- 1889 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İLLE DE ŞİİR
Üniversitede okuyan tüm öğrenciler gibi ben de bir yandan eve çıkabilmenin hayaliyle yanıp tutuşuyorum. Bir yandan öğretmenlik, bir yandan öğrencilik, Tahtakele’den tanıdığım bir esnaftan o zamanlar yeni moda olan dijital saatlerden alıp satıyorum. Tüfak’ta folklor kursuna gidiyorum…. “ESİNCİK” adında bir gazeteden birkaç sayı çıkarmak için şiirler seçiyoruz, şiirler yazıyorum, şiir dergilerini, İstanbul’un meşhur şairlerini, edebiyat adamlarını gezip şiirim hakkında görüşler alıyorum. Konur Ertop, Ahmet Özer, Tanju Cılızoğlu, Doğan Hızlan, Ahmet Erhan, Akif Kurtuluş, Mehmet Müfit, Yaşar Miraç o sıralarda tanığım insanlardı şimdi birisinin bile beni anımsadığını sanmıyorum. O sıralar ben her şeyim….
İlk Varlık Dergisi’ne gitmiştim, genel yayın yönetmeni Konur Ertop Bey’le görüştük. Şiirlerimi verdim bir göz attı, “Tebrik ederim delikanlı, kökenine sıkı sıkıya bağlı geldiği yeri unutmamış şu iki şiiri birer ay arayla yayınlayacağım.” Diyerek benden iki şiir alıkoydu. Allahım, dünyalar benim olmuştu. Bu ne büyük bir mutluluk. Varlık Dergisinde birer arayla iki şiir.
SEVERİM
Buruşuk ellerinde ebemin kanadı kırık kirmanım
Fırıl fırıl dönerim
Ebem göçeli çok oldu bu yayladan
Senin gözlerin çağla yeşili
Benim umutlarım
Örme saçların dağınık kalsın
Böyle de güzelsin
Doğayı seviyorsan eğer
ebemden kalan boynuzu kırık sarı keçinin döllerin sağarsın,
Kocayazı’da, Düz’de oğlak güdersin
Yufka edersin tandırda anam öğretir.
Çocuk doğurursun, onu ve beni seversin
Ben de seni ve onu severim…
Şiirin birisi buydu, yıllarca ezberden çok yerde okudum. Neyse okullar kapanmış, Konya’ya dönmüştüm, babama şiirlerimin “Varlık”ta yayınlanacağımı söyledim. Çok sevindi, yukarıdaki şiirle Konur Bey’in alıkoyduğu, tamamını anımsayamadığım şu şiiri O’na da okudum.
Koca Çay’ım akarım ovaya
Değirmen döndürürüm Ayşe bacıya
Toklu güvercini olup yuva kuramadım
Hevesim kaldı kursağımda,
Bir de toprak kokusu olabilsem
Yağmur sonrası köyümün…
Babamın dudakları titredi, gözleri buğulandı, belirli belirsiz “Vah yavrum.” Dediğini duyabildim. Yüzünü yıkayıp döndü. O anda şiirlerimin yayımlanacağı heyecanı, şiirde anlatılan konunun bir baba tarafından nasıl algılanabileceğini düşünebilmenin önüne geçmişti. “Otuz yaşlarına gelmiş, toklu güvercini olup yuva kuramamış, yağmur sonrası köyünde toprak kokusu olmaya düşleyen bir evlat…”
Aman Allahım! Babamın yüreğine kurşun sıkmışım…
Varlık Dergisi’nin yeni sayısını bekliyorum. Evet, ilk sayısı elimde büyük bir heyecanla karıştırıyorum, ne yazık ki benim şiirim yok, bir ay sonraki sayıyı bekliyorum. Yine yok, eylülde İstanbul’a döndüğümde doğru Varlık Dergisi’ne gittim. Konur Bey ayrılmış, sanat yönetmeni Kemal Özer olmuş, uzunca bir bekleyişten sonra yanına girdim, O da çok iyi karşıladı, bir süre söyleştik, şiirlerimi Konur Bey tarafından seçildiğini yayınlanacağının söylendiğini neden yayınlanmadığını sordum. “Artık dergi yeni bir anlayışla yönetiliyor. Bu tarzda şiirlere yer vermeyeceğim.” Diyerek tüm şiirlerimi okudu, bir tanesini çok beğendi. “Böyle yazarsan yayınlarım, ama bir tek bu şiiri yayınlamam” Dedi.
Artık elimde şiir dosyaları dergi dergi dolaşıyorum. Doğan Hızlan’la görüşmemi birileri önerdi. Hürriyet Gösteri Dergisi’ni yönetiyordu Doğan Bey, yanına gittim. Çok işi varmış, şayet pazar günü zaman ayırır da gidebilirsem bana çok zaman ayırabileceğini söyledi. Pazar gelmek bilmiyordu. Pazar günü sözleştiğimiz saatte yanında oldum. Biraz söyleştik, o bir yandan klasik müzik dinliyor, ritmine bir yandan eşlik ediyor, öte yandan şiirlerimi okuyordu. Odasında boyumca kitaplar yığılıydı okuma aşkına hayran olmuştum. “Bir enstrüman çalıyor musunuz” Diye sordu. “Evet, bağlama çalıyorum.” Dedim. “Anlamıştım” Dedi ve açıkladı. “Şiirlerinin bir iç sesi, ahengi müziği var.” Dedi. Bir şiirimi yayımlamak için seçti.
KORKU
Bu saatte kapıyı vuran kim,
Yüreğimde korku,
Korkunun büyük gözleri,
Ses ver,
Ben falanım de.
Kapıyı vuran kim bu saatte…
Yüreğimde geçmişin acıları
Çalmayın bu saatte kapıları
Korkunun büyük gözleri
Kapıyı vuran kim bu saatte
Böylece ilk defa bir şiirim ülke çapında yayınlanan Hürriyet Gösteri’de yayımlanmıştı. Çok mutluydum. “Artık ünlü olmuştum.”
Koltuğumun altında “Gösteri” dergileri, şiir dosyam hafta sonu Tünel’den Şişli’ye kadar yürümüştüm.
Beni kimse tanımadı. Halbuki şiirim yayımlanmıştı. Hem de Gösteri’de
YORUMLAR
O günlerdeki duygu tanınmak mı idi acaba sesini duyurmak mı..?
O dönemden beri yazmayı düşünmemiş olamazsınız..
Her şeyin bir zamanı vardı belkide...
Bakın şimdi bir öyküye sıkıştırmışsınız o şiirleri..
Bence şiir bölümünde de olmalılar bağımsız olarak...
Takdir de okuyanlarındır..
Bence çok güzeller..
Öykü diye yazdığınız olaya ağır geliyorlar..
Saygılarımla..
Güner Kutluk
Yarın soğuk bir güneş doğacakt, nereye gidiyorum, pis soğuk, pis karanlık, pis gece.... insanlığın uzağında... değerlerim değersiz... pul olmuşum. BAHARI ÖZLÜYORUM... Gelmiyen baharlardan dolayı intiharlar düşlüyorum... Tam işte o zamanlar... şiir bir çıkış yolu.... boğulduğum denizlerde can simidiydi... İmdat çağrısıydı, belki biri farkederdi de tutardı elimden, ölmeyi istemiyordu. Şiir benim can simidimdi.... Saygılar...