- 1530 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Anahtar kelime
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Genç yazar evin içinde dolanıp duruyor. Bir kelime arıyor. Bulsa kapı açılacak, bulsa tıkır tıkır diğer kelimeler de ardı sıra gelecek. Önce tarlada çalışan bir çiftçi takıldı kalemine. Öldürülen karısı Sare’nin intikamını almak için katili kovalatmaya başladı. Soğuk bir yandan, hıncı bir yandan zorladıkça, kötü düşüncelerin zincirini açıp salıveriyor önü sıra. Şiddetin, intikamın en vahşisini yazıyor ona. Yavaş yavaş , lime lime doğratıyor katili, ateşe atıp yalvartıyor, yetmez diyip birde iç organlarını söktürüyor. Canı yandı ya çiftçinin, ocağı söndü ya, çocukları anasız kaldı ya, adalete teslim ettirmiyor. Kendi örselenmiş yanını, öfke ve nefretini çiftçiye yüklüyor. Kin ve öfke kendisini bile korkutuyor, bırakıyor kalemi.
Sonra bir fotoğrafçı buldu kasabanın birinde. Bir kız çocuğunu tabureye oturtup, resmini çektirtmeye uğraştı. Kız huzursuz. Kız farkında. Resmi çekildi mi istemediği bir yere götürecekler. Arkadaşı Mumi’ den, dedesiyle bahçeye ektikleri karpuzlarından, özgürce dolaştığı köyünden ayrılmak istemiyor ki. Fotoğrafçı gül dedikçe, belki götürmekten vazgeçerler diye gülmüyor. Annesi günlerdir valizleri hazırlarken ağladığına göre, uzak diyara gidilecek belli. Lâl ve ayağı yusyuvarlak özürlü arkadaşıyla arasında ki o özel bağı koparmak, Mumi’yi sonsuza dek dilsiz, ayaksız bırakmak olacak. Oysa o kız onun kol değneği, dili olmuş. Yarenlik edip gezdiriyor dağ tepe. Üstelik tek arkadaşını da ayırırsa ne eder Mumi. Terliyor sıkıntıdan. Yazamıyor, bırakıyor kalemi. Yıllardır yalnız yaşamanın, zorluğunu biliyor. Hasta olsa, üzüntülü olsa, darda kalsa çalacak bir kapı olmayışının burukluğunu biliyor. Uzun süreli arkadaşlık kuracak kadar bağlanamamanın boşluğunda debelendikçe, ayıramıyor onları .
Gecenin karanlığında fakir bir adamı avare avare dolaşırken düşlüyor, onu tatilde olan bir ailenin lüks evine sokuyor. Adamın işi gücü yok. Çaldığı her kapı vasıfsızsın diye kapanıyor yüzüne. Zaten insan bağlasan durulmayacak derme çatma, rutubet kokan, duvarları artık siyahlaşmış evde oturmaktan hastalık sahibi olmuşlar. Çocuklar aç, hanımının beti benzi atmış, buzdolabı tam takır. Yazar, isyanını adama yükledi, illa hırsız edecek onu. Biliyor açlığın insanın gözünü nasıl döndürebildiğini. Yaşadı biliyor, güç kimdeyse söz sahibinin de o olduğunu. Akşam eve zil zurna sarhoş gelen babası öyle demez miydi. “Yediğiniz önünüzde yemediğiniz ardınızda, daha ne istiyorsunuz be kadın”. Oysa annesi sadece onunla akşamları oturup sohbet etmek isterdi. Eve erken gelsin diye yolunu gözler, çocuklarıyla ilgilenmesini, sevip oynamasını isterdi. Güç eve parayı getirendeydi, güç cebinde parası olandaydı, bencil babası tavırlarıyla hep bunları öğretmişti.
Zor attı dışarı kendini. Bir nefese ne çok ihtiyacı var. Boğuluyordu, tıkanıyordu. Parkta dolaşırken gözü insanların saçında, yüzünde, toprakta, ağaçta, yolda, kedilerde, araba ve dolmuşlarda. Herşey üzerine üzerine geliyor. Hepsi beynine doluşuyor. Deniz kabarıp kabarıp içine doluyor. Asık yüzler, küfürlü sözler, tükürükler bir bir giriyor içine. Kafası doldukça büyüyor, ciğerini, midesini, kalbini, tüm vücudunu istila ediyorlar. Tek kişilik yaşamı, aradığı o bir kelime ile kabusa döndü. İçine bir dünya kaçtı, evet çocukça bir söz fakat öyle işte. Yemek yerken, gezerken, birileriyle konuşurken, yıkanırken, alışveriş yaparken hep içine kaçan dünya ile beraber dolaşır oldu. Güneş doğdukça vücudunu ateş bastı, kar yağdıkça üşüdü. Yağmur yağdıkça sırılsıklam oldu duyguları. Islandıkça ağırlaştı, ağırlaştıkça hırslandı. Elinde kalem, bir kahve , bir çay daha derken şiştikçe şişti.
“Hep huysuz babam ve pısırık annem yüzünden” diyor. O bir kelimeyi ararken çocukluğuna dönüyor çünkü.
Konuşturulmadığı, insan yerine konup değer verilmediği o çocukluğu yok mu. Hasta ediyor, başı dönüyor midesi bulanıyor. Kustukça babası çıkacak diye kusmamak için mücadele veriyor.
Yolda kıkır kıkır gülen gençler, sarmaş dolaş çiftler, birbirlerine tutuna tutuna gezen yaşlılara gözü takıldı, mutluluğu anımsadı. Bir yazabilse mutluluğu, belki kovacak yalnızlığını. Bir yazabilse mutluluğu belki barışacak kendiyle. Bir yazabilse mutluluğu belki affedecek babasını ve annesini. M harfini yazdı, sınıfta kaldı diye öldüresiye dayak yediği günü hatırladı, sildi. M harfini yeniden yazdı, işe başladığında hesaplarda oynama yapmıyor diye kovulduğu günü hatırladı, sildi. Pes etmedi yeniden yazdı M harfini, sevdiği kızın daha zengin diye başkasıyla evlenmesini hatırladı sildi. Kapıyı zorluyor, yüklendikçe yükleniyor. Bir gün kıracak ve girecek tüm harflerin içine. Mutluluğa kapıyı açan bir anahtar kelime bulacak, bulmak zorunda.
İsra Doğan
28.Aralı.2011
YORUMLAR
İsra hanım yazınızı ilgi ve merakla okudum.Aslında bazı sahneler de itiraf etmem gerekirse kendimi de gördüm..Genel anlam da sanırım yazım dünyasında ki insanların yaşama bakışları kurduğu hayalleri ve kurguları çok güzel ifade edilmiş.Bu dünya ile ilgili kendi bakış açımı yansıtan bazı yazılarım da oldu.Objektif bakış açısı çok doğru.Ama şu da bir gerçek ki hiç bir insanın parmak izi birbirini tutmaz.Kalemi tutan parmak..Doğru tespitler ve analiz için teşekkür ederim.Sitemiz de düşünce ve aydın kalemleri görmek mutluluktur.Saygıyla, selamlar.
İsra Doğan
IRIZA
Teşekkür ederim.Selamlar.