- 810 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTLARIN IŞILDADIĞI GECE
Umutların ve hayallerin tükendiği yerde yaşama veda etmek belki de o kadar zor gelmez insana…
Yahya Kemal BEYATLI’nın “İnsan hayatta hayal ettiği müddetçe yaşar” dediği gibi, hayal ve umut değil midir hayata tutunmanın en akılcı ve kolay yolu aslında.
Yeni Yıl…
Dünyanın her yerinde birbirlerinden habersiz insanların yeni umutlara yeni beklentilere ve beklenmedik sürprizlere açılan kocaman bir kapıdan hep birlikte girdikleri anlamlı bir gece.
Yeni Yıl akşamlarından etkilenmem biraz da bu nedenle olsa gerek.
Böyle akşamlarda ben kah, afacan bir çocuğun mutlu nedensiz gülüşlerinde. Kah, sarı hüzün bahçelerinde gezintiye çıkarım bir başıma.
Hayatın değişik yüzleri böyle gecelerde canlanır gözlerimde olanca canlılığıyla…
11-12 yaşlarımdaydım. Oturduğumuz şirin beldeye kısa mesafesi olan şehir merkezindeki okula gidiyordum. Yılbaşı yaklaşıyordu. Anneme ve henüz okula başlamamış olan küçük erkek kardeşime birer armağan alabilmenin düşlerini kuruyordum gerçekleşmesi umuduyla.
Çevresi minik parlak taşlarla bezeli zümrüt yeşili yaprak şeklindeki zarif yaka iğnesini anneme. Gök mavisi plastikten oyuncak bir treni de zeytin karası gözlü kardeşim için beğenmiştim bir mağazanın vitrininde.
Öğle yemeği saatlerinde heyecanla koşuyordum vitrinin önüne. Yerlerinde olup olmadıklarını görmek için. Sonunda aldım. Karşılığında öğle yemeği hakkım olan iki kaşarlı sandviç ve sade bir gazozdan bir süreliğine vazgeçerek.
O gece armağanlarını kendilerine verirken dünyanın bütün güzel yemeklerini yemiş kadar tok ve sevinçliydim.
Karlı, soğuk bir yılbaşı gecesinde Paris kaldırımlarında kibrit satan küçük Kibritçi Kızın, çocuk yaşlarımda yüreğime yer etmiş olan hüzünlü hazin öyküsü yaşamın bir başka yüzüyle çıkar karşıma her yeni yıl gecesinde yine.
Eli kolu dolu. Neşeli mutlu insanların heyecanlı telaşları. Alınan verilen armağanlar. Seremoniye dönüşen yeni yıl yemekleri ise hayatın bir başka rengini sunar gözlere cömertçe.
Babamın görevi nedeniyle taşrada geçirdiğimiz yıllarının sakin hareketsiz akşamlarına karşılık bir başka önem ve özellik taşırdı yeni yıl geceleri. Hele ki biz çocuklar için tadına doyamadığımız saatlerdi. Gözlerimizin uykuya yenik düşmediği tek geceydi belki de o gece.
O saf masum çocuk aklımızla ne oyunlar üretirdik her birimiz ayrı ayrı. Evdeki basit malzemelerle ne kılıklara bürünürdük çeşit çeşit. Sonra da gülerdik katıla katıla.
Babamın tüm meslektaşlarının aileleri bizim evde toplanırlardı bulunduğumuz her yerde.
Birkaç gün öncesinden yapılırdı hazırlıklar. Kuruyemiş ve meyve olmazsa olmazlardandı her evde olduğu gibi bizim evde de.
Her bir şeyi her mevsimde bulup almak olanaksızdı. Ve bu günün onca bolluğu ve çeşitliliği karşılığında her türden hastalığı da tabii.
Divanların altına yığılan portakalların odaları saran o muhteşem kokularının zerresini portakal bahçelerinde bile solumak mümkün mü bu gün.
