- 834 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GELEN GİDENİ ARATMASIN
GELEN GİDENİ ARATMASIN
Ay, Dünya ve Güneş kendi aralarında üçlü koalisyon oluşturarak, helezonlar çize çize muazzam bir uyum içinde günleri, ayları, mevsimleri, yılları meydana getiriyorlar milyonlarca senedir hiçbir aksama yapmadan… Şekilleri oval veya yuvarlak; hareketleri ise daireseldir...
Yuvarlağın ve dairesel hareketin köşe başı veya bir belirti noktası olmadığı için yılın da başı ve sonu neresidir bilinmez. Yılbaşı, tamamen bir kabulün ürünüdür sonuçta… Diğer günlerden ne farkı var ki? Bu gün değil de, nisan veya ağustos ayında kabul edilseydi yılbaşı diye, biz de o zaman kutlayacaktık… Nitekim farklı takvimler mevcut zaten…
Ezel ve ebed kavramı yani başlangıçsızlık ve sonsuzluk insanoğlunun bu dünyada ki idrak sınırlarını zorlar. Her olguyu bir başlangıca göre düşünüp değerlendirmeyi istediğimiz için Dünya’nın Güneş etrafında dolanışının herhangi bir noktasını başlangıç kabul etmek gereği duyulmuş ve tarihi süreç içinde bu günkü takvim geliştirilmiş…
Doğduğumdan beri yılbaşını karlı kışlı günlerde geçirdiğim için yılbaşı ile kış özdeşti benim gözümde ayrılmaz bir ikiliydi; her ne kadar coğrafya bilgim olsa da…Birkaç sene önce güney yarım kürede bulunan Sydney’de yılbaşı kutlamalarını, görkemli havai fişek gösterilerini yerinde izlediğimizde cayır cayır yanıyorduk. Yaz mevsiminde yılbaşı kutlamak tuhaf gelmişti bana…
Güneşin doğuşunu, günün başlangıcı olarak kabul ettiğimiz için, Dünya’da yeni yıl kutlamaları da ilk olarak Sydney’de başlıyor. Kuzey kutbuna gittikçe altı ayda bir sabah ve akşam görecektik…Ne enteresan bir dünyada yaşıyoruz değil mi?
Şayet Ay, Dünya ve Güneş birbirinin etrafında dolanmayıp yan yana dizilerek yollarında dümdüz gitseydiler, şekilleri de yuvarlak olmasaydı diye düşündüm de ne biçim bir hayat yaşardık kim bilir? Yüce Yaratıcı, bu durumu uygun bulmuş ve böyle yazmış, dizmiş, düzenlemiş…İnsanoğlu da bu duruma uygun işler geliştirmiş işte böyle.
Her başlangıç; yeni yeni heyecanlar, hayaller ve arzular uyandırdığı için her toplum kendine özgü yılbaşı kutlamaları ile bu duyguları yaşamaya çalışıyor… Kimisi ibadet ile kimisi hiç yapmadığı çılgınlıklar ile bir şekilde kutluyor bu yeniliği… Yaşlı Dünyamız ise rutinde… dönüyor da dönüyor semazen vari…görevini aksatmayan mübarek asker...
Her neyse, daha fazla bilimsel ve felsefik takılmadan bu günümüzün tadına varalım. Muhasebesini tutalım biz de. Geçen yıl bu zamanlar neredeydik ne yapıyorduk? Neler yaptık bu süre zarfında? Kâr kazanç dengesi ne durumda? Ne bulduk, ne kaybettik? Ne öğrendik neyi unuttuk? Değişim yaşayanlar, yerinde sayanlar, geriye kayanlar; sınırsız sayıda hikâye vardır bu konuda.
“Gelen geçeni aratmasın” diye başlıyor dilekler, dualar Güneş çevresinde çizeceğimiz yeni bir halkaya adımlar atılırken…
Daha kaç kere bu halkayı dolaşıp, kaç halka başı kutlayacağız kim bilir?
Elli küsür kere dolaştığım bu seyrü seferde geçen süreyi, duygularımla kontrol ettiğim zaman sadece bir rüya hükmündeymiş gibi her şey… Bunca kere dönüşü nasıl ve ne zaman tamamlamışım diye tuhaf şeyler hissediyorum… Sonra da dönüp yaşam başlıklarına bakıyorum. Of ne sular akmış köprülerin altından…
Değişimin kendisi yerinde sayarken bizleri hallaç pamuğu gibi attırarak kırk şekle sokmuş bakıyorum da…
Düşünüyorum ve soruyorum şimdi;
Nerde benim sessiz sakin çocukluğum?
Arayışı, sorgusu bol olan; yarı asi yarı uysal gençliğim!
Papatya tarlasına dalarken coşkudan başı dönen kız, nerde?
Seyrettiği her Türk Filmini, onuncu kez bile anlatırken ağlayan ben,
Okul tatilinden nefret eden ideal öğrenci,
Baba delisi, arkadaş delisi, okul delisi kız nerde?
Yirmi dört saat içinde kırk sekiz saat çalışan anne;
Çocuklarının aşçısı, hizmetçisi, hemşiresi, psikoloğu, öğretmeni, arkadaşı velhasıl her tür sancısı...
Hayatın gözlemcisi;
Şiir yazan, yazı yazan, resim yapan...
Kalem ve fırçasının hakiki dostu…
Yaşamış ve düşünmüş olduğu her şeyi ebedileştirmek isteyen bir garip yolcu...
Bakalım ruhumun hangi resmi olacak, tuvalimde sonuncu?
Film şeridi gibi geçti bunca sene gözümün önünden. Ama hepsi bu yazıyı okuma süresi kadar bile değildi.
Yaşam muhasebesinden çıkan sonuca bakalım. Eğer içinde sevgi ağırlıktaysa kârdasınız, yoksa ot gibi boşuna gelip gidiyorsunuz bu dünyadan… Sevgiyle yoğrulmuş bir hayatın lezzetiyle yaşamak nasip olsun diliyorum.
Yaşanmış yılların bıraktığı tecrübenin parıltılı meşalesiyle hataların en aza indiği bir yaşam düzleminde nice aydınlık yıllarda yürüyelim. Pişmanlık içermeyen, aman dedirtmeyen, kardeşliği bol, umudu bol yarınlara…
TERENNÜM EDİYOR AY (gülce-buluşma)
Yırtık, sararmış artık, albümde kalan düşüm,
Hangi izin peşinde, benden kaçan gülüşüm?
Harlı kürek çektiren, arsız hayatın kârı;
Yorgun bakışlar ile hüzün yüklü tebessüm
Uykumu halef seçen, çözümsüz bilmeceden
Yüklü bulutlar geçti, aysız bakan geceden
Nasıl hesap sorulur?
Vakit denen, o fırıldak cüceden…
Selamsız gelip geçen, seyyah yıllar ardından
Nice fırtına koptu, bilsen kaç bin eyvah
Pak yüzlü bir sabahın kollarına tutunup;
Saba yeli eserse, silinir ancak suçsuz günah!
Kıraç tenin alnından, kızgın çizgileri silmeye,
Dönecektir mutlaka, yeşil gözlü baharlar
Terennüm ediyor, ay aşka vurdu bak!
Belki de çok yakınımdan,
Artık güneş doğacak…
Ümit kuşu toz pembe, kanatları yücede;
Bazen kapıda uçar, bazen de pencerede
Kondurmaz onu yere, kar beyaz gönül ile
Yüreğin beklediği çok özel bir netice!
Asuman Soydan Atasayar