşlı bir adam yerinden kalkmak için davranacak oldu, yanında oturan eşi onu bileğinden tutup kendi çekti. Çete üyelerinin yer değiştirmelerinden işini bitirenin perde ve tutuculuk görevini devraldığı anlaşılıyordu.
59. ile 125. sokaklar arası hiç bu kadar uzun olmamıştı. Ara ara durulmayan istasyonlardan geçiliyor, peronlarda C trenini bekleyen yolcuların siluetleri camlarda gözüküp kayboluyordu. Neden sonra tren yavaşlamaya başladı. 125. Sokak istasyonun girildiğinde vagonun çete üyeleri arasında bir hareketlenme oldu. Yığının arasından Bloody’nin “Ama ben daha gelmedim!” dediği işitildi. Tren daha da yavaşladı ve sonunda da durdu.
Açılan kapılardan önce King çıktı. Onu Peanut takip etti. Pantolonunu çekiştiren Bloody ise en son. Onların çıktığı kapıdan kimse girmedi. Vagondakilerin hiç biri de yerinden kımıldamadı. Tiffany sırtını duvara dayayıp, oturur pozisyona geçmeye çalışıyordu. İş görüşmesine gidecek olan adam yerinden kalktı, Tiffany’nin yanına gitti. Dizlerinin üzerine çöküp kızın doğrulmasına yardım ederken:
“Bir şeyiniz yok ya? İyisiniz, değil mi?” diye sordu.
Yanıt olarak sessizlikten başka bir şey alamadı. Adam Tiffany’nin bakışlarını yakalamaya çalışıyor, uzayıp giden sessizlik de yolcuların bazılarına yaşlı zencinin artık ilahi söylemediğini hatırlatıyordu.
YORUMLAR
İstanbul'da olmadığım için bu yaşanmış öyküyü kaçırmışım. Etkilenerek okudum. Tebrik ediyorum.
Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Çarpıcı bir öykü olmuş,tebrikler.Uzun zaman önce izlediğim ve de çok etkisinde kaldığım ''Accused ''filmini anımsattı bana.Uzun süre tedbirli yaklaşmıştım yabancılara..:))
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Umarım herkes güzel, ağzının tadının kaçmadığı, okuduğu, yazdığı, en öenmlisi hayal edebildiği bir yıl geçirir. Saygılarımla.
Denizce
son yıllardaki dileğim hep aynı
" gönlünüzden geçenlerin ömrünüze yazılması dileği ile.."
:))...
İlhan Kemal
Denizce
doğruyu söylemek gerekirse forumlara bende bakamadım :)
ama sana geçen yıl ki notumu yollarsam, soruna cevap olur sanırım :)))...
"...geçen yıl demiştim ki " gönlünüzden geçenlerin ömrünüze yazılması dileği ile..."
ah birde yazabilsem, bu aralar harflerim hep yer değiştiriyor ben yazarken :)))...
şimdi o kadar çok şey istiyor ve bekliyoruz ki gelecekten ya da yeni yıl bahanesiyle,
insan istediklerinin çoğunu unutuyor bence ..:)
çünkü o an istediklerimin belki de bugün için hiç hükmü yok ...
evet, biraz maymun iştahlıyız, kabul ediyorum...
belki de bu yüzden ben kendi dileklerimin ne kadarının bu yıl yanıma kar kaldığını
cidden bilmiyorum :))... çok fena bir şey ama bunun için oturup ciddi ciddi düşünmem gerek...
yine de şükürler olsun ki, üstesinden gelemeyeceğim üzüntüler yaşamadım...:)
demek istediğim şuydu aslında, insan kendinden çok yakınlarının neler yaşadığını,
neleri eksiltip-çoğalttığını daha iyi gözlüyor gibi sanki..."
İlhan Kemal
Kendilerinden daha çok yakınlarının neleri çoğalttığını gördüklerine eminim. Eksiltmelerde ise kişiler daha kendilerine odaklı oluyorlar.
Geçen haberlerde izlemiştim. Yanılmıyorsam Çin de küçük bir kız çocuğuna araba çarpmıştı. Sokak ortasında yatan yaralı çocuğa, sokaktan geçen 17. kişi dönüp baktı. 16 kişi hiç birşey görmez gibi kanlar içinde yatan çocuğu teğet geçti. Görünen o ki gayet mümkün bu hikaye, insanlık 16 kez ölmüş zaten...
Özlemiştik güzel öykülerinizi.
Mutlu yıllar :)
İlhan Kemal
Şükürler olsun ki, Türkiye'de yaşıyoruz dedirtecek bir öykü olmuş; oysa Türkiye'de de neler oluyor, neler...Küçük Amerika'yız ya...Yazı bir solukta okundu ve kolay anlaşılır bir anlatımı vardı; bunlar zaten sizin öne çıkan özellikleriniz. Özenli yazınızı terik ediyorum. Hülya Avşar'ın yarışma jüriliği esnasında kullandığı gibi, "yıldızlı" on puan.SAYGIYLA
İlhan Kemal
Kemnur
İlhan Kemal
İlhan Kemal
nuray telli
İlhan Kemal
nuray telli
Bu arada, bu vesile ile bayramınızı ve yenı yılınızı kutlarım.Umarım bu sene herkese güzellikleriyle gelir..Saygılarımla...