- 714 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kilometre Taşları
“ Kilometre Taşları ”
Yeni bir öğretim yılı başlamıştı, mini mini öğrencilerim biraz daha büyümüş dördüncü sınıf olmuşlardı. Derslere yeni uyum sağlamış, çalışmalarımızı planlamıştık. Hepimizde başka bir heyecan vardı. Biraz daha büyümüş olmak yeni sorumluluklar getiriyordu bize.
İşte böyle günlerin birinde müdür bey çağırdı, üçüncü sınıf öğretmeni arkadaşımla beni. Odasına girdiğimizde bir açıklama yaptı bize. Üçüncü sınıfta okuyan, yaşı ve bilgisi sınıf seviyesini üstünde olan bir öğrencinin sınavla sınıf atlaması gerektiğini, sınav sorularını bizim hazırlayacağımızı, söyledi. Ertesi gün komisyon toplandı ve sınav başladı.
Bu öğrenci “Ali” adında cin gibi bir çocuktu. Bir bacağında doğuştan kalça çıkkılığı olduğu için topallıyordu. Bu yüzdende okula geç başlamıştı. Ailesinde problemler olduğu için ilgilenmemişler, çocukla.
Sınav sonucunsa Ali, başarılı oldu ve bir üst sınıfa yani dördüncü sınıfa geçmeye hak kazandı. Dördüncü sınıfa ilk başladığı gün arkadaşları ona “transfer Ali” adını taktılar. O, da hiç alınmadı hatta sevdi ismini.
Ali’nin gayreti, başarısı hayrete düşürüyordu herkesi. Kısa sürede başarısını ispatlamıştı. Başarılı öğrenciler arasında yerini almıştı. Ama sınıfta dalıp dalıp gitmesi ve sorduğum sorular gözleri dolu dolu cevap vermesi dikkatimi çekiyordu. Bazı sorunları olduğunu anlıyordum ama bir türlü anlattıramıyordum.
Bir gün, tenefüste oynarken bir arkadaşıyla çarpışır Ali. Sağ kaşı ve gözü anında şişip morarır. Hemen sağlık ocağına götürdüm. Üzerine buz koyduk. Doktor gelmediği için o gün bir şey yapamadık. Eve gönderdim, belki babası ilçeye götürür diye. Ama o gün bir haber alamadım. Ertesi sabah oldukça erken bir saatte telefonun sesiyle uyandım. Memleketten acı bir haber olmasın diye dua ederek koştum. Açtım telefonu, birkaç kez “alo” dedim. Bir ağlama sesi vardı. Yüreğim ağzıma geldi. Ağlamanın arasında duyduğum seslerin sahibinin Ali, olduğunu anladığım da telaşım iyice artmıştı. Bir süre sakinleştirmeye çalıştıktan sonra anlayabildim, onu: “Annesi ile babası kavga etmişler. Babası annesini dövmüş. Annesi bir aydır evde değilmiş. Onu gözü şişip iyice kapanmış. Kardeşi de şiddetli girip olmuş. Çok öksürüyormuş. Babası iki çocuğu evde bırakıp gitmiş.”
Ali, telefonda hıçkırıklar arasında, “Şimdi ben ne yapacağım öğretmenim? Ne olur bana bir yol gösterin. Sizden başka kimsem kalmadı öğretmenim. “ Ben de göz yaşlarımı tutamadım. Evimiz yakın sayılırdı. Kardeşini alıp bize gelmesini söyledim gelmedi. O sabah her zamankinden erken gittim okula. Zil çalıncaya kadar aradım bahçede yoktu, gelmemişti.
Öyle arasında evlerine uğradım. Kapı aralığından gördüğüm manzara Victor Hugo’nun “Sefiller”ini aratmayacak türdendi.
Ali, boynuma sarılıp yeniden ağlamaya başladı. Telefonda söylediklerini tekrarlayıp durdu. Biraz konuştum, teselli etmeye çalıştım dilim döndüğünce. Gün boyu hatta gece boyu da ona nasıl yardım edebileceğimi düşündüm.. Çok gururlu bir çocuktu, onu incitmekten de korkuyordum. Babası ve annesiyle konuşmaya karar verdim. Babasının çok ters biri olduğunu, kalbimi kırabileceğini söyleyip vazgeçirmeye çalıştı arkadaşlar ama vazgeçmedim. Kalbimin kırılması, kovulmak umurumda bile değildi. Karar vermiştim bir kez. Ali için yapacaktım bunu. Babayla konuştum, ters adamdı doğru söylemişler. Ama kırmadı beni. İkna edemesem de dinledi azından. Annesi ise gözyaşları içinde koştu çocuklarının yanına. Yediği onca dayağı unutup.
Ali ile aramızda özel bir bağ oluşmuştu. Elim ve gözüm uzaktan da olsa hep üstlerindeydi. O günden sonra beni biraz üzgün, dalgın görse koşarak gelip yanıma halimi hatırımı sorardı hep.
Ali, o yıl pekiyi ile sınıfını geçti, bir de takdir aldı. Çok mutluydu. Beşinci sınıfı da birlikte bitirdik. O yıl sınavlara hazırlandı. Devlet yatılı sınavında başarı gösterip, yatılı okumaya hak kazandı. Çok sevindim Ali adına.
Ayrılık zamanı geldiğinde, bir demet çiçekle çaldı kapımı bir gün. Elimi öptü, gözleri dolu dolu konuştu: “sizi hiçbir zaman unutmayacağım. Bana çok şey verdiniz. Arkadaşlarımın önünde beni hiç utandırmadınız. Dertlerimi dinlediniz ama sınıfta belli etmediniz. Şimdi önemde aydınlık bir yol var. O yolu bana, siz açtınız. Düştüğüm kör kuyudan beni tutup çıkardınız. Işık oldunuz, sevginizle içimi ısıttınız. Hakkınızı nasıl öderim.” Sözleri bittiğin de ikimizde ağlıyorduk. Sarıldım sıkıca. Sırtınız okşadım. Onunla gurur duyduğumu anlattım.
Arkasından bakarken öğretmen olduğum için bir kez daha şükrettim. Ali, gözden kayboluncaya kadar baktım ardından. Bu azim onda olduktan sonra çok başarılara imza atacaktır.
Ben bu anıyı yazdığım günlerde ortaokul öğrencisiydi Ali. Geçenlerde buldu beni, inter netten. Avukat olmuş. Duyduğum gururu anlatamam. Güzel şeyler söyledi yine. En kısa zaman da ziyaretime geleceğini söyledi. Çok mutlu oldum.
Mesleğimi ve öğrencilerimi hep çok sevdim. Bütün anılarım yolumu aydınlatan ışıklardır. Bütün öğrencilerim de beni hayatın zirvesine ulaştıran kilometre taşlarıdır.