Sade suya yapılan pirinç pilavının o efsunlu lezzetini hangi pirinçte bulabilirsiniz bu zamanda.
Özlemle YAD ettiğimiz o eşsiz komşulukların dostlukların paylaşımların ayak izlerini nerelerde sürebiliriz dersiniz…
Bahariye Caddesi baştan sona ışıklarla bezenmiş. Gelen geçenlere ufak tefek armağanlar dağıtan Noel Babalar ayrı bir canlılık katıyor caddeye. Her taraftan müzik sesleri yükseliyor. Laterna bile var! Beni en çok heyecanlandıran o oluyor.
Köy Enstitülü Cemal Durgun Öğretmenimle yürüyoruz kol kola coşkulu kalabalığın arasında. Genç güzel bir Çiçekçi Kızdan Yılbaşı Çiçeği alıyor bana. Ah, ne çok mutlu ediyor bu beni. Ne çok. Şarkılar dilimizde devam ediyoruz yürümeye.
Üç genç solamaya çalışıyor bizi kibarca. Aralarından biri “Ne varsa eskilerde var!” diyor sevecenlikle. Cemal öğretmenim itiraz edecek oluyor bu sözlere. Dur! diyorum. Orson Welles’in sözünü hatırlatıyorum: Ben gençliğin ne olduğunu bilirim. Ama sen yaşlılığın ne olduğunu bilemezsin.
Şu kalabalığa bak. Senin gibi dinamik şık ve çocuklar gibi şen kaç kişi gösterebilrsin…diye devam ediyorum sözlerime. Bu sözlerim onu çok mutlu ediyor. Ulaşıyoruz sonunda . Kadıköy otobüs duraklarına. Beykoz otobüsü hazır.
Sarılıyorum sıkı sıkı. Öpüyorum yanaklarını elini...
“Teşekkürler” ediyor bir dolu. ”Seneye görüşürüz!” diyor sımsıcak gülüşüyle.
Gözlerindeki yılların soylu yorgunluğu o akşamın ışıltılı mutluluğunda dinleniyor sanki.
Geçen yıl aramızda olan can dostlarımızdan dava arkadaşlarımızdan sevdiklerimizden bazıları bu yıl aramızda yoklar...
Son nefesine değin kendini insani ideallerin delice sevdasına adamış olan Mustafa Kemal Can Öğretmenimiz geliyor gözlerimin önüne ışıl ışıl.
Geçen yıl aramızdaydı...
Mühürdar sahil yolunu tercih ediyorum eve dönüş için bu kez.
Yüreğimden geçenlere döktüğüm gözyaşlarına en çok bu yol tanıklık etmiştir...
mumlar yakacağım mutluluğuma gel
kar taneleriyle yazacağım adını çam dallarına
meleklerin kanatlarına yükleyeceğim sevdamı
kimseler bilmeyecek bu aşkın esrarını
YORUMLAR
Keşkelere bırakılarak yaşanan onca yıllar bizlere sadece YAD imkanı veriyor..Bazen tebessümle bazen hüzünle YAD ediyoruz geçmiş yaşanmışlıkları..Ve nereden bakarsak bakalım..Olumsuzlukları bile günümüzde artık aranır oldu geçmişin...Kıymet bilerek yaşanmış bir saniyenin hazzı ile bir ömür yaşayacak kadar kocaman yüreciğine yeni yıldada yine milat diliyorum tebessümlerden yana....DOST
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bakın işte; yorumunuzdaki önemli cümleler beni hem mutlu etti. Hem düşündürdü bir kez daha. Hem umut doldurdu yüreciğimi kocaman.
Bu gün bir Huzurevinde çok hoş, ışıl ışıl ve yüzlere tebessümler saçan bir etkinlik sergiledim bir başıma. Mutluluklar havada uçuştu bedavadan...
Yüreğiniz kıymet bilenlerin durağı olsun.
Işıltılı, aydınlık bir yıl dileklerimle.