- 679 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ş
Şeytan çocukluk sesimizi kısmakla kendini mecbur hissediyor, ayrıca eylemlerimiz sürgülü emekleyişlerimizde. Hiçbir şey avutmuyor bizi. İnançsızlık damarlarımızda intihara bizi sürükleten bir öykü, belki de şarkı; bilmiyorum. Kimse uzun süre lüzum olamıyor. Pencere dışında ne olduğunu bilmemek en iyisi. Battaniyeyi çekip üzerine, içine çekilmeli gelgitler, içinde kalmalı feryatlar yoklukların. Yoksa cenaze arabalarının sirenleri hiç susmayacak!
Şikâyet etmek istersem kendimi uykusuzluğuma, gençliğin gecelerinde eskiler biriktiriyorum bir gün gelir de hatırlarım diye. Ama çerçevelerin hepsi bomboş; halıya dökülüvermiş çayın rengi, firari bir güneş sarısı. Boşuna yazılmış, boşu boşuna dizilivermiş heceler biriktiriyorum yüreğimde. Karanlık parmaklarımı saklayan gizem, altı üstü yaşıyorum yeniden; kime ne?
Aşk gözlerini kapayıp dizime başını koymuş. Sevinmemem gerekiyor, pencereme koşmam lazım. Yol kapkaranlık; televizyonun kablosu prizden çıkmış. Hayat, dolup ve boşalmak; elime değen her damlada göğün kan rengi ıstırap. Damlaları bıçak gibi yeniden kesen; parmaklarım, şarkılar dostsuz. İrkiliyormuş biri. Gözlerinde nemli şarlatan mutluluk, sevdiğinin saçlarından memleket türkülerini dinliyor. Başaklar yere değiyormuş, kimse bana sormuyor. Çiçekler daha açmamış, sebep aranıyor darda kalışlara.
-Yeter artık üzerime gelme! Gitmek, bitmek istiyorum. Ben acı çekiyorum ve kimsenin bu acımla yanmasını, kırılmasını istemiyorum. Ne olur yeter, Allah aşkına üstelemesin kimse! Sen de git, kendine bak, bırak; gözlerimdeki hüznü silemeyiz; biliyoruz ikimiz de!
Gözlerime sürme çekmem gerekiyor. Avm’lerde oynaşan ünlü mağaza çalışanları, kabinlerde kesif bir hasret kokusu. Biraz ruj, biraz terli koltukaltları ve izi belli iç çamaşırlar. Yalnızlığın kıçını yeteri kadar ağrıttığımız aşina olan bir sehpa caddelerde bağırıyor ’Hayal satıyorum, yok mu hayal isteyen?’ diye. Susmak ölmekten beter, gözlerim konuşacak halde değil. Şımarıyormuşum gibi kelimeler didinmeli otoyol üzerinde.
-Ne olur git!
Ben gitmeyi bilmiyorum.
...
Sümküren bir vahşaniyet ellerine poşeti geçirip temiz hayallerimi boğmak için mavi ışığın dehlizlerinden mandalı saliseler olan bir duayla mertebeme yükselirken, cihetsiz kavgalar uygunsuzca üzerime çullanıyor. İstiklal caddesinde gitar çalmak için sıraya girmiş bir delikanlı, sigara parasına ayakları donuyor. Ellerinde sanki uzayı tırmalayan deniz altları. Beyin reflekslerinden şuuraltı kelimeler ıslatıyor ayaza savrulmuş banklarımı. Öyküler tükenmiş.
Herkes akıllı ve herkes başkasından kendini üstün görünce daha tatminkâr. Bir çocuğa rastlıyorum ellerinde rengarenk bilyeler ile mehtaba karşı altına yaptığını fark etmişliğimden dolayı hiç de mahcup gözükmüyor. Gülüyorum, o da gülüyor. Külotunu lisenin bahçesine bırakıp, evine sadece kısa şortuyla dönmesi gerekli! Bana dönüp şunları mı söylemişti:
-Hey mankafa! Ben var ya kendimi hiç üstün görmüyorum. Daha çok zararlı bir canlı olduğumun dahi farkındayım. At damarlı hayallerim olmasa var ya, inan ben hiçim diye bağırırım her yerde.
-Mustafa sakin ol!
Suçlu aramak için çok geç! Seçimi yapmış teselliler avutmuyor boşlukları. Puzzle şakşakçı zihniyetlerde cuma selamlığı. Dualar bile yetersiz kalıyor. Çile lazım, garabet yalnızlık suçlu olmaktan gına etmiş.
Herkes ’yalnızım’ diyor. Hit bir şahsiyet insanın gölgesinde tutukluluk, kendinden çalıyor herkes, otobüs duraklarında radyo programlarına hücum. Şımartılmış yumurtalar belediye temizlik işçilerinin derdi. Pankartlar, kaportalar, çalıntı aşklar, kaçak sigaralar zabıtaların başına üşüşmeli artık! Hiçbir zaman kipine sığmıyor alfabe. Delirmek istiyorum.
Mustafa sakin olmalıydı. Canım hala sıkkın ve kendim gibi dengesiz insanlarla uğraşmadığımın farkına varmak dokunuyor çaresizliğime. Fevkiyle balansını yitirmiş sözlüğüyle emekleyen benim.
Küfür etmeye mecalim yok! Pencerem kapalı çünkü!
Şaka bile yapmak zevk vermiyor artık bana. Şaka yapılmasından nefret ediyorum çoktandır. Şaka yapmasam hem gülücükler bile sahte sanki, birkaç saniyelik sadece.
...
Şey... çoktandır sonbaharı üzerimden atamadığımdan, Kasım yatağımdan çıkamadı. Kendime sarılmaktan, hangi dündeyiz, onu dahi bilmiyorum.
-Sen bahtsız Şair! Şiir oku kendi kendine, ben kusuyorum hayallerimi yine; akordu bozuk bir Türkçe ile.
...
-Esasında bunları yazmayacaktın değil mi? Yani bilmiyorum, daha farklı şeyler yazmıştın sanki!
-Kalsın! Hiçbir şeyin ebedi olmadığı bir dünyada, daha fazla ’şey’ oluşturmaya gerek yok!
-Haklısın...
ş Yazısına Yorum Yap
"ş" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.