ikibinoniki
İkibindokuz yılını geride bırakırken ikibinon’a hevesle başlamıştım. Lakin daha durgun daha kötü gecen bir yılım daha da hiç olmadığı için yazdığım yazıları paylaşma gereği bile duymadım. Her yılın sonunun sanki bir dökümünü yapar eğlenirdim. İkibinonbir’e gözlerimi kapatıp girdim. Artık ümitsiz olmak istemiyordum. Karar yılı gibi gelmişti... Yeni yıla girdiğim gün ise tam bir kabustu. Evden çıkmayı sevmiyor olsam da, olmam gereken yerin olmamam gereken yer olduğunu hatırlatıp duruyordu bana. Evden daha çıkmadan beş külotlu çorap kaçırmıştım. Bir elbise giymek istemiştim. :) Her şey elime yüzüme gözüme bulaşmıştı. Yinede somurtmamaya çalıştım ama yemedi tabi :) Gecenin ilerleyen saatleri için planladığım hiçbir şeyi yapamadım :) eve gelip uyumak azap gibi olmuştu. Ertesi gün bari yılbaşı gecesi gidemediğim arkadaşlarıma gideyim dedim gittim; güzel bir akşam geçirdik sabah gözlerimi açtığımda annemin telefonla beni aradığını gördüm. Hemen açtığım telefonda annem iki gözü iki çeşme ağlıyordu kardeşi gibi sevdiği en yakın dostunun bizimse anne yarısı bildiğimiz Bahronoş teyzemizin ölüm haberiydi bu. Bu kadar terslikte bir sertlik olacağı belli gibiydi ama bu en beklemediğimizdi. Üzüntüden hepimiz harabolduk. Ertesi günden itibaren ölüm haberleri kesilmedi. Ruhum sertleşmeye başladı. Kafamı farklı bir noktaya kanalize etmeye çalışıyordum devamlı. Derken iş hayatı yeniden baş gösterdi iki yıllık durgunluğum nihayet sona ulaşmıştı. Önceleri küçük işler peşi sıra daha büyük işler derken kendimi şehir dışına çıkarken buldum devamlı daha fazla hayatı düşünüp kurgulamak istemiyordum. Yolunda gitmeyen bir ilişki devamlı sancı veriyordu diğer yandan. Yürümeyi bilmeyen bir insana bir yaştan sonra kimse yürümeyi öğretemiyormuş "anladım". Bir aylık şehir dışı işimin dönüşünde çok sürmedi bu savı karara bağlamam. Önce birlikte geçen yıllara acıdım. Sonra varlığa olan inancımı kaybettim. Sigaraya başladım (yeniden). Evden iş yapabilmek güzeldi ama yorucuydu da. Bu kadar insan kaybını yaşarken yalnız olmadığımı hissettiren her anımda yanımda olan dostlarım o kadar güzel bir güç verdiler ki yeniden yürüyebileceğim anlamında. İçime kapandığım benden çıktım. Yıllardır oturduğum inimden... Hayat sen yaşadığın kadar uzun. Yaşamamışsan hiçbirşeysin. (hah) içimden birden çıkan ses dedi ki; "senden çok kim yaşadı acaba?" yada yaşadıklarım bana yeter mi? Yetmemiş galiba... Yaz ve yaz sonu derken dışadönük belki de kendi kendime yabancılaşana kadar darmadağın günler geçirdim. Çok sevdiğimiz birkaç arkadaşımızı birbiri ardına toprağa verdik. Daha sağlam ayakta durmam gerektiğini düşünür hale geldim. Düşünmemek için bir sürü şeyin arkasına sığındım. Mesela eğlence... Gülmek hayatta en iyi yapabildiğim şey sanırım. İçimde de gülebildiğim zamanlar bu kadar acının üzerine biraz zor oluyordu haliyle. Birden aylardan ekim oldu. Nasıl geçti hiç anlamadım derken ölüm haberlerinin yerini doğumlar alıverdi. Halen yolda olanlarla beraber hepsi birer sevinç budalalığı yaratır oldu. Sanki onca şeyi hiç yaşamamışız gibi. Hep aynı çemberin yörüngesinde bir noktadan bu kadar şey çıkar mıydı... Çıkarmış. İkibinoniki gelmiş iki gün sonra kapımızdaymış. Gelmese keşke dedim ilk kez. Bu yıl bana o kadar çok şey yaşattı ki biraz daha içinde kalmak istiyorum sanki... Daha iyi olacak mı bilmem. Elimde olsa da bazı yılları geriye dönüp tekrar tekrar yaşasam diyorum. Olamadığım yerlerde olsam diyorum.
Diyeceğim o ki... Ben bunca şeyin içinde kendime hakikaten mukayyet olamayabilirdim. İş güç biraz kafamı alsa da ayakta kalmak çok zordu. Bunca zaman yanımda olan parmakla sayabileceğim kadar dostum vardı. Onları burada yazmama hiç gerek yok keza hepsi kendini çok iyi biliyor.
Ve şimdi onlara; zaman zaman sizlere kötü davrandıysam ki sevimli cadı kişiliğimin altında ne kadar agresifleşebildiğimi en iyi sizler biliyorsunuz... Kalbinizi kırdıysam... Bana katlandığınız için hepinize teşekkür ederim ve özür dilerim. Kolay günler geçirmedik ama benim için kolaylaştırmaya çalıştınız. Ki bu hala böyle. Belki de hepimiz birbirimize karşı böyle olduk ama desteğiniz benim sağlamca şu an ayakta kalmamı da sağladı. İnsanın yalnızken yalnız olmadığını bilmesi çok güzel... Sizi seviyorum :) hadi bakalım görelim hoş gel yavaş gel ikibinoniki :)
goblin
YORUMLAR
Bir zamanlar ben de böyle bilançolar çıkarıyordum. Yaşlı bir aileniz varsa, herhangi bir yılınızdan hastalık ya da ölüm eksik olmuyor. O nedenle artık bilanço filan da yapmıyorum.
Milattan sonra 2011 yıl yaşanmış, milattan önce kimbilir kaç yıl. Akıp giden bir suyun içinde oradan sıçrayıp buraya dökülen damlalar gibi yıllar. Sadece bizim olan biteni anlamamızı biraz kolaylaştırıyor. Takvimimiz olmasa zamanın içinde kaybolacağız.
Belki de her sabah yeni bir başlangıçtır. Günün ne getireceğini bilmiyoruz. Eskiler ne demiş "gün doğmadan neler doğar, sabaha sultan doğar". Güzel günler, aylar, yıllar dileğiyle.